Fildişi Sahili

Fildişi Sahili ya da resmî adı ile Côte d’Ivoire Cumhuriyeti, Afrika kıtasının batısında 28 milyon nüfusu olan, 322.462 km² yüzölçümlü, Mali, Burkina Faso, Gana, Liberya ve Gine ülkeleri ile sınırları, güneyde Atlas Okyanusuna sahili ve başkenti Yamoussoukro olan, Afrika’nın geleneklerine en bağlı ülkelerinden biri. Afrika’nın gelir dağılımı en düşük ülkelerinden olan Fildişi Sahili’nde GSH (gayri safi milli hasıla) toplamda 61,5 milyar, kişi başı ortalama gelir seviyesi de 2,281 ABD doları.

1893’te Fransa’nın sömürge yönetimine giren, 1960 yılında bağımsızlığına kavuşan Fildişi Sahili’nde 60 farklı kültürde etnik grup kendi geleneklerine göre yaşıyor. Ülke genelinde etnik gruplar kültür, dil ve inanç olarak üç grupta toplanmaktadır: En büyük etnik grup olan ve çoğunlukla ülkenin orta bölgelerinde yaşayan Kwalar ve bu grubun içindeki Bauleler kabilesi ise ülke siyasi yönetiminde en etkili olandır. Ülkenin güneybatı kesimlerinde ve bir kısmı komşu ülke Liberya’da da yaşayan Krular ikinci etnik gruptur. Diğer gruplar ise kuzey kesimlerinde yaşayan Voltaicler ve kuzeybatı bölgelerinde yerleşmiş olan Mande etnik gruplarıdır.

Ülke genelinde İslamiyet en yaygın din konumunda olup, nüfusun %40,2’si İslam inancına göre yaşamlarını sürdürüyor. Ülkede en yaygın ikinci din %38,7 ile Hristiyanlık. Diğer dinler ise Animizm ve azınlık olarak yerel Afrika dinleridir.

Kakao üretiminde dünyada ilk sırada yer alan ülke, orman ürünleri konusunda ayrı bir yerde sayılabiliyor.

Bu ülkenin adını ilk duyduğum günden beri merak etmişimdir, neden “fildişi” diye;

  1. yüzyılda Portekizliler tarafından fildişi elde etmek için sürüler halinde savanalarda yaşayan filler öldürerek yapılan fildişi ticareti, bu hayvanların sonunu getirmiş. Bunun üzerine fillerin avlanması ve fildişi ticareti yasaklanmış, zaten ortalarda fil de kalmamış. Ülkenin ismi de Fildişi Sahili anlamına gelen Cote d’Ivoire olmuş. Ancak ülkenin ismi farklı lisanlarda ve farklı lehçelerde söylenince uluslararası karşılığında çok farklı ve istenmeyen anlamlar oluşmuş. Dönemin Devlet Başkanı Felix Houphouet Boiğny, ülke isminin sadece Fransızca olarak söyleneceğine ve diğer dillere tercüme yapılmayacağına karar vermiş. Bu nedenle genelde ülkenin ismi Türkçe hariç Cote d’Ivoire olarak kullanılıyor.

Fildişi Sahili’nin en eski başkenti ve en büyük şehri, Batı Afrika’nın Paris’i olarak bilinen, Atlas Okyanusu sahilinde başkente yakın Abidjan’a direkt uçuyoruz. Abidjan, denize bağlantılı olan lagün gölü ile batı Afrika’nın en gözde şehirlerinden biri.

Fildişi Sahili’nin önemli limanı olması nedeniyle ticari ve sosyal olarak en gelişmiş, Afrika’nın 4. büyük ve nemli şehri. İstanbul gibi, başşehir değil ama ekonomi, ticaret, sosyal hayatın ve her türlü işlerin döndüğü şehir.

Burası gerçek Afrika kültürünün yaşandığı ender ülkelerden biri. İşte böyle bir yere gidiyoruz.

Nüfusun %25’i burada yaşıyor. Uçaktan inince sizi karşılayan yüksek modern binalar, geniş caddeler ile şaşırtacak kadar modern görünümlü bir yer. Otel harika, en iyisine fark atar. Bunlar yolumuzun üstünde olan ve ilk gözümüze çarpan detaylar. Ancak ana yoldan ayrılır, arka sokaklara girerseniz kendinizi buranın gerçek yaşamının içinde bulursunuz.

Çin, burası dahil Afrika’ya uzun yıllardan beri yatırım yapıyor, burada Çin’in siyasi ve ekonomik etkinliği giderek artıyor.

Batı Afrika zengin maden ve petrolün olduğu ender ülkelerden biri, bu nedenle koşullarına göre daha iyi durumda. Konu toprak zenginliği olunca Fransa burayı uzun yıllar sömürmüş, bu nedenle yakın geçmişe kadar iç savaşlar yaşanmış.

Ülke bağımsızlığını aldıktan sonra da Fransa’ya her yıl sömürgelik vergisi ödüyor. Muhtemelen gerekçe olarak “Biz sizi sömürmek için önceleri alt yapı ve diğer konularda yatırım yaptık, çok para harcadık”, bunun karşılığı olarak da süresi ve miktarı Fransa tarafından belirlenen vergi.

