Doğu Meksika

Geçmişte dünyanın en önemli uygarlıklarının yaşandığı, yaşayanlar hakkında hala bilinmeyenlerin olduğunu medeniyetlerin merkezi Meksika’ya gidiyoruz. Bilinen en önemli medeniyetler, Mayalar, Aztekler, Toltecler, Olmecler, Totanaclar, Teotihuacan. Bunların hepsi bu topraklarda yaşamışlar, yaşadıkları dönemlerde astronomi, matematik, fizik gibi konularında ciddi iz bırakmışlar. İşte kimine göre gereksiz bana ne bunlardan, kimine göre genel kültür entelektüel birim diye tarif edilen bu konuları öğrenmeye görmeye gidiyoruz.

 

Meksika, resmî adıyla Meksika Birleşik Devletleri, Amerika Birleşik Devletlerinin güneyinde   130 milyon nüfusu, 1.973.000 km² yüzölçümü yani Türkiye’den 2,5 defa daha büyük, 31 eyalet ve 1 federal bölge olmak üzere toplam 32 üst idari birimden oluşan federe bir cumhuriyet. 1917 de kabul edilen yasaya göre, her eyaletin özgür, egemen kongresi ve anayasası vardır.

 

Meksika’nın başkenti Meksika şehri, 22 milyon nüfusu ile dünyanın en kalabalık şehirlerinden biridir ve ülkenin neredeyse tam ortasındadır.

 

Sabah, Meksika’nın doğusunda 31.ci eyalet olan Yucatan yarımadasının en bilinen yerlerinden biri 1 milyon nüfuslu Cancun’a geldik.

 

Burası Meksika’nın Karayip kıyı şeridinde gecesi gündüzü hareketli olan yerlerinden. Geçmişte fazla bilinmeyen kendi halinde bir yerleşim yeriyken Amerikalılar bakmışlar ki burada her mevsim hava sıcak başlamışlar akın etmeye, giderek popüler olmuş. Sahiller kocaman oteller ile dolu, Türkiye, Antalya Kemer gibi bir yer olmuş. Karayip denizi, yani Atlas Okyanusu büyük dalgalar ve sahile yakın kilometrelerce uzanana mercan kayaları nedeniyle öyle denize girmek falan pek olamıyor. Denizin sesi ve görüntüsü de güzel.

Hava sıcak, 30 dereceye yakın, iki gün önce İstanbul’dan 5-6 derecelerden gelince çok iyi geldi.Uzun yol, uçaktan inip hemen program başlayınca yorgunluk kendini hissettirmeye başladı, dinlenelim biraz deyip yatarsanız jet lag zaman dilimi değişikliği nedeniyle birkaç günde toplanamazsınız.

Geçmiş medeniyetleri anlatan Maya kalıntılarının olduğu tematik bölge, Xcaret Park. Önce kendimize gelelim, soyunduk giydik mayoları, bütün mal varlığımızı dolaplara kilitledik, bir şey olursa donumuz ile buralarda kaldık demektir. Uzun bir yer altı nehrinde yüzüyoruz, girdikten sonra yoruldum, kesildim dönüyorum falan yok çıkış nehrin sonu. Buz gibi pırıl pırıl su,.  Çok güzel organize edilmiş, harita üzerinde bütün aktiviteler ve saatleri belirtilmiş istediğine gidebilirsin. Gösteriler genelde bölgenin Maya kültür ve medeniyetlerini anlatan şekilde. Akşam, Maya medeniyeti ve kültürlerini anlatan yemekli özet gösteri gibi, yerimiz en önde her şey harika.

Neredeyse iki tam gündür yoldayız, beynimiz acilen yatak istiyor.

Buranın önemli turizm merkezlerinden Karayip denizi kıyısında 150 bin nüfusu olan harika şehir Playa Del Carmen’e gidiyoruz. Gece hareketli millet sokaklarda parti havasında hayatın tadını çıkarıyor, gecenin yarısı oldu, aklım git yat sürünüyorsun diyor kalbim yattıklarına say git bir kadeh iç açılırsın diyor. Bir süre sonra yatakta olduğumu fark ettim, bazen bu aklımdan çok şikayetçim her şeyi karışıyor!

**

Mayaların 1200 ler den itibaren yaşadıkları ve mimari olarak en güzel örneklerinden biri olan antik Tulum şehri. Konum olarak günün ilk ışıkları daima şehrin üzerine doğduğu için şafak şehri anlamına gelen Zana adıyla da biliniyor. 1518 yıllarında İspanyollar buraları işgal edince öncelikle yöneticileri ve şehrin ileri gelenlerini toplayıp öldürmüşler. Yöneticileri olmayınca halk arasında büyük karışıklıklar ve isyanlar başlamış, bunun üzerine İspanyollar yerli halkı da öldürmeye başlayınca burada yerleşik Mayalar korkarak ormanlara kaçmışlar. Bölgeye yabancı olan İspanyol askerleri ormanlık alanda bunları takip etmeye çalışsa da vahşi hayvanlardan korkup fazla devam edememişler. Uzun yıllar ormanlık alanlarda farklı yerlerde kendi düzenlerini kuran Maya kökenli insanların zaman içinde gelenekleri ve inançları değişmiş ve farklı etnik gruplar oluşturmuşlar. İspanyollar işgal ettikleri şehrin giriş çıkışını kontrol etmek için etrafına duvar örerler böylece buradaki insanları da kontrol altına alırlar. Tulum, Maya dilince duvar anlamına geldiğini için buranın adı da zamanla Tulum olarak anılmaya başlamış.

Çoğu yıkılmış ama kalanlardan anlaşılan güzel yapılar varmış ve çoğuda güneşin doğuşuna göre konumlandırılmış.

