Panama&Karayip Adaları
Uzun ve sıkıcı uçak yolculuğun sonunda Orta Amerika ülkelerinden Panama’nın baş şehri Panama da şehir merkezinde farklı görsellikte 50 den fazla çok katlı binaların arasındaki otelimize gelebildik.
Bu toprakların ilginç hikayesi var 1412yılında Kristof Kolomb ilk olarak bu günkü Amerika topraklarına geldiğinde, buraları Hindistan zanneder ve burada yaşayan yerel kabileler olan Kızılderililere de Hindistanlı anlamında “Indian” der ve bu ifade günümüze kadar halen devam eder.1414 yılında tekrar gelir ve buraları İspanyol toprakları olduğunu ilan eder. 1512 yılında İtalyan gemici Amerigo Vespucci buralara geldiğinde buranın Hindistan değil yeni topraklar olduğunu fark eder ve raporlarında belirtir. Bu tarihe kadar yapılan bütün harita ve kayıtlarda buranın kara parçası değil okyanus olduğu belirtiliyordu. Bu tarihten itibaren de bu yeni kıtanın adı Amerika olarak kabul edilmiş. Peki, neden burayı ilk keşfeden adamım adı Amerigo değil de Amerika; Latin kökenli Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda ülke isimleri feminen olarak sonu “A” olarak biter, üretken büyük devlet olsun diye.
Orta Amerika ülkeleri olan Panama, Bolivya, Peru, Venezuela, Kolombiya gibi ülkelerde, keşfedildikleri dönemler ve sonralarında verimli topraklar ve madenler nedeniyle büyük savaşlar olmuş, yerli halkın büyük kısmı sömürgeci ülkeler tarafından öldürülmüştü. Panama 1600 lü yıllardan itibaren İngilizlere geçmiş, bu tarihe kadar yapılan kıyımlar sonucunda çalıştıracak yerli halkın azalması nedeniyle çalıştırmak ve kendi taraflarında savaştırmak için Afrika dan köleler getirmişler.
Bugün buradaki siyah ırk, o dönemlerde sağ kalanların devamıdır. Bugün Panama dahil orta Amerika olarak bilinen ülkelerde nüfusun %65 Mestizo olarak bilinen Kızılderili ve İspanyol karışımı melez ırkıdır. %12 Kızılderili ki bunlar genelde dağlarda ve ormanlık bölgede yaşıyorlar, kalanlar ise ağırlıklı İspanyol, Afrikalı ve diğerleri.
Panama, Orta Amerikada, Pasifik ve Atlantik Okyanusuna sahili olan74 bin km² yüzölçümü (yaklaşık Türkiye’nin onda biri büyüklüğünde), nüfusu 4 milyon başşehrin ismi de Panama olan küçük bir ülke. Önemli iki büyük şehirleri Atlantik Okyanusuna sahili olan Panama ve Pasifik Okyanusuna sahili olan Colon. Orta Amerika’nın ticaret merkezi konumunda olan Panama’nın önemli geliri Panama kanalından geçen tanker ve kargo gemilerindendir. %75 şi büyük itina ile korunan yağmur ormanları olan ülkede yıllık sıcaklık ortalaması 15-16 C° dir. Yani yaz kış bahar olan bir yer.
Henüz fazla turistik olmayan, ana dili İspanyolca olan Panama da kendi paraları Balboa ama her yerde Amerikan doları geçiyor, oran da aynı 1 Balboa , 1 dolar. Şehrin bir tarafı yüksek binalar, düzgün mağazalar, AVM ler falan, şehrin diğer yarısı yoksulluk ve sıkıntıların yaşandığı yer, iki farklı dünya. Böyle olunca hırsızlık ve güvenlik sorunları olabiliyor.
Orta Amerika ülkelerine geldiğinizde her yerde, Ankara’da da bir caddenin ismi olan Güney Amerikalı devrimci lider Simon Bolivar adını duyarsınız.