Abidjan ismi nereden geliyor diye bakarsak; Portekizliler ilk olarak buraya ayak bastıklarında, o dönemlerde orman içinde avlanan avcı toplayıcı yerlilerle karşılaşırlar ve buranın neresi olduğunu sormaya çalışırlar. Garibim yerli de ilk defa gördüğü beyaz tenli, değişik kıyafetli adamı görünce korkarak yerel lisanda “Ben ağaç kesiyorum” anlamında “abidjan” diye karşılık verir. Portekizli beyaz adamlar da buranın adının Abidjan olduğunu düşünür ve bu isim devam eder.

Turizm açısından fazla gelişmemiş yani çok turistik bir yer değil, bu nedenle burada kendinizi hayatın içinde bulabilirsiniz.

Fildişi Sahili ülke para birimi; Batı Afrika CFA frangı. 1 Batı Afrika CFA frangı= 0,0015 ADB doları veya 1 ABD doları= 640 Batı Afrika frangı

**

Grand Bassam’a gidiyoruz. Hiç aklıma gelmezdi burada trafiğin bu kadar sıkışık olacağı. Gayet güzel ve pahalı arabalar trafikte. 14 kilometre yol yaklaşık iki saat sürdü.  Fildişi Sahili ülkesinden bahsediyoruz, İstanbul bundan iyi. Karayolunu her zaman tercih ederim, ülkenin sosyal hayatının içinden geçiyorsunuz, yerel insanlarla tanışma, onları yakından görme fırsatı oluyor.

Grand Bassam’a gelebildik sonunda. Deniz kenarında bir yerleşim bölgesi olduğu için kolonyal devletin merkezi olmuş. O dönemlerde yapılmış ve dönemin mimari özelliğini ve kültürünü yansıtan çok güzel binalar var. Bugün onlarca harika bina bakımsız, çökmüş, yıkılmış, pislik içinde. Kendi halinde sakin bir yer Grand Bassam.

Öğle yemeğini burada, okyanusun haşin dalgaları karşısında yiyoruz. Afrika’da hayat kendi akış hızında devam eder, bu hız da genelde çok yavaş. Hiçbir konuda acele etmeye gerek yoktur, her şey kendi hızında yaşanır. Böyle olunca servis de aynı hızda oluyor, acele yok.

Grand-Bassam, 1893 yılından 1896 yılına kadar Fransız sömürge yönetiminde başkent olan, Fildişi Sahili’nin güney doğusunda önemli yerlerden biri. Eski kolonyal binaların yanı sıra, geniş merdiveni ve mimarisi ile önemli yapılarından biri olan ve bugün Etnografya Müzesi olan eski valinin sarayına gidiyoruz.

Müzeyi geziyoruz, kabile kostümleri, maskeler, süs eşyaları ve etnografik fotoğraf koleksiyonu ile ülke tarihi ve kültürü hakkında güzel bir müze. 1893-1896 döneminde Fransız sömürge başkenti olan Grand Bassam yaşadığı sarı humma salgınından sonra önemini kaybetmiş. Eski ve yeni şehir, köprü ile birbirine geçiş sağlıyor. Eski şehirde bulunan binalar genelde bakımsız ve harap vaziyette, bu haliyle Fransız kolonyal mimari tarzı ile Unesco Dünya Mirası listesine girmiş.

Çevreyi dolaşıyoruz, Afrika hayatı yoksulluk, sefalet içinde ama içten, candan insanlar.

Gene sıkışık, karışık trafiğin içinden Abidjan’daki otelimize dönüyoruz.

Osmanlılar işgal ettiği yani sömürgeleştirdiği yerlere genel olarak sadece atadığı valiler üzerinden vergilendirme yapmış, buraların alt yapısı ile çok ilgilenmemiştir. Fransa ve diğer sömürgeci ülkeler ise, işgal ettiği yerlerde alt yapı gibi konularda yatırım yapmış, kendi dinini ve dilini uygulamaya almış, kendi kültürünün yayılması ve benimsenmesi için çaba harcamış. Toplumu değiştirmek, kontrol etmek için dilini ve dinini değiştirmek gerekir. Bu nedenle bütün sömürge ülkeler gittikleri yerlerde öncelikle kiliseler yapar sonra misyonerlik çalışması ile dinlerini değiştirir, okullar açarak eğitim ile dillerini ve kültürlerini kontrol altına alarak toplumu yönetirler.

Buralarda da kölelik yaşantısı olmuş, aslına bakarsanız halen devam eden yerler var. Batının refahı, buradaki zenginliğin köleler ile birlikte batıya taşınması sonucudur. Avrupa kıtasında petrol, yeraltı zenginlikleri yoktur.

Burası halen kakaonun en fazla üretildiği yerlerden, dünya pazarının %40’ı burada yetişiyor. Kakao çikolatanın temel maddesi ancak kakao çikolata oluncaya kadar geçen sürecin sonucunda fiyatı 3600 misli artıyor.