Sian Kaan, UNESCO Dünya Mirası biyosfer alan kategorisinde listede olan bir yer. Sulak hafif bataklık gibi tertemiz berrak suların olduğu 1600 km² büyüklüğünde bir alan. İki büyük gölü birbirine bağlayan mangrov ormanlarının arasındaki su kanallarından geçerek okyanusa açılan büyük boğaza geldik. Pırıl pırıl su, teknelerden atladık suya, bıraktık kendimizi suyun akışına, düşen yaprak gibi suyun üstünde kuş sesleri, yaban orkideleri arasında hafiften döne döne akıyoruz okyanusa doğru, bütün yorgunluklar suya karıştı gitti..

Tulum Dream oteldeyiz, gerçekten rüya gibi bir yer. Akşam üzeri denize yakın barlardan birinde önce margarita sonra da mojito ile kadehlerimizi tün güzellikler ve iyilikler adına kaldırıyoruz. Akşam yemeği için Fransız, İspanyol, dünya mutfağı mı yoksa yerel yeklerin olduğu restoranda mı yiyelim konusunda zor karar verdik!  Sonuç, Fransız restoran da kırmızı şarap eşliğinde keyifle geceyi noktaladık. Burada uzun kalınabilir.

**

Otelin sabah keyfini de yaşayıp yola devam. Yolumuzun üzerinde Valladolid şehrinde kısa bir tur yapıyoruz. Şirin güzel kendi halinde bir yer, burası kakaonun ilk fark edildiği ve kakao yetiştirilen önemli yerlerden. Böyle olunca mutlaka çikolata vardır dedik ve de karşımıza çikolata fabrikası çıktı. Bilinen bir yermiş madem öyle, önce bir bakalım tadı bize uygun mu dedik ama biraz abarttık galiba, neyse hafif çikolata ziyaretinden sonra ayıp olmasın diye yeterli stok miktarı ile ayrıldık. Büyükçe bir şehir, meydanı, kilisesi bakımlı temiz bir yer, tipik İspanyol mimarisi.

Yerin 40-50 metre aşağısında 60-70 metre çapında, 45 metre derinliği olan Cenote de serin sulardayız. Hava sıcak çok iyi oldu kendimize geldik.

Yucatan bölgesinin toprak yapısı   kalkerli ve gözenekli kireçtaşı kayaçlarından oluşur. Binlerce yıl önceden beri yağmur suları gözenekli topraktan süzülerek yer altında göletler oluşturmuş. Zamanla aşınarak zayıflayan toprak, deprem, buzul çağının bitmesine neden olan meteorun Meksika körfezine düşmesinin yarattığı etkiler gibi sebeplerden çökmüş ve farklı derinlikler de binlerce yeni gölet oluşmuş, bunlardan bazıları da birbirlerine çöküntü kanallar ile birleşmiş. Maya kültüründe kutsal sayılan ve “su dolu mağara” anlamına gelen on binlerce cenote den bazıları bugün ziyarete açık.

Yucatan bölgesinin tamamında tarım da kimyasal kullanmak kesinlikle yasak, yeraltı sularına karışıp denizi kirlenmesin diye. Bu bölgede deniz gerçekten çok temiz, böyle olunca büyük mercan rifleri oluşmuş. Mercan, denizlerde biraz kirlenme olunca kesinlikle yaşamayan canlılardan. Yani burada her şey organik.

Günün en önemli ziyareti, dünyanın yedi harikasından biri ve UNESCO Dünya Mirası listesinde olan Mayaların en büyük şehirlerinden biri aynı zamanda dini merkezleri Chichen Itza. Kale adıyla tanınan Kukulkan Tapınağı ya da Kukulkan Piramidi Mayaları en önemli tapınaklarından. Mayalar bu piramidi astronomi ve matematik bilgilerini ortaya koymak istercesine belirli bir sistemle inşa etmişler. Dört cepheli olan ve her yüzeyde 91 basamak ve üst platformla birlikte toplam 365 sayısı bir yıldaki gün sayısıdır. Gece ile gündüzün eşit olduğu ekinoks dönemlerinde piramit üzerindeki farklı yüzeyler ve çıkıntılar, güneş ışığı ile basamakların dibinde iki yılan başı gölgesi oluşur ve Kukulkan diye bilinen kutsal tüylü yılanını temsil eder. Burası Meksika da en fazla ziyaret edilen yerlerden. Maya Piramitlerinin en üst platformunda, yarı yatar vaziyette devamlı gök yüzünü inceleyen, tanrılardan gelecek haberi bekleyen aynı zamanda güneş sistemi ve astronomi hakkında bilgiler toplayan “messenger” haberciler olurdu. Bunların getirdikleri haber tanrı buyruğu olarak kabul edilirdi. Düşünebiliyor musunuz, hayatınız boyunca yarı yatar vaziyette hep gökyüzüne bakan ama önemli biri olmayı..

Bugün daha sıcak sanki, açık alan olunca güneşi tepemizde hissediyoruz.

Bu bölgeye neden Yucatan denildiği konusunda birçok rivayet mevcut. Bunlardan en gerçekçi olanı, buraya ilk gelen İspanyol birliğinin başında olan Hernan Cortes’ in 1519 yılında İspanyol Kralına yazdığı mektupta, bu bölgeye geldiklerinde Mayalarla iletişime geçmeye çalışırken, Mayalıların sürekli ‘Yocatan’ dediği yazıyormuş. Bu da Maya dilinde “bir şey anlaşılmıyor” demekmiş. İspanyollar da bu bölgeye sürekli aynı ismi duyduklarından Yucatán adını vermişler.

