(Turkish) Meraklı olmak veya olmamak

Sorry, this entry is only available in Turkish. For the sake of viewer convenience, the content is shown below in the alternative language. You may click the link to switch the active language.

MERAKLI OLMAK YA DA OLMAMAK.
Bilgiye ve doğruya ulaşmanın yolu meraklı olmak, sorgulamaktır derler, diğer yandan da “İnsanın başına ne gelirse ya dayaktan ya da meraktan gelir” diye öğrenmeye karşı olan deyişimiz de vardır. Yani çok öğrenme yanlısı olmadan, kafayı takmadan, yürü gitsin gibilerinden bir şey…
Mesela merak ediyorum, hayatını, uzun yıllarını siyasete adamış Sn. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik, Osman Babacan gibi geçmişte siyasi hayatı olan, devlette sorumluluk almış birçok kişinin neden ülkenin geleceği olan anayasa değişikliği ve Türk tipi başkanlık sistemi konusunda hiç sesleri çıkmaz. Aslında çoğu kendi rızaları ile görevlerinden ayrılmadıkları halde, neden pasifize oldular veya edildiler? Suskunluk onay vermemek anlamı taşır ama neden açıklama yapmazlar?
**
Merak ediyorum; Cumhurbaşkanımız, bir konuşmasında, başkanlık sistemi hakkında “Milletimiz böyle istiyor, Allah böyle istiyor” demişti. Tanrı’nın bu isteği ne şekilde ulaştı acaba? Feto da aynı şekilde Allah’ın istekleri olduğunu ve bunların uygulanması için kendisini “Kâinat İmamı” olarak tayin ettiğini defalarca belirtmişti. Ona da bu bilginin nasıl ulaştığı açıklanmamıştı.
**
Merak ediyorum; Anayasada ciddi değişiklikler olacak, rejim değişikliği olacak, Türk tipi başkanlık sistemi için oylama yapılacak, Türkiye’de 60 tane hukuk fakültesi var ama Anayasa, Yargıtay, Danıştay mahkemelerinin üyeleri, hukuk profesörleri, savcılar, hakimler, bilim adamları, üniversiteler, kanaat önderleri, sanatçılar, meslek kuruluşları gibi birçok kişiden kurumdan ses yok. Neden bunların sesleri çıkmaz, bunlar bu ülkede yaşamıyorlar mı, yoksa konuşmaktan mı korkuyorlar? Arkadaş, korkunun ecele faydası yok, bugün sesin çıkmaz ise, ne zaman çıkacak? Bir sürü imam, belediye başkanı, vali, yüksek Seçim kurulu üyesi bile görüş veriyor, onay verdiklerini her fırsatta söylüyorlar.
**
Merak ediyorum valla. PKK’lı ve Feto’cu diye 5000’e yakın öğretmen atıldı. Üniversitelerden yüzlerce hoca atıldı, bunların gerçekten hepsi terörist sınıfından mı, yoksa, atalım sonra bir kılıf buluruz sınıfından mı? Belki de kalanlara gözdağı vermek için! Kalanlardan da üniversitelerden de hiç ses yok, onlar gitti ya, kendileri garanti gitmezler artık! Yarın sen giderken de kimseden ses çıkmayacak, sakın şaşırma.
**
Temel rüyasında Dursun’u becermiş, ertesi gün de kendisine anlatmış. Dursun, rüya da olsa çok bozulmuş bu işe;
“Ula Temel, ben seni dabancamla vurmadum mi?”
Temel cevap verir, “Yok, vurmadun.”
“Ula yumruk da mi atmadum?”
Temel; “Yok, atmadun.”
“Tokat da mı atmadum?”
“Yok oni da etmedin.”
“Ula küfür de mietmedum, kızmadım mi, hiç ses etmedum mi?”
Temel, “Yok Dursun hiç ses etmedin, hep susaydun.” deyince,
Dursun; “Ula Temel madem susaydum eyi olmuş hak etmişim da…” demiş.