**

Uçakla kuzeye, Odienne’ye gidiyoruz. Henüz turistlerin fazla ziyaret etmedikleri yerler, bu nedenle kırsal bölgelerde kabileler kendi özgün gelenekleri ile yaşamaya devam ediyorlar.

Burada geçerli olan zaman birimi “African time” yani Afrika zaman ölçüsü. Acele yok, her şey kendi akışında. Uçak üç saat geç kalktı, nedeni yok. Neyse havalandık ve salimen Odienne Uluslararası Havalimanı’na indik. Uluslararası ama çok böyle bir durum yok gibi, uluslararası için fazla ufak bir havaalanı. Havaalanı şehir merkezi arası yaklaşık 10 km ama trafik sıkışıklığı nedeniyle iki saate yakın sürdü.

Şehri geziyoruz, şehir denilince son derece sıkıntılı yaşamın olduğu karmakarışık bir yer. Fazla yabancı gelmediği için karşılaştığımız insanlar önce biraz heyecan yaptılar, yadırgadılar ama kısa süre sonra birlikte çok keyifli fotoğraflar çektik.

Ülkenin kuzeyindeki Mali sınırına yakın yerlerde genelde Müslümanlık yaygın. Kulağıma ezan sesleri geliyor, belli, yakınlarda cami var.

**

Afrika Fildişi Sahili’nde ezan sesi ile uyandım, sabah olmuş, kalkma zamanı.

Yakuba kabilesinin yaşadığı bölgeye gidiyoruz. Odienne’ye üç saat mesafede, son bir saati biraz zorlu. Tuba şehri yakınlarında Mali İmparatorluğu’nun soyundan gelen Malinke kabilesinin olduğu yere geldik. Geldiğimiz çığırtkanlar tarafından bağırarak anons edilmeye başlayınca, insanlar köy meydanında toplanmaya başladılar, darbuka benzeri çalgı ile törenin başlayacağı anlaşıldı. Kadınlar çalgıcının etrafında dönerek hafiften dans eder gibi yapıyor, diğerlerinin de gelmesini bekliyorlar. Giderek kalabalık arttı, çalgıcılar da artınca, başladı müzik ve dans, harika bir tempo.

Doğum, evlilik, ölüm, tanrılara adak, sunak gibi benzer sosyal faaliyetler veya köy halkının toplanıp sosyalleşmesi gerektiği zaman günün anlamına göre farklı şekil ve düzende törenler yapılıyor. Bize yapılan ise hoş geldin dansı.

Dans ve müzik devam ederken aralardan bir yerden yüzü tamamen maskeli, saz bitkisinden etekli biri meydana geldi, müziğin ve dansın temposu giderek artmaya başladı, maskeli de müziğin ritmine uygun olarak ortalarda kendi dansını yapmaya başladı. Her maske ve dansın bir anlamı ve öğretisi var, bu maske, bilgeliği, öğüt vermeyi ve yapılacak yanlışın, kötülüğün cezalandırılacağını ifade ediyor. Bir süre dans ettikten sonra, uzun tahta bacaklı, yüzü maskeli başka biri daha geldi. Bu maskeli de olaylara yukarıdan bakabileni, her şeyin doğrusunu bileni, göreni temsil ediyor. Uzun bacakları ile atlayıp zıplayarak dansları ile mesaj vermeye çalışıyorlar. Zaman zaman temponun artması heyecanı arttırıyor, daha keyifli bir hale geliyor. Bolca fotoğraf ve güzel anılarla ayrılıyoruz buradan.

Çıkıyoruz yola, yakınlarında balıklı köye geliyoruz. Nehir yatağında bolca yayın türü balıklar dolaşıyor. Bunları yakalayıp yemenin büyük kötülükler getireceğine inanılıyor. Nedir bu balıkları kutsal yapan hikâye diye sorduk; çok yıllar önce Mali Krallığı döneminde Araplar buralara gelmiş, buradaki insanları Müslümanlaştırmak istemişler ve bunun için zor kullanıp katliamlar yapmışlar, insanlar da bu baskılardan kaçarak göç etmeye başlamışlar. Önlerine bu nehir çıkınca kendi yaptıkları ritüel dualar sonunda bütün balıklar üst üste dizilerek köprü oluşturmuş ve insanların karşı tarafa geçmesini sağlamış. Bu nedenle bu balıklara duydukları şükran sonucu onlara dokunmuyorlar ve kutsal kabul ediyorlar. İster inan ister inanma hikâye bu, her yerde olduğu gibi.

Odienne’ye dönüyoruz, yolumuzun üzerinde Duzolar var, onları ziyaret edeceğiz. Bulunduğunuz yer Mali ve Burkina Faso sınırına çok yakın, burası Fildişi ülkesinde kaçakçılık, uyuşturucu gibi kanunsuz olayların yaşandığı, birkaç yıl öncesine kadar da terörün olduğu yerler. Duzolar, farklı kabilelerden oluşan bir yöre halkı, devlet tarafından kabul edilen bu grup, bölgenin asayişinden sorumlu. Kendilerinde bazı mistik güçlerin olduğuna inanıyorlar, böyle olunca şifa, iyileştirme, ruhlar dünyasından haber getirme götürme gibi işlere de bakıyorlar. Kimler Duzo olabilir diye sorduk, hırsızlık yapmamış, adam öldürmemiş, devlete karşı suç işlememiş olanlar arasından seçiliyor. Duzo olmak isteyenler Duzoların şeflerine horozla geliyor, bütün şartlar uygun ise belli ritüeller eşliğinde horozun üstüne el basarak yemin ediyor, tören sonunda da horozu kesip yiyorlar. Bölge bunlardan soruluyor, buranın halkından dahi olsanız onların sorumlu olduğu bölgeye onlardan izinsiz germezsiniz.