Yukatan eyaletini başşehri, beyaz şehir anlamında Merida’ya geldik. Çoğunluk Maya kökenli bir milyon nüfusu olan güzel temiz canlı bir yer. Meksika’nın en güvenli yerlerinden biriymiş. Mayaların çoğunlukta olması nedeniyle kıyafetleri ve müzikleri ile kendi kültürlerinin devam ettirebiliyorlar.  Sanat galerileri, şık restoran ve mağazalar, etkinlikler ile sanat şehri kimliği olan Merida, turizm ve ticaretin öne çıkması ile de en fazla göç alan yerlerden. Burası aynı zamanda üniversite şehri, eğitim devlet üniversitelerinde çok kuvvetli. Esaslı imtihanlar sonucu kabul edilen başarılı öğrencilerden özellikle mühendislik ve tıp alanlarında bilim adamları yetiştiriyor. Buralara giremeyenler paralı okullara devam.

**

Kolomb öncesi Mayaların yerleşim yerinden, en büyük Maya piramidinin olduğu ve Yukaketo dilinde “üç kez” anlamına gelen Uximal. Diğerlerine göre daha küçük bir Maya şehri ancak en büyük piramidin olduğu yer. Maya piramitlerinin çoğu iç içe yapılmış birden fazla piramit şeklindedir. Yeni gelen kral kendisinin, öncekinden daha güçlü ve büyük olduğunu ifade etmek için mevcut piramidi içine alacak şekilde üstüne daha büyük piramit yaptırırmış.  Burada beş piramit iç içe yapılmış, böyle olunca gerçekten çok büyük bir tapınak piramit ortaya çıkmış.  Sonuç en büyük kral en yeni olan, o zamanda varmış büyüklük kompleksi. 35 metre yükseklikte olan Kahin (Büyücü) Piramidi keskin olmayan köşeleri ile tipik bir Maya mimari örneği. Piramidin karşısına geçip alkış sesi yaptığınızda yankılanan ses, gizemli bir şekilde ortadaki pencere gibi olan bölmeden vikleme şeklinde yansıyor. Piramidin arka tarafında ise, büyük bir avlu içinde İspanyolların manastıra benzettikleri için “Rahibe manastırı” adını verdikleri yönetim binası bulunuyor, burası aynı zamanda insanların sosyalleşme alanıymış. Bu binanın üst duvarlarında yağmur tanrısı Chaac’ı sembolize eden kabartmalar var. Mayaların en korktuğu doğa olayı kuraklıkmış. Uxmal’ın inşa edilirken o kadar fazla ağaç kesilmiş ki kesilen ağaçlar nedeniyle bölgede zaman içinde yağışlar azalmış ve kuraklık başlamış, bu da yağmur tanrısını daha önemli hale getirmiş. Yağmur tanrısını kızdırmamak lazım!

Bu arkeolojik alanda ‘Pok-ta-Pok’ adı verilen Mayalıların oynadıkları bir çeşit top sahası var ve sayı yapmak için kullandıkları halkalar hala yerinde duruyor. Aslında bu bir oyun değil, bir tapınma, bir şölen ile tanrılara adak sunma şekli. 6 kişilik 2 takım topu sadece kalçaları ile vurarak duvar da dikey vaziyette duran delikten geçirmeye çalışıyorlar. Kazanan takımın kaptanına büyük ikramiye! tanrılara kurban ediliyor. İşe bak, hem çalış kazan sonra da aferin sana, tanrılara yolculuk başlasın.

Karayip sahillerinden kuzeye doğru Meksika Körfezinde UNESCO Dünya Mirası listesinde olan Campeche şehrindeyiz. Deniz bir anda değişti, balığın ve balık restoranlarının bol olduğu yer. Korsanlardan korunmak için yapılan şehrin etrafında kalın yüksek duvarlar içinde yüksek tavanlı, doğrudan oturma odasına açılan büyük kapılı, büyük demir kafesleri olan pencereleri ile tipik İspanyol kolonyal barok tarzında bakımlı her biri farklı renkte evler.  Campeche, denizden bolca petrol çıkan yerlerden, geçmiş medeniyetler de olunca oldukça turistik bir yer, yani zengin şehir belli.

Akşam kalacağınız otelin adı Francis Drake. 1550 lerde, köle tüccarı ve Karayipler’in bilinen en belalı korsanlarından. İngiliz kökenli Francis Drake birçok ticari gemileri soymuş büyük katliamlar yapmış, ganimetleri İngiltere ile paylaşmış ve bu başarılarından ötürü de İngiltere tarafından devlet nişanı ile ödüllendirilmiş ve “Sör Francis Drake” olmuş. Yani adam İngiltere adına haydutluk yapıyor insanları öldürüp mallarını çalıyor sonunda aferin koçum! Bugün değişen var mı, düzenler aynı, düzülenlerin vay haline. Tarihte diğer kahraman! korsan İngiliz Henry Morgan. O da arkasında İngilizlerin desteği ile Karayipleri soymuş soğana çevirmiş sonra da “sör” unvanı verilerek “aferin koçum” şeklinde takdir edilmiş.

Geceyi Frances Drake’in ruhuna dua ederek! geçirdik. Hayat böyle bir şey, kimine göre kahraman, kimine göre belalı haydut.

**

Yolumuz uzun Meksika körfezinden güney batıya Mayaların bir başka önemli şehri Palenque’ye gidiyoruz. Yucatan eyaletinden, Chipas eyaletine geçerken sınır kontrolü gibi ciddi arama, kontrol var, Allahtan bizi durdurmadılar rahat geçtik.

 

Chipas Meksika’nın en sıkıntılı yerlerinden.  Amerika’ya geniş sınırı olan eyalet, insan kaçakçılığı, mafyanın, soygunların, cinayetlerin çok olduğu yer. Bu nedenle geçmişte burası uzun süre giriş çıkışa kapatılmış. Büyük sınıf farklılıklarının olduğu, yani çok zenginlik ile çok yoksulluğun birlikte olduğu sıkıntılı yer Burada yaşamanın kolay yolu kartel denilen büyük mafya gruplarına katılmak., genelde de öyle oluyor.