**
Hükümet, bir zamanlar, Feto’nun organizasyonu olan Türkçe Olimpiyatları için hatıra para bastırmıştı, çok da itibar görmüştü hani. Sonra, Feto darbesine karşı şehit olanlar için gene aynı boyutta hatıra para basıldı. Ne olacak şimdi? Oylamadan sonra da sonuca göre hatıra para basılır mı dersiniz? Merak bu ya…
**
Yakında referandum var da, konuyu unuttuk. Geldiğimiz nokta, “hayır” dersen Fetocu veya PKK’lısın. İşler karıştı gene… Son bir yılda, boy boy videoları olan, her yerde en değerli büyük insan, en muhterem hocamız, en bir dünya alimi, diye yeri göğü inletenlerin ses kayıtları halen ortalarda dolaşıyor. Bunların arasında halen üst düzey görevde olanlar var. Şimdi bunlar terörist olmuyor mu? Siyasilerden hiç şifreli bylock kullanan çıkmadı, mecliste hiç tespit edilen Fetocu da çıkmadı! Ne diyelim, şükürler olsun… Dünyanın bir çok yerinde üst düzey PKK’lılar ile anlaşmalar yapan, televizyonda, basında boy boy demeçler verenler kimler, onlar terörist değil, sadece “Benim görüşüm başkanlık sistemi duygun değil” dediğin için terörist muamelesi göreceksin. Arkadaşlar, Allah aşkına bandı biraz geri saralım, hatırlayın, Fetoculuğun temel taşlarında kimlerin isimleri yazılı, ne çabuk unuttuk. Yıllarca, askeri okullara girişte Fetocuların önceden verdikleri sınav soruları ile başarı %95 gözükmüştü. Bugün ordunun yarısı Fetocu diye hapiste. Dünyada böyle bir örnek yok, zamanında o kadar yazıldı, çizildi, söylendi, uyarıldı. Dikkate almayanlar kimlerdi? Bugün bunlar unutuldu mu?
Cumhurbaşkanı ile aynı görüşte değilsin diye tutuklanabileceksin. İşte, başkanlık sistemi böyle bir şey.
**
Biz neyin oylamasını yapacaktık gene unuttuk, çabuk unutuyoruz, genetik olarak kıt hafıza sorunu var.
Başkanlık sistemi; Anlattık, her şeye bir tek kişi karar veriyor. Koca bir ülkenin yönetiminden bahsediyoruz. O nasıl isterse öyle olur, yardımcılarını ve sonraki başkanı o tayin eder. Soru sorulmaz, karşı gelinmez, değişiklik yapılamaz. Gambia’da benzer başkanlık sisteminde, başkan, şeklen yapılan seçimlerde çok büyük oranda çıkan karşı oyları manipüle edemeyince ohal ilan edip seçimleri iptal etmiş, başkanlığa devam. Al sana başkanlık sistemi… Hoşuna gidiyorsa “evet” de…
**
Hatırlayın, Abdullah Öcalan da İmralı’dan verdiği demeçlerde başkanlık sistemini savunuyordu, epey konusu olmuştu, ne demek istiyor diye. Yoksa, o terörist değil mi? İster misiniz başkan yardımcılarından biri olsun…
**
Hafıza kıtlığı var bizde, bir ara “deniz feneri davası” vardı, para kutuları vardı unutuldu, vakıflarda, imam hatiplerde çocuk tecavüz olayları vardı, halen de var unuttuk. Fetocu diye tutuklanıp, aylarca mahkemeye çıkmayan, fikrini, görüşünü söyledi diye hapislerde yatan gazeteciler, üzeri örtülen davalar… Bunları ancak böyle bir sistemle ile yapabilirsin. Medeni kabul ettiğin ülkelerde böyle bir şey olabilir mi? Aslında bunlar zaten yapılıyor, istenen daha ötesi!