Türkiye’de doğu bölgesindeki korucular gibi, çok benzer bir durum.

Birlikte ormanın içinde bir yere geldik, yaktıkları ateşin etrafında yaptıkları kötü ruhlardan korunma ritüellik dansı ile güvendeyiz artık. Kutsal büyük kayanın üzerinde bolca fotoğraf çekerek güneşi batırdık ve günü tamamladık.

Bu insanların büyük çoğunluğu son 10 seneye kadar köyünden dışarı çıkmamış, hayatlarında hiç beyaz insanlarla karşılaşmamışlar, halen de yabancılara tam olarak adapte olmuşlar diyemeyiz.

**

Sabah erken yollardayız, doğuya Burkina Faso sınırında Buaundialii bölgesinde Afrika’nın çingeneleri olarak bilinen Fulani göçerlerine gidiyoruz. Geçimlerini bir sığır türü olan zebu hayvanlarını besleyerek sağlıyorlar. Fulani göçerlerinin kimlikleri yoktur, okula gitmez, kendilerinden olmayanla evlenmezler, sınır komşusu Burkina Faso’da akrabalarına giderken sınırı geçerler, kimse de bunlara evrak sormaz. Afrika’nın renkli kabilelerindendir. Kadınlar evlenince dudaklarına dövme yaptırıyorlar, evlendikleri belli olsun diye.

Bölge Müslüman ağırlıklı, böyle olunca cami de olmalı, 17. yüzyılda Fotona ailesi tarafından Mali mimarisinde yaptırılmış Kotou Camiine gidiyoruz. Komşu Mali Krallığı döneminin en popüler tarzı olan kerpiç yığma cami. Küçük fakat tarzının özelliklerini taşıyor ve günümüzde halen çalışıyor ancak sadece dini konuda yetkin olanlar burada ibadet edebiliyor. Gerçekten ilginç bir yapı. Hemen yanında herkesin ibadet edebileceği yeni inşa edilmiş başka bir cami daha var.

Mali Krallığı geçmişte buralarda hüküm sürmüş kuvvetli bir devlet ama en önemli olan, Mali Kralı Musa Keyta’nın dünyada şimdiye kadar gelmiş geçmiş en zengin kişi olması. Musa Keyta bir gün hacca gitmeye karar vermiş ve yolda 100 deve yükü on binlerce külçe altını gördüklerine zekât olarak dağıtmış. Zengin olunca da böyle olmalı hani, tarih her daim senden bahsetsin!

Kurallarına son derece bağlı katı ritüellik bir yaşam tarzı olan Dara köyüne, buranın en ilginç kabilesi Pato’lara gidiyoruz. Köye gelince “Hadi inelim, resim çekelim” diyebileceğiniz bir yer değil burası. Her ne kadar ziyaretimiz hakkında bilgileri olsa da kabilenin şefinden son bir onay almak gerekir. Beklenenin dışında farklı giysiler içinde kadınlı erkekli gruplar müzik ile dans ederek ortalarda dolaşıyorlar. Bize eşlik eden rehber heyecanla ve de ısrarla “Sakın fotoğraf çekmeyin, başımıza iş açarız” diye devamlı ikaz ediyor. Önce çok anlaşılmadı nedir ne oluyor, bir süre sonra seremoni bitince açıklama yapıldı. Kabilenin ileri geleninin cenaze töreniymiş, fotoğraf çekilmesi veya dışarıdan ritüel harici bir olay durumunda, ölenin ruhuna büyük kötülük anlamına geleceği için halkın tepkisine yol açabilirmiş. Geçmişte benzer sıkıntılı olaylar yaşanmış, neyse bizde sorun olmadı, büyük şeften onay geldi, bizleri kabul buyurdu.

Ortada ateş, etrafında müzik eşliğinde dans eden kızlar ve erkekler. Çok anlamlı olduğu belli olan farklı ritüellik dans. Kızların bakirelik dansı. Kızlar ergenlik yaşına gelince birinci aşama olarak belli bir süre ormanda tek başına yaşamalı, sürecin sonunda köyüne dönünce bu tören yapılıyor. Bu olay kişinin birey olması, kabile içinde itibar görmesi, evlenebilmesi için çok önemli. Sonradan geçireceği daha zorlu iki sınav sonrasında kabilenin saygın isimleri arasında olacak. Köydeki bütün kadınlar bu üç aşamalı eylemi yapmak durumunda. Bunun anlamı kadının en zorlu şartlarda bile çocuğunu, ailesini, köyünü koruyabileceğini göstermesidir. Köyün şefinin başının üstünden çevirerek şaklattığı kırbacı ile başlayan töreni de şef yönetiyor. Törenin başında yakılan ateşi de üzerine oturarak söndürüyor ve tören sonlanıyor. Ateş de öyle hafiften tüten ateş değil, alev alev yanan koca ateş, herif üzerine oturdu, poposunu çevire çevire koca ateşi söndürdü, bu dansı sık yaparlarsa şefin kıçı sonunda alev alır! Burada şef olmak böyle bir şey. Aslında bu onun güç gösterisiydi. Sonradan öğrendik, şefin kırbacı çevirip şaklatması bizlerin içinde olan kötü ruhların köye zarar vermesini önlemek içinmiş. Öğrendik ki köyde de epey bakire kız varmış, şefin mabadı kömürleşebilir hani.