 

Meksika da maddi, manevi, kudreti, kuvvetli çevresi, gücü olan 37 büyük kartel var. Bunların uyuşturucu, silah, insan kaçaklığı, politik çıkar gibi konularda büyük hakimiyetleri var. Hakimiyet derken ekonomi, devlet yönetimi gibi konular bu kartellerin kontrolünde. 1984 seçimlerinde seçilme şansı %25 bile olmayan biri, bu karteller tarafından aday gösterilir, tesadüf bu ya! seçim tamamlanıp oy sayımı başlayınca bütün ülkede elektrikler kesilir, arıza giderilince de hiç şansı olmayan aday uzun ara oy almış, kısmet!  İtirazlar gösteriler olaylar falan mahkeme oyları yeniden sayma kararı verir. Şanssızlığın da böylesi, oyların toplandığı yerde yangın çıkar ve bütün oylar yanar. Sonuç herif uzun süre başkan. Bak şu Allah’ın işine… Gülecek bir şey yok, biz de de olmadı mı, seçim sonunda oylar sayılırken elektrik santraline kedi girmişti de elektrikler gitmişti ya… Aynı akıl aynı fırıldaklar değişiklik yok. Allah aşkına, kim kimden öğreniyor bu işleri merak doğrusu

 

Meksika’nın kimine göre kahraman devrimci, kimine göre terörist Zapataların olduğu yer. Hafiften risk var, inşallah başımıza bir iş gelmez.

 

Mütevazi bir ailede 10 kardeşten biri olan Emiliano Zapata Salazar, 17 yaşında diktatör yönetime karşı çıkarak toprak reformunun destekler ve bu yolda mücadele başlatır. 1910 yılında başlayan Meksika devrim hareketine liderlik etmiş faşist devlet başkanı Huerta’yı savaşarak yenmiş ülkede önemli bir konuma gelmiş. Bir süre sonra kendi arasında fikir ayrılıkları oluşmuş gruplaşmalar başlamış, politik ve sıcak mücadeleye farklı görüşlerle devam etmişler. Zapata, 1919’da taraf değiştirmek istediğini söyleyen ayrılıkçı lider Carranza’nın davetini kabul etmiş ve yolda tuzağa düşerek öldürülmüş. Zapata’yı tuzağa düşüren Carranza ise, yeryüzünde arkasından şerefsiz, alçak ve o.. çocuğu ifadelerinin en çok kullanıldığı kişi olmuş. Türkiye de geçmiş ve halen canlı olan bir sürü insan kılıklı hayvan içinde aynı ifadeler özenle, derinden ve ağız dolusu olarak sıkça kullanmaktadır.

 

Meksika da yolsuzluk, rüşvet ve çıkarcı yönetime karşı mücadele edenlere Zapata deniyor. Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu, Meksika’nın en yoksul eyaletlerinden Chiapas’ta yerleşik silahlı bir grup. Adını, Meksika bağımsızlık mücadelesinde öncü lider olan Emiliano Zapata’dan alır ve kendilerini Zapata’nın ideolojik mirasçıları ve emperyalizme karşı beş yüz yıldır süren yerli direnişin varisleri olarak görürler.

 

Dönelim esas konumuza, Mayaların önemli 29 etnik grubundan üçü Palenque de yerleşik olanlar. Bölge ormanlık, tam cangıl her türlü yaratığın mahlukatın olduğu yer, diğer taraftan da cennetin ortası.

 

Maya uygarlıklarının en önemli kentleri arasında yer alan Palenque ismini 16.yy’da İspanyol kasabası Santo Domingo Palenque’den almış. MÖ 1200 lü yıllarda kurulmuş olan kent. 1700 lerin başında bir Maya yöneticisin İspanyol rahibe, buranın varlığından bahsetmesi ile bulunmuş. Geç fark edilen antik kent 20. yüz yılda kazılarak gün ışığına çıkarılmaya başlanmış. Bu nedenle fazla tahribata uğramadan çıkartılan Palenque antik kentindeki eserler, Mayaların hakkında çok değerli bilgiler taşıyor.

 

Palenque aynı zamanda meşhur 2012 kehanetinin kaynağı. Hatırlarsınız, hani 12.12.2012 tarihinde bütün dünya batacak, her şeyin sonu olacak ve sadece Palenque’de başka bir boyuta kapı açılacak ve bu kapıdan geçenler hayatta kalacaklardı. Bir sürü başta Amerikalı uyanıklar buraya tek yön bilet alıp geldiler ve beklediler başka boyuta açılacak kapıyı, kapı açılmayınca gördüler ebelerini.. Aynı şekilde Türkiye de olmadı mı? Bizdeki bilimsel uyanıklar da Şirince ye gittiler beklediler ki dünya batacak sadece onlar hayat da kalacaklar diye, dünya batmayınca zaten ben tahmin etmiştim bilgiçliği… Çok merak etmiştim, kehanet gerçekleşmiş olsaydı bile, herkes ölmüş yaşayan birkaç bin çakal üç gün sonra birbirini yerdi. O tarihte Şirince’ ye giden bu uyanıklar için çok şeyler yazılmıştı.

Sonradan yanlış anlaşıldı öyle değil, o tarih 5000 yıllık yeni bir dönemin başlangıcıymış diye kehanet yenilendi, bunlar olmasa nasıl geçer bu hayat!

Palenque antik kenti Meksika’daki en büyük ve en iyi restore edilmiş Maya şehirlerinden biridir.

Otelimiz ormanın içinde cennetin dibi, tam odalara girdik çılgın deli yağmur, gök delindi derler ya öyle bir şey. Saniyeler boyutunda hazırlıklar tamamlandı, bu güzelliklere karşı bir şişe viskiyi iyilikler adına yağmur tanrısına kurban ederek sadakatimizi gösterdik.