**
Varlık fonu da vardı, unuttuk. Düşünülen yeni sistemi yürütmek için açıktan büyük paralara ihtiyaç olur. Hiçbir şekilde hesabının sorulmaması, denetleme ve incelemeden uzak uzak olması gereken harcamalar için ideal yol. Devletin parasını nereye, nasıl istersen harca sorgulanamaz. Bu yolla yolsuzluğa karışmış kurumları aklayabilirsin, yeni kurumlar kurabilirsin. Yani herkes çalışacak vergi verecek başkan harcasın diye. Hoşuna gidiyorsa evet de… Aslında varlık fonu uygulaması, cari işlem fazlası olan, yani bütçe fazlası olan ülkelerde ihtiyaç fazlası paraları kârlı bir şekilde değerlendirmek için uygulanan sistemdir. Kesinlikle denetlenir, incelemeye açıktır. En fazla petrol ve doğal gaz gelirleri olan Körfez Ülkeleri’nde uygulanıyor. Örneğin Katar, Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri, Norveç, Singapur gibi… Bizim iki yakamız bir araya gelemiyor, memleketin yarısı aç, varlık fonu da nedir baboo. “Ayranımız yok içmeye, tahtırevan ile gideriz gezmeye.”
Anayasa değişikliğinde neler vardı, unuttuk.
*Başkan olmak için Türk vatandaşı olma şartı yok. Mesela Arap yalelli başkanınız olabilir. Başkanın, istediği sayıda seçeceği yardımcılar, ilkokul mezunu ve 18 yaşında tecrübesiz olabilecek.
*Başkan, yasama, yürütme ve yargı üyelerini ağırlıklı olarak, vali, kaymakam gibi devlet yöneticilerini doğrudan atayabilecek.
*Eğitim, sağlık, kolluk kuvvetleri yapılanmasında karar verici olacak. Televizyon ve haber kanallarını denetleme ve kapatma yetkisi olacak.
*Hükümet aleyhine alınacak mahkeme kararında, hâkimin vay haline…
*İş ve ekonomi dünyasına doğrudan müdahale edebilecek, yatırımlar konusunda belirleyici olabilecek. Her şey Hükümet AŞ tarafından denetlenecek.
*Başkan, meclis üyelerini, milletvekillerini, parti başkanı olarak belirleyebilecek. Ama bunlar bir işe yaramayabilir, çünkü bakanları dışarıdan atayabilecek.
*Başkan yasa dışı bir şey yaptı mı, ancak 400 milletvekili onayı ile yargılanabilecek, böyle bir ihtimal olursa hemen o anda, meclisi fes edebilecek, al sana meclis yok artık. Yargılama talebinde bulunanlar için de gelecek ne olur bilinmez.
* Bütün karar yetkisi, emir komuta başkanda olacak.
*Ülkenin herhangi bir yerinde, özerklik veya bağımsız federasyon başlığında, herhangi bir etnik gruba vatan toprağı verebilecek.
Satır aralarından bazıları, yetmedi mi, okumaya devam.
**
Yani kısaca, böyle bir değişiklik, Hükümet AŞ demektir. Demokrasi falan unut, başkana yakın olmazsan yandın, kırk katır mı, kırk satır mı, bunu seçme hakkın var, o kadar da demedik…
Yani, yaşasın Hükümet AŞ… Bana ne yahu, ben anlamam bunlardan, zaten bir hiç kadar bile ederim yok, ben kişiliksiz, kimliksiz biriyim, beni zaten adamdan saymayın diyorsan, ne bok yersen ye.