Erkeklere gelince, onların da köyde birey olması, evlenme statüsü kazanması için daha zorlu üç aşamalı, uygulamalı yolculuktan başarılı olarak geçmesi gerekir.

Şimdi gel de bu kabileden bir kızla evlenmeye kalk, ormanda çıplak vaziyette tek başına kaç gün yaşayabileceksin görelim.

Buralar yabancıların, turistlerin çok uğradıkları, geldikleri yerler değil. Ziyaret ettiğimiz kabileler gerçek kültürlerini, geleneklerini, yaşamlarının bir parçasını bizlerle paylaşıyorlar, tabii ki önceden bilgi veriliyor, onları tanımak istediğimiz, fotoğraf çekeceğimiz söyleniyor ve kabul ederlerse gidiyoruz. Ziyaret takvimi ritüellik dansların yapılacağı günlere denk getirilmeye çalışılıyor veya olabilirse onlar birkaç gün erteleyebiliyor. Pato kabilesi katı kuralları olan bir kabile.

Afrika’da her şeyi akıl ve mantık ile anlayamazsın, buraları anlamak için Afrikalı gibi düşünüp Afrika’yı kalbinde hissetmen gerekir.

Zorlu, heyecanlı, güzel bir gün oldu, yolumuz uzun, doğuya gidiyoruz, geceyi Korhogo şehrinde geçireceğiz.

**

Bugün Korhogo bölgesinde Klofon fetişler köyüne gidiyoruz. Afrika bol çocuklu bir yer, arabadan inmeye başladığınız anda etrafınız çocuklarla doluyor, bir anda bu kadar çocuk nereden çıkıyor anlamak zor. Burası animist inancının hâkim olduğu bir köy, erkekler dört eşli olabiliyor ve de böyle durumda eşlerinin evlerini kendi evinin hemen etrafına yaptırıyorlar, yakın olsun diye. Modernlik dedikleri bu mu dersiniz! Köyün ortasında, köye ait bütün fetişlerin olduğu, çatısı koni şeklinde yüksek silindirik mabet olarak kabul edilen kulübe bulunuyor.

Nisan ayında başlayacak olan muson yağmurlarından önce mabedin çatısının, sonra bütün evlerin çatılarının yenilenip onarılması gerekir. Bu her yıl bütün köylülerin birlikte yaptıkları bir çalışma.

Afrika’da fetiş ve kutsallığı her yerde görmek mümkün. Kutsal dağ Tenufo fetişine gidiyoruz. İnsanlar buraya çözemedikleri problemleri inandıkları kutsal değerler, fetişler üzerinden çözmek için geliyor. Burada da kutsal dağın ruhu olduğu kabul edilir ve bu ruh üzerinden Tanrı’dan istekte bulunulur. Dilekleri olursa da gelip horoz gibi hayvanları kesip, burada pişirip yemek ve bir gece de dağın üzerinde veya kutsal taşın altında gecelemek gerekir.

Burada üç dağ ve üç fetiş bulunuyor. Bunlar iyi ve kötülük fetişi, anne piton fetişi, atalar yani geçmiş soylar fetişi. Bir de hemen yakında kutsal orman var, buraya sadece büyücüler girebiliyor, burada güçlerini yeniliyorlar.

Aslında bizde de aynı tutumlar vardır; İnananlar, olmasını istedikleri şeyler için, türbelere gider, adak adarlar, çaput bağlarlar, hocalara gider kendilerini okuturlar, içimdeki cin çıksın, kısmetim açılsın diye nefesi kuvvetli hocalara giderler veya nazar boncuğu, deve dikeni, kurşun dökmeler gibi birçok şey de bizim kültürümüzdeki fetişlerdir. Bunlar da Müslümanlıktan önceki geçmişten, şaman kültüründen gelenler.

Antikacılara gidiyoruz, sokak aralarında evlerin içinde bir sürü eski maske, heykel gibi objeler var, meraklısı burada epey ilginç parçalar bulabilir. Sonrasında pazara gidelim bakalım neler varmış dedik, kumaşlar, elbiseler, takılar falan. Korhogo büyük şehirlerden biri ve buralar da büyük şehir pazarı! Ama fazla bir şey yok.