**

Meksika’nın güney bölgesinde güvenli olmayan yerlerden Mison-Ha da büyük şelale ye gidiyoruz.  Bölge zaman zaman isyancıların kontrolüne geçiyor, bu durumlarda buralara giriş çıkışa izin verilmiyor. Birkaç gün önce buraya gelmeyi iptal etmiştik, son yapılan görüşmelerde bu aralar sorun yok bilgisi aldık.  Niyetlendik bir kere umarım sorun çıkmaz, göreceğiz bakalım.

Şelale akşam yağan şiddetli yağmurun etkisi ile metrelerce yüksekten gürleyerek bütün haşmeti ile varlığını gösterircesine deli gibi akıyor. Büyüleyici sesine ve doğanın gücüne hayran kalmamak mümkün değil. Hayranlıkla büyülenmiş vaziyette izliyorum. Beklentimiz, şelalenin yarattığı havuzda ve akan nehirde yüzmekti, yağmurun etkisi ile hem debisinin artması hem de renginin taşıdığı toprak nedeniyle hafiften çamurlu olmasından sadece seyretme keyfini doyasıya yaşıyoruz.

 

Buraya gelmek için dağ yoluna girdik, tekrar dönüp otoyola gitmek yerine dağların arasından gidiyoruz. Yol çok virajlı, küçük dağınık yerleşim yerlerinin olması nedeniyle kısa aralıklarla kasisler yapmışlar. 200 km. yol altı saatten fazla sürdü. Yol boyunca birkaç polis devriyesi gördük, gündüz bir sorun olmuyor ancak gece buralardan geçmek hiç güvenli değil, polisler bile gece ortalarda olmazmış. Ormanların arasından hoplaya zıplaya sonunda San Cristobal şehrine geldik.

 

Dün hava 30 derecenin üstündeydi, sıcak ve güneş fazla geliyordu, bugün 2400 metrelerdeyiz, sıcaklık 10-11 derecelerde, elde ne kadar malımız varsa üst üste giydik gene de yetmedi üşüyoruz,

 

San Cristobal İspanyolların işgalden sonraki ilk yerleşim yerlerinden. İsmini de burada baş piskopos olarak görev yapan ve bir çok yardım ve hizmet hareketlerinde görev alan ve hayatta iken “saint” aziz  unvanı alan ender din adamı Cristobal Magallanes Jara dan almış.

 

San Cristobal, Meksika’nın farklı yüzü, insan tipleri değişti, kısa tıknaz yuvarlak suratlı buranın yerli halkı. Şehir merkezi genelde ana meydandır, buralarda sokak satıcıları ve çalgıcıların en fazla olduğu eğlencenin merkezi yerlerdir. Güzel bir otantik restoranda buranın lokal yemekleri ile geceyi sonlandırdık.

**

Chiapas eyaletinde, mutlaka görülmesi gereken en önemli yerlerden biri 76 bin nüfuslu Chamula kasabası ve San Juan kilisesi.  İspanyol işgalinden sonra burada başlayan misyonerlik çalışmaları sonucu Hristiyanlık kabul görmeye başlamış ancak yıllar içinde Hristiyan dini yeterince desteklenemediği için zamanla yerel inançlar ile Hristiyanlık birbirine karışmış ve farklı bir din modeli ortaya çıkmış.

 

Chamula da yaşayanlar genelde Mayalar’ın soyundan gelen Tzotziles halkı ve kendilerine ait Tzotzil dilini konuşuyorlar. Kadınların kıyafetleri farklı, genelde siyah hayvan postundan etek, erkeklerin bazıları beyaz veya siyah renkte hayvan postundan yelek veya palto gibi bir şey veya el yapımı parlak kumaştan yapılmış gömlek üstünde kalın kemer. Ayaklar da plastik şıpıdık terlik veya deri sandaletler, 2250 metre yükseklik ama çorap kimse de yok yani ortaya karışık gibi bir görüntü. Bazılarında sağlam çizmeler düzgün kıyafetler, belli bunlar buranın ileri gelenleri.

 

İspanyollar 1500’lerde bu kıtaya ulaştığında ilk icraatlarından biri burada yaşayan halkların dinlerini ve dillerini değiştirmek olmuş. Güneş’e inanan, Ay’a tapan, kakaoyu, mısırı kutsal bilen bu halkların yaptıkları sunakları, mabetleri altarları yıkıp yerine kiliseler yapmışlar, haçı ellerine tutuşturmuş, bundan sonra sen Hristiyan’sın demişler. Kem küm edip itiraz edeni de eziyet etmişler öldürmüşler.

 

Buraya gelince öğrendik ki çok önemli senede bir kez kutlanan büyük karnaval bugün, şansa bak, yaşasın. Çevre köy ve kasabalardan gelen yerel halk Maxes denilen sadece bugün giyilen renkli tören kıyafetleri ve çalgıları ile meydanda bulunan yönetim binasının balkonunda toplanan yöneticilerin önünden geçerek kilisenin önünde toplanıyorlar. Çaldıkları borazan benzeri aletler uyumsuz ve de akortsuz, çıkan sesler müzik gibi de kafa şişiren cinsten. Çok tembihliyiz, kesinlikle fotoğraf çekmeyin, burada polis yok yerel yönetim ve onun kolluk kuvvetleri var sorun çıkarsa çözemeyiz, ayrıca meydana girişte panoya da fotoğraf yasak diye yazmışlar. Çok kötü, iyi fotoğraflar çıkardı ama yapacak bir şey yok izin alabilirsek belki birkaç kare çekeriz. Kıyafetlerle gösteri yapanlara “monkey man” maymun adam deniyor, her ne kadar bu ifade bizdeki gibi kötü anlamda olmasa bile, laf aramızda görüntüler çok benzer.  Neyse izin alarak birkaç kare fotoğraf alabildim.