**
Azerbaycan; 1990’lı yıllarda yurtsever olan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, ülkesi için büyük uğraşlar vermiş, petrolleri millileştirmiş, ülkede reformlar yapmış ancak yabancı güçlerin etkisiyle önce orduda başlayan ayaklanmayı, kan akmasını önlemek için ve yurt dışı baskılar sonucu Haydar Aliyev’i göreve almış ve başkanlığa kadar yükselmesini sağlamış. Aliyev, 11 yıllık başkanlık (cumhurbaşkanlık) süresince, millileşen petrolleri yabancı firmalara dağıtmış, yakınlarını en üst görevlere almış sonunda da oğlunu yerine başkan (cumhurbaşkanı) olarak atamış. Bütün bunlar sanki her şey demokratik şekilde oluyormuş gibi seçimlerle yapılmış ama her defa %80-90 gibi oy oranı ile yeniden seçilmiş! Ha hah ha… Ülkede soyadı Aliyev olmayan veya teşkilata yakın olmayan kimse ülkede iş yapamaz olmuştu. Yani Azerbaycan, artık Aliyev AŞ tarafından yönetiliyordu. Tarih 2000’li yıllar, yani bir çoğumuzun hatırladığı olaylar… Bugün, 14 yıldır görevde olan oğul İlham Aliyev, Aliyev AŞ faaliyetlerini üstün başarı ile sürdürüyor! Veee sonunda, evdeki baskıya dayanamayıp güzel karısını başkan yardımcısı ilan etti. İşte budur! Kim takar halkı, seçimi, yönetim becerisi var mı yok mu? Karım istedi, yaptım. Ben başkanım, ne istersem yaparım… Var mı itirazın? Ey büyük Allah’ım, sen nelere kadirsin, peşinden koştuğumuz başkanlık sistemi için, şu günlerde bundan daha güzel anlaşılır bir örnek olur mu? Aslında bizdeki sistemin adı da Cumhurbaşkanlık sistemi de, bizde de yapılmak istenen Başkanlık AŞ, aynı durum vaziyetler.
Filipinler; Ferdinad Markos 1965 yılında başbakan seçildikten sonra bazı büyük projeler yapar ancak büyüyen yolsuzluk ve yokluk sonucu artan toplumsal hareketleri asker ve polisi kullanarak bastırmaya çalışır, olaylar daha da büyümeye başlayınca sıkıyönetim ilan eder, anayasa değişikliği yaparak başkan olduğunu ilan eder. Her türlü muhalif ve karşı hareketleri zor kullanarak bastırmaya çalışır. Bu dönemlerde, karısı Amelda Markos’u önce vali, sonra da bakanlık görevlerine getirir. Bütün yakınları ve akrabaları devlet yönetiminde görev alır. Artan yolsuzluk ve adam kayırmalar sonucu sokak hareketleri artmış, bu arada yapılan seçimleri büyük fark ile kaybetmesine rağmen, seçimleri iptal ederek başkanlığını devam ettirmiştir. Her şey Markos AŞ tarafından, dikta yönetimi olarak sürdürülmeye çalışılır. Sonunda, ABD’nin desteğini çekmesi ile hazinedeki parayı alarak Havaii’ye kaçar ve orada ölür. Magazin dünyasında, Amelda’nın kaçarken bıraktığı 3000 çift ayakkabı uzun süre gündem olur. Şimdi, bütün bu bilgilere birçok yerden çok rahat ulaşabilirsiniz. Başkanlık dediğin böyle bir şey, sadece kendine Müslüman. Lütfen detaylarını araştırın, senin ülkenin geleceğinin de böyle olmasını ister misin?