Boloy kabilesinin yaşadığı bölgeye gidiyoruz. Giydikleri yüzleri görünmeyecek şekilde bütün vücutlarını saran tulum benzeri kıyafetlerin etkisi altında yaptıkları atlama, sıçrama, takla atma gibi hareketlerle anlatım yapıyorlar, kötü ruhları kovuyorlar. Büyük kabak benzeri bir şeyden yaptıkları müzik aleti eşliğinde başladı ritüellik dans. Taklalar, ters parendeler gibi hareketler.  Kötü ruhları burada da kovduk, tamamdır artık, bize bir şey olmaz. Bütün danslar birbirinden farklı anlatımlar yüklü.

Giydikleri kıyafetler anlamlı. Bazıları tek desen benekli pantere benzer kıyafetler taşıyorlar, bunlar kutsal ormandan gelen mesajları kabile halkına iletenler ve gelecekte bilgelik mertebesine ulaşacak olanlar, bazılarının kıyafetleri yukardan aşağı yarısı panter gibi desenli diğer yarısı desensiz bunlar da kabilenin savaşçıları, bir de siyah olanlar var, bunlar köyün büyü veya telkin yolu ile şifa işlerinden sorumlu olanlar.

Gösteri sırasında birisi yere düştü ve hızla koşarak ayrıldı, bu başarısızlığı nedeniyle ruhlar tarafından ortamdan konulmuş anlamında. Ellerinde kendilerini korumak için kutsal ormandan getirdikleri bir dal parçası taşıyorlar, bunun onlara güç ve irade verdiğine inanıyorlar. Afrika’da ağaç, orman kutsaldır, kesilmez, zarar verilmez. Ormanları beyaz insanlar keser, medeni oldukları ve doğayı korumayı sevdikleri için!

Her yerde uzun gagalı şiş göbekli sembol mitolojik kuş figürü görüyoruz. “Calao kuşu” mitolojik olarak, horoz (gururu sembolize ediyor), leylek (bereket), turna (sonsuz yaşam ve bilgelik) kuşlarının karışımı olan sembol figür. Göbek şiş, gaga uzun ve aşağıya göbeğin de üzerine kadar gelir ve göbeği kapatır. Göbeğindeki şişkinliği bilgeliği temsil eder. Bütün olarak bilgeliğin sonsuzluğunu, gururunu ve anlamayanlarla bilgeliğini tartışma anlamındadır.

“Din ve batıl inançlar, çaresizliğin çaresidir.”

Günü tamamladık.

**

Güneye Bauake şehrine gidiyoruz, yolumuz uzun, köylerin, yerleşim bölgelerinin, çarşı, pazarların arasından, bazılarında durup dolaşarak sonunda varıyoruz Bauaka’ye. Sahil şeridine yaklaştıkça yollarda, evlerde kuzeye göre biraz daha gelişmişlik fark ediliyor.

Afrika’nın en kalabalık kabilelerinden biri olan Baule kabilesini ziyaret edeceğiz. Ülkede siyasi olarak da en etkili etnik grup durumunda, seçim zamanı bütün siyasi adaylar bunların kapısını çalıyor.

Bu kabilenin ritüellik danslarını görmeye gidiyoruz. Animizm inancının yansıması olan ritüelde kutsal ormanda maskesini takarak sazdan yapılmış etek benzeri kostümlerle geliyorlar ve meydanda çalınan müziğe eşlik ederek anlatımlarda bulunuyorlar.

Goli Maskesi olarak ifade edilen ritüelde, maske takanlardan biri kadını diğeri erkeği temsil ediyor. Bauake kabilesi ataerkil bir yapı, kadın çok önde değil bu nedenle kadını temsil eden maskeli aslında erkek. Ritüele göre bu kadının dansı, erkeğe bağlılığını ve kabiledeki yerini anlatıyor. Kadın ayı, erkek güneşi temsil ediyor, ayın, sorunsuz ve sorgusuz olarak güneşin yani erkeğin etrafında dönmesi gerekir. İkinci bölümde maskelerden biri mitolojik kutsal hayvan Goli’yi temsil ediyor, diğer maske de halkı kontrol etmek, sorunları ve yapılan yanlışları gözlemek için geliyor. Tabii ki en önemlisi köyü kötü ruhlardan koruyorlar. Güzel yüksek ritimli bir dans. Bu dansı bizden gelebilecek kötü ruhlardan korunmak için yaptılar.

Danslarda kullanılan maskeler, kutsal ormanda muhafaza ediliyor ve yetkililerin haricinde ormana girilmesi ve de maskelere dokunulması kesin olarak yasaklanmış durumda, aksi halde kötü ruhların gazabından korkulur.

Gece buranın karakteristik değerlerini yansıtan, ortalarda, masaların aralarında ceylanların dolaştığı güzel butik bir oteldeyiz. Akşam güzel bir yemekle gecenin keyfini çıkarıyoruz.

Afrika’da belli hizmetleri alacağınız oteller, restoranlar sanıldığı gibi ucuz değil, sıradan halkın gidebileceği restoranlar ve oteller gerçekten ucuz ama!