Kutlamalar akşama kadar sürecek gibi, kiliseye giriyoruz. Giriş biletlerimizi aldık, kapıda görevli ısrarlı ve kesin bir şekilde uyardı “fotoğraf çekmek kesin yasak”, özellikle inançlara ve kurallara saygılıyız ama muhteşem kareler çıkardı. Hristiyan kiliselerinin aksine San Juan Chamula Kilisesinde oturaklar yok, yerler çam ağacının iğne yaprakları ile döşenmiş. Burnuma çam yapraklarının keskin ve taze kokusu geliyor. Duvarlarda azizlerin resimleri ve heykelleri var. İnsanlar yerde guruplar halinde oturuyorlar ve bulundukları yerin bir kısmını çam yapraklarından temizleyip kilisenin fayans zemin zerine mumlar yerleştirmişler. Kimi mum yanmaktan küçülmüş, kiminin boynu kiminin ise beli bükülmüş, bu mumların çıkardığı dumanlar arasında dua ediyorlar, alışık olmadığımız değişik bir durum. Aziz San Pedro’nun heykelinin olduğu dolabın önünde mumlarını yakmış 5 kişilik aile yerde oturuyor, 30’lu yaşların sonunda olduğunu tahmin ettiğim geleneksel kıyafetler içinde, saçları 2 örgülü zayıf kadının önünde, 3-4 yaşlarında bir kız çocuğu ayakları çıplak, yerel kıyafetlerinin içinde öyle sevimli gözüküyor ki! hayvan postu kıyafeti içinde, insan kafalı ayı yavrusu gibi.

Kilisenin içerisi biraz depo havasında, tam karşıda Hz. İsa’nın resmi biraz eski ve hafiften solmuş, itinalı bir şekilde de konmamış gibi. Duvarlarda birkaç eski ve tam olarak anlaşılmayan resimler.

Birçok din ve inançlarda özel yerlerde, sudaklarda kurban kesme adeti vardır. San Juan kilisesi hem kurban hem de ibadet edilen mabet aynı ortam. Kurban kesme olayı burada biraz farklı. Olmasını istediğiniz dileğiniz var ve karşılığında kan akıtmak istiyorsanız, bir şaman yani kahin ve tavuk ile birlikte burada önce uzun bir dua seremonisi yapmanız gerekir. Bu arada tavuk kardeş durumdan habersiz çevreyle ilgileniyorken kahin tavuğu kanatlarını arkadan birleştirip yanan mumların üzerinde yavaştan tütsülemeye başlar, canı yanan hayvan bağırıp çırpınmaya başlayınca, işte tam o anda hayvanın kafasını bir seferde çekip kopartır. Son nefesinde çırpınan hayvanı dua okuyarak adak sahiplerinin başı üzerinde dolaştırır, böylece bütün kötülükler uçar gider ve dileklerin gerçekleşmesi beklenir. Peki tavuk ne olcak, evde suyuna pilav. Çok acımasız vahşet gibi, değil mi? Son yıllarda büyük şehirlerde yasaklanan, kırsal kesimlerde halen devam eden, koyun, sığır deve gibi hayvanları Allahuekber nidaları arasında tek bir bıçak darbesi ile kellesini uçurmak çok mu sempatik vicdanlı işler? Vahşiliğin, adam öldürmenin provası olan bu işlerden kazandığımız sevaplar ahlak, kültür ve ekonomi alanında bizi alem-i cihan da yukarılara uçuruyor!

 

Mevzu karıştı gene, dün gerçekten hem gündüz hem gece üşüdük bugün 30 derecenin üstü, güneş varlığını kesin bir şekilde hissettiriyor, yanıyoruz. Şubat ayındayız İstanbul çok soğuk.

 

Chiapas eyaletindeki Chiapas de Corzo şehrinin hemen kuzeyinde 86 bin dönüm içinde Ulusal Sumidero Parkı içinde bulunan doğal şekilde oluşmuş muhteşem Sumidero Kanyonuna gidiyoruz. Can yeleklerini giydik, tek sıra halinde teknelere biniyoruz.

 

Yerkabuğundaki çatlak içinden geçen Grijalva Nehri tarafından 35 milyon yılda erozyonla aşınarak oluşmuş Sumidero Kanyonu, 1000 metreye kadar inen dikey duvarı, 13 km. uzunluğu ve 90 dereceye kadar kıvrımları olan, yaban hayatına ev sahipliği yapan muhteşem bir yer.

 

**

Guadalupe şehrindeyiz, kısa bir şehir turu sonrası Vatikan’dan sonra dünyada en fazla ziyaret edilen Meksika’nın ulusal tapınağı, hac yeri Guadalupe Bakire Meryem Ana Bazilikası. Önce en tepeye inşa edilmiş sonra yetmemiş yanına bir kilise, yetmemiş yanına oldukça büyük başka bir kilise daha.

 

9 Aralık 1931 de Meryem Ana Juan Diego isimli bir köylüye görünür ve kendisi için bir kilise yaptırılması ister. Diego önce ciddiye almaz, hayal gördüğünü zanneder fakat bu birkaç defa daha tekrar edince kilisenin pazarına gider ve olayı anlatır ancak papaz Diego ya inanmaz söylediklerinin doğru olduğunu kanıtlamasını ve bunun içinde için de mucize olması gerektiğini söyler. Bu sıralarda Diego’nun amcası da çok hastadır.  Meryem Ana 10 Aralık da Diego ya tekrar görünür ve kurak ot bitmez bir tepeden gül toplayıp pelerinin içinde amcasına götürmesini ister.  Diego o tepede hiçbir şey yetişmez dese de Meryem Ana aynı şeyleri söyler ve kaybolur. Diego, o tepeye gider ve gül tarlası ile karşılaşır, pelerinin içine dolduğu gülleri amcasının götürür. Amca son nefesini vermek üzereyken Diego pelerini açar dökülen güllerden sonra Meryem Ana’nın resmi pelerinin içinde gözükür ve de amca bu olay sonucu sağlığına kavuşur.   Bu mucize üzerine buraya kilise yapılır ve Juan Diego da önce papaz daha başpiskopos ve aziz mertebesine ulaşan ilk Aztek kökenli din adamı olur. Guadalupe Meryem Ana Bazilikası, bugün dünyanın en çok ziyaret edilen hac yerlerinden biri.