İran; İslam devriminden sonra, halkı bastırmak, hükümetin yapamadığı gayri kanuni bütün olayları organize etmek için Pasdaran, yani devrim muhafızları diye sivil toplum örgütü kuruldu. Sanki tamamen sivil halkmış gibi organize gruplar, sokaklarda her türlü karşı sese müdahale eder, meydan dayakları atar, adam kaçırır, öldürürler. Yani başkanın her türlü işe koştuğu sivil ordusu. Bunlar bugün, İran’da, halen sokaklarda her türlü mahalle baskısı uygulayabiliyor, kadın, erkek istediğine meydan dayağı atabiliyor. Şimdi bizde de ismi açıklanan, aileden birinin organizasyonu ile benzer gruplar oluşturulmaya başlandı, demeçleri bile var. Elinde silah ile poz verip, “hayır”cıları bekliyorum diyen, gazeteleri basıp ortalığı yakıp yıkanlar, gazetecileri dövenler, her türlü tehditleri savuranlar, evleri, işyerlerini yakanlar, adam kaçıranlar… Yetkililerden de “Yapmayın çocuklar ayıp oluyor” şeklinde uyarılar ile verilmiş olan ağır cezalar! Mahkemeye bile çıkmazlar. Bu konu gazetelerde, köşe yazılarında her yerde var, aleni işler. Başkanlığın gereği.
Al sana orta yaş kuşağının çok rahat hatırlayacağı ilk aklıma gelen örnek ülkeler. Venezuela, Sudan, Kolombiya gibi yerlerdeki başkanlık sistemlerini araştırın, hepsinde çok benzer olaylar. Tam başkanlık sistemi uygulanan ülkeler, bu standartta ülkeler. Senin ülkende de böyle bir düzen olmasını ister misin? İşte, başkanlık sistemi böyle bir şey. Avrupa’da kaç ülkede böyle bir sistem var? Yarım da olsa demokrasiden rahatsızlığın neden?
**
Merak ettim; Hani şu, son on yılda birden büyük paralara kavuşan Müslüman görünümlü sağlam “evet”ci tipler var ya, yakalayabildiğim on on beş kişiye sordum, “Müslümanlığın birinci şartı nedir ve ne demektir?” diye. Yemin ederim sadece iki kişi “Kelime-i Şahadet” dedi, hiçbirinden manası “Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed O’nun kulu ve Resulüdür.” şeklinde veya yakın ifadede cevap çıkmadı. Bunlar camide en önde saf tutan, menfaati için vatanı satan Müslüman kılıklı hayasız ahlaksızlar, dinimize en büyük kötülüğü yapan sahtekârlar. Hani, sakallı cübbeli bilinen biri var televizyonlarda falan çıkar, hep namus diye, haram yemeyin diye vaaz verir. Ortalarda dolaşan gizli çekim videosunu görmüşsünüzdür. Tam “hard porno”, ahlaksızlık diz boyu, seyrederken utanırsınız. Görmemiş olanlara gönderirim. Bunlar, dindar görünümlüler, camilerde vaaz verir tarikat yönetirler, namustan, haramdan, helalden bahsederler. Gerçek Müslümanlığa, dinimize en büyük zararı verenler bunlar.
**
Anayasa değişikliği yaparak başkanlık sistemine geçen ülkeleri inceleyin, hepsinde toplumsal kaos, toplumsal huzursuzluk, faili meçhul cinayetler, katliamlar, yönetimin giderek artan sertlik hareketleri, artan iç huzursuzluk ve baskılar sonucu başkan ya kaçıyor veya doğal olmayan ölüm hali… Bu yolun sonu hep aynı. İnanıyorum ki, bugün başkanlık sistemini isteyenler de bu kadar akıl dışı ve sadece az gelişmiş ülkelerde olan bu sistemi içinde bulundukları girdaptan kurtulamadıkları için savunuyorlar. Hani, gittikçe hızlanan trenden inmek istersiniz de inemezsiniz ya, dönüşü olmayan yola girilmiş veya sokulmuş gibi vazgeçemezsiniz ya, işte öyle bir şey..
Gelin, onların sağlığı için, ülkemizin güzel günleri için, düşlerin bile devlet kontrolünde olmayacağı bu güzel vatanın aydınlık geleceği için bu değişikliğe onay vermeyelim.
Demokrasi ışığında aydınlanmak dileğiyle…
Sevgilerimle
Hayrettin Kağnıcı
Mart 2017

error: iletişim : [email protected]