**

Ülkenin başkenti Yamoussoukro’ya gidiyoruz. Yakınlarda yolumuzun üzerinde tekstil köyleri var. Bunlar yöresel dokuma yapıyorlar, önce 20 cm genişliğinde metrelerce son derece ilkel ağaç dallarından yapılmış dokuma tezgâhlarında dokuyorlar sonra bunları yan yana ekleyip uygun boylarda kesiyorlar. Giderek az da olsa turistikleşmeye başlamış anlaşılan, birkaç da olsa hemen avuç açıp para isteyenler var, fiyatlar uçuk, sonradan indirmeye başladılar ama geç oldu, yola devam.

Bauake yakınlarında Bauafle köyüne Akan kabilesine Zauli ritüellik danslarına gidiyoruz, 1950 yılında Zaouli isimli bir kadın tarafından geleneksel dansların birleşmesinden oluşan bir dans. İçeriği Akan kabile kadınlarına hayatı ve mücadeleyi anlatıyor ve dansın yaratıcısı Zaouli isimli bir kadına atfediliyor. Kıyafetler eskiye göre daha özgün, biraz modernize edilmiş ve renklendirilmiş. Dans bir kadının diğer bir kadına hayatı ve neler yapacağını anlatmasına dair. Dans, Unesco Kültürel Dünya Mirası listesine alınmış.

Bu anlamlı gösterinin ardından güneye doğru devam, Fildişi Sahili’nin resmi başkenti Yamoussoukro’ya geliyoruz.

Buranın tarihi önemli; Abidjan’dan 274 km uzaklıkta, devlet dairelerinin ve yabancı elçiliklerin çoğunun bulunduğu, tahmin edilen nüfusu 400 bin olan Yamoussoukro, 1983 yılından beri ülkenin başkenti ancak burada işlerin yürümesinde bazı sıkıntılar yaşanabildiği için devlet işlerinin bir kısmı eski başkent Abijan’da yürütülüyor. Aslında Abidjan fiili başkent gibi, devlet işlerinin çoğu burada yapılıyor. Neden resmi başkent Yamoussoukro diye sorarsanız; Fildişi Sahili’nin 1960’ta bağımsızlığını kazanmasının ardından otuz yıldan fazla bir süre boyunca, Yamoussoukro ülkenin başkenti olarak hizmet etmiş çünkü burası Fildişi Sahili Devlet Başkanı Félix Houphouët-Boigny’nin doğum yeri, evi ve gayri resmi genel merkeziydi.

Yamoussoukro, ulusal bir başkent olarak önemini yansıtan yapılara sahiptir. Fiziksel olarak dünyanın en büyük Hristiyan Kilisesi olan Yamoussoukro Meryem Ana Bazilikası, İtalya, Roma’daki Aziz Petrus’tan sonra modellenmiştir, 1985 ile 1989 yılları arasında inşa edilmiş ve 10 Eylül 1990’da Papa II. John Paul tarafından kutsanmıştır. Bazilika formunda inşa edilen katedral, Guinness Dünya Rekorlarına dünyanın en büyük kilisesi olarak geçmiştir. 30,000 m² alana ve 158 metre yüksekliğe sahip olup 11,000 kişilik oturma kapasitesine sahip. Gerçekten büyük ve muhteşem bir yapı. Görünüşüne göre kilise çalışıyor ama ne kadar cemaati var bilinmez, anlaşılan çalışan personel, aylık ibadete gelenlerin toplamından fazla.

Başşehre adını veren Félix Houphouët-Boigny’nin’in sarayına gidiyoruz. Gidiyoruz derken ancak uzaktan bakabiliyoruz, öyle giriş, ziyaret falan yok. Şehrin ortasında çok büyük arazi üzerine inşa edilmiş muhteşem bir yapı, güvenlik olarak arazinin etrafında yaklaşık 100 metre genişliğinde su kanalı var ve burada yüzlerce timsah yaşıyor. Adam amma korumuş halkından. Başkan ölmüş, yeni bir cumhurbaşkanı seçilmiş ama ailesi halen o sarayda yaşıyor. Galiba bizim de Afrika’dan farkımız yok, aynı yoldayız!

**

Güneye, tekrar Abidjan’a geldik. Sokakta çamaşır yıkama yeri Fenico’ya gidiyoruz. Orta ve düşük gelir düzeyinde olanlar, genelde son derece basit, tek oda, hatta bir kısmı su ve elektriği olmayan yerlerde yaşamak durumundalar. Bunların kendi çamaşırlarını yıkama imkanları pek yok. Bu durum için doğru bir sistem oluşmuş. Birileri, yaşadığınız yerden çamaşırları topluyor, Fenico denilen yere getiriyor, burada derenin içinde çamaşırlar yıkanıyor ve küçük bir bedel karşılığı tekrar eve teslim ediliyor. Bulanık ve siyaha yakın renkte akan suyun içinde bir sürü adam, karışmasın diye kamyon lastikleri içine ayrı ayrı konmuş çamaşırları yıkıyorlar. Yarı bellerine kadar onlarca adam, bir taşın veya kamyon lastiğinin üstünde bazen biraz sabunla, bazen döverek çamaşırları yıkamaya çalışıyorlar, sonra da yere serilerek güneşin altında kurutuluyor. Değişik görüntüler. Çalışanların çoğu burada mülteci durumda olan Burkino Faso’dan gelenler. Renkli görüntüler.