Simon Bolivar, 1783 yılında Venezuela da zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, İspanya da hukuk eğitimini tamamladıktan sonra Venezuela’ya döner sömürgeci güçler ile savaşır ve bağımsızlığını ilan eder. Sonraları İspanyollar ile girdiği savaşı kaybeder ve Kolombiya ya sürgüne gönderilir, burada yaptığı halk hareketleri sonucu 1814 yılında Kolombiya ordusunun başına geçer ve Kolombiya’nın bir bölümünü ele geçirir. Burada uzun süre tutunamayınca Jamaika’ya giderek yeni güçler toplar ve tekrar Venezuela’ya gelerek yönetimi ele geçirir. 1821 yılında içinde Venezuela, Ekvator, Kolombiya, Panama ve Peru’nun bulunduğu, Büyük Kolombiya olarak adlandırılan bölgeyi İspanyol sömürgesinden kurtarır ve ilk başkanı olur. 1827 yılında generaller arasındaki kişisel çatışmalar iç savaşa dönüşür Büyük Kolombiya topluluğu bölünmeye başlar. Maria Teresa ile evlenen, halkların ve ülkesinin bağımsızlığı adına savaştığı için devrimci kimliği olan Simon Bolivar, Orta Amerika ve İspanya tarihinde çok önemli yeri vardır. 1830 yılında veremden ölmüştür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Venezuela ziyaretinde, başkent Karakas da Simon Bolivar Havaalanına inmiş sonra Simon Bolivar anıtına çelenk koymuş, yapılan görüşmeler sonunda Venezuela başkanı Maduro tarafından Simon Bolivar’ın kılıcının replikası Cumhurbaşkanına onur nişanı olarak verilmişti.
**
Bugün gemiye giriş yapacağız, önce Kolombiya sonrasında Karayip Adaları’na gidiyoruz. Öyle kolay değil gemiye giriş yapmak, sanki uzaya yolculuk gibi büyük organizasyon. Giriş kayıtları, formlar, pasaport kayıtları, kamara numaraları, valizlerin toplanıp kodlaması, 3000 kişinin işlemi birkaç saat içinde tamamlanması kolay değil. Neyse başarı ile yapabildik.
Gemiye giriş yaptıktan bir süre sonra sirenler çalmaya başladı, hayırdır daha yeni bindik hemen batıyor muyuz derken yapılan anonstan anladık ki tatbikat için toplanıyoruz. Herkesin kod numarasına göre belirtilen mahalde toplanması ve ön bilgiler; gemi batarsa ne yapılacak kim hangi filikaya binecek, görevliler, görevler falan, herkesin katılmak zorunda tatbikat.
Sıra gemiyi tanıma, toplamda 14 katlı koca gemi, her katta birden fazla aktiviteler yapılıyor, hangisi neydi, ne zaman, hangisi bize uyar bunlar bir günde anlaşılacak işler değil. İşi oluruna bıraktık keyfini yaşamaya çalışıyoruz. Akşam yemeklerine kısa şort şıpıdık parmak arası terliklerle olmuyor, kumaş pantolon, gömlek, hanımlar da buna uygun şık kıyafetler olmalı.
**
Sabah Kolombiya’nın önemli şehirlerinden Cartagena limanına yanaşıyoruz. Uzaktan çok katlı binaların olduğu modern şehir gibi bölünüyor. Cartagena yeni ve eski olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bir tarafta büyük gökdelenleri, alışveriş merkezleriyle yeni şehir, diğer tarafta ise rengarenk tarihi evleri ve tarihi yapısı ile eski şehir. Geçmiş tarihi ve kültürel değerleri koruyup devam ettirdiği için de Unesco Dünya Kültür Mirası listesine alınmış. Plaza de Los Coches’teki saat kulesinin altından geçtiğiniz anda başlıyor eski şehirde geçmişe yolculuk. İspanyol sömürge dönem mimarisinin tipik örnekleri.
Her yerde seyyar satıcılar, yan gözle bakıp hele bir de fiyat sordunuz mu, yandınız yapışık kardeşiniz gibi uzun süre peşinizdeler.
Kolombiya da ilk aklıma gelen iki şey; biri, dünyanın en büyük uyuşturucu işini yapan, Amerika’nın bile uzun süre yakalayamadığı sonunda vurarak öldürdüğü Pablo Escobar, ikincisi buraların geleneksel en güzel dansı “salsa”. Çok isterdim güzel bir salsa dans gecesi yaşamayı, bildiğimden değil seyretmeyi severim. Buranın güvensiz olduğu şeklinde yaygın bir kanı vardır, galiba bu eskilerde kalmış, başka yerlerden farklı olduğunu düşünmüyorum.
Latin Amerika edebiyatında “büyülü gerçekçilik” şeklinde anılan akımın en önemli temsilcisi olan, gerçekleri kendine özgü anlatımıyla yazan, 1972’de Neustadt Uluslararası Edebiyat ve 1982’de Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan, 20. yüzyılın en önemli yazarından Kolombiyalı Gabriel García Márquez buralarda kulağınıza takılıyor. Márquez ‘in ülke gerçeklerini kaleme aldığı, yolsuzluk ve sömürü ile mücadele için kitaplarını yazdığı, Simon Bolivar heykelin de olduğu Plaza de Bolivar meydanındayız.