 

Benzer teolojik efsane Portekiz, Qurem bölgesinde Fatima kasabasında görülmüş, Meryem Ana’nın üç kız çocuğuna her ayın 13. günü görünüp buraya kilise yapılmasını istemesiyle başlar, mucize gibi gelişen doğa olayları sonucu yaptırılan kilise, bugün Portekiz’in en önemli kutsal hac yeri olan Sanctuary of Our Lady of Fátima Katedralidir.

Gezinin en önemli yerlerinden biri UNESCO Dünya Miras listesinde olan Meksika şehrine 50km. uzaklıkta bulunan Teotihuacan “Tanrıların Evi”. Teotihuacanlar tarafından MÖ 2000 yıllarında kurulan, MS 7. yüzyıllara kadar yaşamlarını sürdürüp bilinmeyen bir sebepten bir anda ortadan kaybolan medeniyetin izleri. Teotihucanlar dan sonra 400 yıl sessiz kalan ve sonra Aztekler tarafından fark edilip İspanyol işgaline kadar yaşadıkları yer. Aztekler buraya yerleşince ana yolun etrafında bulunan piramitleri kral mezarları zannedip buraya ölüler yolu demişler. Daha sonra bunların piramit şeklinde kutsal güneş, ay, Queatzalcoatl (Tüylü Yılan Tapınağı) ve son zamanlarda tespit edilen dünya tapınakları olduğunu anlamışlar. En büyük olan güneş, sırasıyla dünya, ay ve tüylü yılan tapınakları, Origon takım yıldızlarının yerdeki yansıması şeklinde düzenlenmiş.  Ha cesaret deyip dik ve yüksek 248 basamak olan Güneş Tapınağı’na en tepesine çıkıyoruz. Yolda kalanlar, yeter bu kadar eziyet deyip dönenler, biz bayrağı en tepeye dikmeye niyetliyiz. Bir an düşünüyorum, bastığım taşlar milat öncesinden beri birçok medeniyetlerdeki insanların ayak bastığı yerler, ben de dokunuyorum binlerce yıl öncesi hemcinslerimin bastıkları yerlere. Mucize olup dile gelseler neler anlatırlardı? Tapınaklar her şey bütün olarak buradan çok güzel gözüküyor. Gerçekten etkilenmemek mümkün değil böyle tarih öncesinden beri bütün kudreti ile ayakta kalan bu ihtişamlı antik kentte. Aslında burada vakit harcanır, açık alandayız, güneş tapınağının üstünde, güneş acımasızca tam tepemizden acıtmaya başladı.

Hava giderek yakıcı olmaya başladı, buradan başka bir Maya tapınağı olan 500 yıllık Iztaclahuti mabedine gitmek istedik, yol gittikçe daralmaya ve bozulmaya başladı, risk almaya gerek yok, zorlamayalım şansımızı dedik dönmeye karar verdik. Belki de isabet odu, yolda trafik çok kötü, Puebla şehrine anca gelebildik.

Eskiden manastır olan otantik bir oteldeyiz. Puebla, resmî adıyla Heróica Puebla de Zaragoza veya kısa kullanımıyla Puebla de Zaragoza, Meksika’da aynı adlı eyaletin başkenti.

**

Depozitlan şehri çok fazla kilisenin olduğu bir yer. Bugün rehberimizle anlaşamadık bıraktı gitti, yalnız başımızayız. Yolda gideceğiniz yeri sorarken, müzisyen, fotoğrafçı, buraya sevgilisini görmeye gelmiş ama bütün parasını telefonunu her şeyini çaldıran birisi ile tanıştık, yarın yeni birisi gelinceye kadar bize eşlik edecek. Bugün buranın pazarı, tam istediğimiz yer, dolaşıyoruz pazarı yerli halkla birlikte. Alıştık kilise ziyaretine, bakalım nedir durum dedik ama kapalı, bizde dışarıdan bakıyoruz demir parmaklıklar ardından, tamamdır.

 

Cuernavaka şehrindeyiz, burası dört mezhebin olduğu Cuernavaka Katedrali.  Roman Katolik yani koyu Katolik dinin olduğu yer. Burada da aynı avlu içinde birden fazla kilise var. İçindeki müzesi ve katedrali doyasıya gezdik, zaten bizden hemen sonra da kapandı.  Bir süre buralardayız, yürüyerek çevreyi keşfediyoruz. Önce İspanyollar adına burada şehrin kurucusu Cortes Sarayı sonra Emilyo Zapata müzesi vakit tamam, çok trafiğe kalmadan Meksika şehrine geçiyoruz.

 

Meksika şehri, önce antropoloji müzesi, gerçekten müthiş, Orta Amerika ile ilgili bütün medeniyetleri kültürleri tanıyabileceğiniz iyi düzenlenmiş bir müze, mümkün ise rehber ile gezilmesi gereken bir yer. Doyasıya gezeyim derseniz burada bir gün yetmez.

 

Chapultepec’e gidiyoruz, yüksek bir tepe üzerinde harika manzarası olan bir saray. Meksikalı milliyetçiler ile İspanyol güçleri arasında 11 yıl süren savaş sonunda 1821 yılında Meksika bağımsızlığını ilan edince, daha önce İspanyolların yönetim merkezi olarak kullandıkları saray askeri okul ve eğitim yeri olarak kullanılır. Aslen Avusturya kökenli olan, Napolyon ve bir grup Meksikalı monarşi yanlısı grubun desteği ile 1864 de Meksika İmparator’u ilan edilen Maximillian burayı çok beğenir ve içindekileri boşaltarak kendisi yerleşir. Kral olmak böyle bir şey. 1867 yılında da milliyetçiler tarafından kurşuna dizilerek öldürülür.