1983 yılında ülkenin ilk cumhurbaşkanı Félix Houphouët-Boigny tarafından yaptırılan Fildişi Sahili’nin siyasi başkenti Yamoussoukro’da bulunan Notre-Dame-de-la-Paix Bazilikası. 30,000 m² alana ve 158 metre yüksekliği ve11,000 kişilik oturma kapasitesi olan bazilika olup Guinness Dünya Rekorlarına dünyanın en büyük kilisesi olarak geçmiştir. Gerçekten muhteşem bir yapı.

Abidjan Katedrali 1980-1985 yılları arasında yapılmış büyük modern bir yapı, Katedralin dış görünümü ve iç mimarisi diğer kiliselerden farklı. Güzel olmuş, bakımlı temiz de pek gelip gideni, cemaati yok gibi.

Abidja’nın en büyük pazarına gidiyoruz, buraya özgü geleneksel, kültürel birçok obje, değişik ve farklı maskeler bulabilirsiniz, merakınız varsa. Pazarlık çok mühim, sakın çekinmeyin yüz isterlerse pazarlığa on vererek başlayın, anlaşırsınız.

Abidjan şehir müzesinde, eskiye ait yaşamlar, farklı kabilelerde kullanılan eski gerçek maskeler görebilirsiniz.

**

Animizm; Özellikle Batı Afrika’da kırsal bölgelerde yaşayanların, kabilelerin ritüelleri, dansları, gelenekleri, yaşam biçimleri Animizm diye bilinen inanca göre şekillenir. Peki, Animizm nedir diye kısaca bakarsak;

Evrende bulunan tüm bitki ve hayvanların, taş, toprak gibi varlıkların, göklerin hatta yağmur, dolu, yıldırım gibi doğa olaylarının bile bir ruhu olduğunu savunan bir inançtır. Bu ruhların davranışlarımızla bağlantılı olarak insanları iyi ya da kötü şekilde etkilediği düşünülür.

Uyku ve uyanıklık halinin birbirine karışması ile ortaya çıkmış, yani uykuda görünenlerle uyanıkken gördükleri bir tutulur. Uykusunda gördüğü bir olayın gerçekte yaşandığını düşünür ya da aklına gelen bir şeyin ruhların etkisi ile olduğunu düşünür ve bunun bir mesaj olduğunu kabul ederek davranışlarını yönetir. Bedenimizden çıkıp dolaşan bir ruh olduğu varsayımıdır. Yani her şeyin sebebi ruhlarla ilgilidir ve ruhları kızdıracak bir şey yapıldığında, kötülükler veya felaketlerin olacağına inanılır.

Yaşamda olabilen mutluluk, korku, savaş, barış, doğum, evlilik, sevinç, hüzün, doğa olayları gibi akla gelebilecek her davranış ruhlarla ilgilidir ve sonucunu etkilemek için ruhlarla iletişimde bulunmak, onları kızdırmamak gerekir ve bunun için de danslara, maske, obje veya fetişlerin gücüne ihtiyaç vardır. Batı Afrika’da yaşam, yaygın olan animizm inancına göre şekillenmiş, kültürler, gelenekler, yapılan danslar hep ruhlarla bağlantılı ve ruhlara yönelik olarak yapılmaktadır.

**

Fildişi Sahili’nin en önemli ticari ve sosyal şehri Abidjan’dan başladık seyahatimize, önce kuzeybatıya çıktık, doğuya sonra da güneyden Abidjan’a tekrar geldik. Bu rota üzerinde Batı Afrika’nın karakteristik geleneklerini, şehirler ve bölgeler arası değişen kültürlerini, yaşamlarını gördük, birçok kabile ziyaretimiz oldu, her kabilenin diğerinden çok farklı şeyler ifade eden ritüellik danslarını izledik, insanlarla konuştuk, sohbet ettik.

Afrika aslında topraklarında maden zengini bir yer. Ancak, havanın genelde çok sıcak olması, yaşam şartları ve gelenekleri ile insanları tembelliğe yönelmiş, böyle de olunca buraları keşfeden Avrupalı kendi refah seviyesini buraların zenginliği üzerine inşa etmiş, bunlar da çok fazla kurtuluş savaşı boyutunda mücadele vermedikleri için kaderlerine razı olmuşlar. Batı Afrika aslında sanıldığından çok daha yeşil ve ağaçlık, tarıma uygun epey arazi var.

Afrika’yı, Afrikalı gibi düşünmez, Afrika’yı kalbinizde yaşatmaz, yaşanan coğrafyayı bilmeden Afrika’ya eleştiren gözlerle bakar, Afrika’nın tarihini ve bastırılmış ezilmişliklerini bilmezseniz, Afrika’yı anlayamazsınız.

Afrika’nın gerçek sahibi olan kabileleri, sıra dışı dansları ve ritüelleri, Afrika’nın kadim vazgeçilmez ritüelleri, gelenekleri ile Fildişi Sahili, Batı Afrika’nın gizemli topraklarında görülmeye değer unutulmaz çizgi film gibi bir yer.

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

Kasım 2022

 

 

 

 

 

 

 

 

 

error: iletişim : [email protected]