Güzel restoranların arasından geçip ünlü Kolombiyalı sanatçı Fernando Botero’nun yatan, çıplak şişman kadın heykelinin olduğu Santo Domingo Meydan’ına geliyoruz. Rivayete göre, kadın heykelin kıçını ve göğüslerini ellerseniz kısmetiniz açılırmış, bizde elledik bakalım nasıl bir kısmet gelecek! Yürürken hemen yanınıza yaklaşıp müzik eşliğinde hem dans edip hem de sizin için rap müziği yapanlar.. aslında gırgır eğlenceli yer. Burada vakit geçer.
Bu bölgedeki sahil şehirleri ve adalar geçmişte korsanların ve yağmacıların uğrak yeri olmuş bu nedenle sahil boylarına yüksek koruma duvarları inşa edilmiş ayrıca evlerin pencereleri de demir parmaklıklarla korunaklı hale getirilmiş. Burada da sahil boyu yüksek duvarlar halen mevcut, pencerelerde demir parmaklık yerine aynı tarzı muhafaza etmek için aynı görsellikte ahşap parmaklık geleneği devam ediyor.
Kolombiya, kişi başı gelir 6.300 Dolar, 50 milyon nüfusu, 1.142.000 km² yüzölçümü ve resmi lisanı İspanyolca olan ülke. Cartegena 1 milyon nüfusu olan önemli liman ve tarihi şehirlerden biri.
**
Bugün yolumuz uzun bütün gün gemideyiz. Her şey açık büfe serbest olunca bol yeme içme. ..her köşede size uygun bir aktivite hep var. Bu akşam beyaz gece, herkes olduğunca beyazlar giyinmiş olarak yemekteyiz. Serviste aksama yok, yemekler müthiş, birinci sınıf restoran hizmeti.
Sonrası, modern dans gösterisi, teknolojiyi kullanarak çok güzel hazırlamıştır.
**
Sabah erken saatlerde Karayip Adalarından Bonaire Adası Kralendijk limanına yanaşıyoruz. Hollanda’ya bağlı özerk 288 km² yüzölçümü, 12 bin nüfusu olan küçük bir ada. Yollar sokaklar tertemiz, bütün evler mağazalar hepsi düzgün, bakımlı farklı renge boyanmış rengarenk tablo gibi görüntü. Adada bütün ev ve mağazalar iki kattan fazla olamıyor, kural; hiçbir yapı kiliseden daha yüksek olamaz. Harika, farklı yükseklikte yapı yok. Karayip adaları geçmiş dönemlerde okyanus tabanının yükselmesiyle oluşmuş, volkanik olmadığı için de her taraf yemyeşil, tropik iklimin yarattığı her şey var. ABC adaları olarak bilinen Aruba, Bonaire ve Curacao Adaları Hollanda’ya bağlı adalar. Geçmişte köle ticaretini yapıldığı yerlerden.
Kölelik döneminde, kölelerin yaşadığı yerlere gidiyoruz, eni boyu, yüksekliği birkaç metreyi geçmeyen içinde 5-10 kişinin yaşadığı beton kulübeler.
Yağmurun bile zor yağdığı, gece gündüz ciddi sıcakların olduğu yerde beton kulübeler ekmek fırınından beter olur. Bu kadar insan aynı kulübede yaşıyor, yatıyor gündüzleri de her türlü ağır işlere devam.
Hastalanır, yaşlanır veya dayanamaz hale gelince balıklara yem.
Ada etrafında mercan rifleri var, mercanlar deniz suyunu filtre etme özellikleri vardır, böyle olunca pırıl pırıl bir deniz. Dolaşıyoruz güzel bakımı temiz bir ada, birden bastıran kısa süreli tropikal yağmurlar ortalığı ıslatıp geçiyor. Madem deniz güzel, bir de içinden görelim dedik Coco plajına geldik. Sıcak temiz ve güzel. Gene da iddia ederim dünyada hiçbir deniz bizdeki denizler gibi olamaz buralara bile on basar.
Bonaire adasını diğer özelliği de flamingo kuşlarının vahşi doğada serbestçe yaşamaları, sanki ada flamingo tapınağı gibi. Bu nedenle de flamingolar adanın sembolü haline gelmiş.
Okyanusun ortasında küçük bir ada burada arazi emlak falan ucuzdur uygundur diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, hiç de öyle değil, 4 milyon Dolar’a evler. Devamlı yaşayan epey Avrupalı var, ticaret adanın yönetim kontrolü falan muhtemelen onların elindedir.