 

Aztekler MS 900 lü yıllarda bilinmeyen sebeplerden bulundukları topraklardan göç ederler, yeni yerleşim yeri için kahinlerin kehanet olarak belirttiği, kaktüs ağacının üzerinde bir kartalın tüylü bir yılanı yediği yeri aramaya başlarlar. Bir zaman sonra tarif edilen yeri bulur ve oraya yerleşirler. İşte burası Azteklerin göç sonunda yerleştikleri ve bugün Meksika şehrinin ilk kurulduğu yerdir. Burada yaşayan Aztekler, işgal sürecinde İspanyollar tarafından öldürülmüş, evleri ve en önemli tapınakları Temple Mayor yıkılmış ve buradan çıkan taşlar ile de kocaman şehir katedrali inşa etmişler.  Bugün Katedral çevresinde Aztek medeniyetinin kalıntıları olan atik şehri enkaz halinde.

 

Aztek kutsal toprakları üzerine inşa edilen Latin Amerika’nın en eski en büyük katedralinin tam olarak adı, ”The Metropolitan Cathedral of the Assumption of the Most Blessed Virgin Mary into Heaven” Kutsal Bakire Meryem’in Cennete Göğe Alındığı Büyükşehir Katedrali’. Yani çok önemli en kutsal yerlerden. Yapımı 1573 de başlamış 250 yılda barok, neoklasik ve neorönesans tarzlarının bileşimi olarak tamamlanmış, bugün Roma Katolik Başpiskoposuna ev sahipliği yapmaktadır. İşte böyle bir yer, gerçekten içi dışı her yeri muhteşem.

 

Meksika, Paraguay, Ekvator, Peru, Honduras, Guatemala gibi Orta Amerika ülkelerinin nerdeyse tamamında iz bırakmış birçok medeniyetler var.

 

Toltekler’in kökeni ve yaşadıkları dönem hakkında çeşitli varsayımlar bulunmaktadır. Şimdilik en kabul gören varsayım, nereden geldikleri bilinmeyen bu halkın günümüzden 3300 yıl önce mevcut olduğudur. İleri bir uygarlık oluşturdukları sanılmaktadır

 

Kendi dillerinde “küçük ülkenin insanları” anlamı olan, Olmecler, MöÖ1200, MÖ 500 yıllarında Meksika Körfezi civarında yaşamışlar.

 

Teotihuacan halkı, 7 ve 8.yüzyıllar arası yaşamış, sonra bilinmeyen bir sebepten kaybolmuşlar, belki de büyük bir salgın sonucu.

 

Aztekler, 14 ve 16. Yüzyıllar arası kendi kültür ve medeniyetleri ile büyük izler bırakmış, İspanyol işgalinde birçoğu öldürülmüş kaybolan medeniyetlerden.

Mayalar, binlerce yıl boyunca Meksika’nın güneydoğusunda bulunan ülkeleri de kapsayan bölgede beş devlet kumuşlar. Bazıları halen günümüzde kullanılan yüzlerce lehçe üretmiş, MÖ 600 lerde yükselişe geçmiş, MS 3. altın devrini yaşamış, 900 lere kadar varlığını sürdürmüş sonra iç savaş ve politik kargaşalıklar nedeni ile gücünü kaybetmiş, İspanyol işgali ile de uygarlıkları sona ermiş. Birçok alanda çok önemli izler bırakmış medeniyetlerden biridir. Mayalar devlet ve uygarlık olarak sona erseler bile bugün hala var olan Maya kökenli insanlar kültürlerini yaşatmaya çalışıyorlar.

 

Totanacler, Meksika’nın Puebla ve Veracruz bölgelerinde yaşamış, 1750 lerde politik ve ekonomik olarak altın dönemimi yaşamış, 20. Yüzyılda da güçlerini kaybetmişler. Bugün Veracruz’un kuzeyinde bir bölgede yaşıyor ve kültürlerini devam ettirmeye çalışıyorlar.

 

Bu topraklarda yaşamış en bilinen bu uygarlıklar, kendi kültürleri yanı sıra hepsi var oldukları döneme göre halen çözülemeyen işler yapmışlar, eserler bırakmışlar.

 

Sömürgeci ülkeler, işgal ettikleri yerlerin zengin kaynaklarını elde etmenin yanı sıra kilise tarafından Hristiyanlığı yaymak için de görevlendirilmişlerdir. Bu nedenle işgal sürecinde buralara din adamları ve kilise yapmak için usta ve mimarlar gönderilirdi. Din adamları halkın arasına karışarak iyilik melekleri olduklarını göstererek propaganda çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Genelde meydan yapımı ile başlayan yerleşim yerleri, meydan çevresinde büyük bir kilise yapımı ve sonrasın da bunların sayısı artarak devam etmiş. Özellikle meydan çevrelerinde yapılan kilise veya katedraller gerçekten muhteşem eserler. Bazılarının tamamlanması yüz yıllar süren bu yapılar bugün büyük sanatsal değerleri ile ihtişamlı bir şekilde ayakta. Bu nedenle, geçmişte sömürge istilası yaşamış bütün ülkeler de çok sayıda kilise ve katedral vardır. Hepsi farklı güzel.

 

Bugün canlı renkli Latin müziklerin yükseldiği bu topraklarında bir zamanlar çok kan ve göz yaşı dökülmüş.

 

 

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

Şubat 2020

 

 

 

error: iletişim : hayrettin@ozka.com