Okyanus suyunu çok büyük havuzlarda bekletilip yılda 40 bin ton okyanus tuzu elde ediyorlar ve ihraç ediyorlar. Adanın önemli diğer geliri ise turizm.
Geldik günün sonuna, gemiye dönüş, hafif bir mola, yeniden başlayan gemi hayatı. Bol şamatası olan yemek sonrası, istediğin yerde istediğin tarz müzik ve gösteriler.
**
ABC Adaları arasından büyük olan 444 km² yüzölçümü, 160 bin nüfuslu Curacao Adası’nın merkez konumundaki başşehri Willemstad. Burası da Hollanda ya bağlı yani en yüksek makam olan Vali Hollanda tarafından atanıyor, belediye başkanı ve diğer yönetim birimleri halk tarafından seçiliyor. Yönetim ve yargı kararları veya önemli konular Hollanda tarafından onaylanması gerekir. Hollanda buralardan daima farklı isimler altında vergi alır. Kısaca sömürge değil daha kibarca özerk bölge deniyor. Karayip bölgesinde ABC Adaları ile birlikte Hollanda ya ait 6 ada var. Dünyada ki en eski Yahudi nüfusunun olduğu yer.18. Yüzyıldan kalma Emanuel Musevi Sinagog burada ve halen çalışıyor. Bütün evler renkli, insanlar evlerini hangi renge boyayacağını kendisi karar veriyor, yandakiler ile aynı olmamak koşuluyla. Renk hikayesi de; 19. yüzyılda bölge Valisi dayanılmaz migren ağrısı çekiyormuş. Bu ağrıların sebebinin beyaz binalardan yansıyan güneş ışınlarından olduğuna inanmış. Bir yasa çıkararak tüm evlerin beyaz dışındaki canlı renklere boyanması kararını almış. Kent bugünkü capcanlı renklerini, işte o günlere borçlu. Willenstad şehri ve doğal limanı Unesco dünya Mirası listesinde.
Willemstad iki bölümden oluşuyor, eski ve yeni şehir veya Punda ve Otrabanda. Birbirlerinden aralarından geçen bir kanalla ayrılıyorlar. Punda’da eski günleri, Hollanda ve sömürge dönemine ait yapılar ile tarihi koklayabilirsiniz. Otrabanda da ise modern yapılar hakim. Bu iki şehir birbirlerine dubalar üzerine inşa edilmiş Kraliçe Emma köprüsü ile bağlanıyor. Köprü günün belli saatlerinde kanalın ucunda büyük limandaki gemi ve teknelerin girip çıkması için açılıyor. Açılması aynı eskiden olduğu gibi. İlginç güzellikte olan köprü bir taraftan menteşeli gibi, diğer ucundan ise köprüye bağlı motorlu tekne köprüyü bütün olarak 90 derece döndürerek sahile yaslıyor, sonra da gemiler, tekneler içeri veya dışarı çıkıyor.
Avrupa şehirlerinden farkı olmayan Curacua da her cins her milletten insan yaşıyor.
Curacau Adası, diğer adalara göre daha gelişmiş ve ticari merkez konumunda. Venezuela’dan aldıkları petrolü işleyip satıyorlar, ciddi petrol rafineri tesisleri var. Asgari ücret 1000 Dolar, kişi başı yıllık gelir ise 13, 000 Dolar civarında. Türkiye de tam olarak bilinmemekle birlikte sanki burası daha yüksek! Okyanusun ortasında küçük bir adadan bahsediyoruz.
1400 lü yıllarda Kristof Kolomb tarafından keşfedilmiş. Önce İspanyol sonra da Hollanda sömürgesi döneminde uzun yıllar köle ticaretinin merkezi olmuş. Bugün önemli gelirlerinden biri de yılda 180 bin kişinin ziyaret ettiği turizm.
Geziyoruz adayı tertemiz bakımlı bir yer, evler renkli trafik düzgün bütün araçlar koşulsuz yayalara yol veriyor, son derece medeni bir yer. Eski yerleşim yeri Old Town, yönetim binalarının, alışveriş yerlerinin olduğu merkez durumunda. Öyle ucuz bir yer değil hani, insanlarda mutlu mesut havalarda. Buraların ilk yerlileri Kızılderililer, sonraları İspanyollar, Hollandalılar falan derken ortaya karışık bir ırk çıkmış. İspanyolca, Hollandaca ve yerli lisanların karışımı yerel bir lisan yanı sıra çoğunluk İspanyolca, Hollandaca ve İngilizce konuşuyor.
**
Aruba adası, 180 km² yüzölçümü, 180 bin nüfusu ile Karayiplerin en gelişmiş adası. En önemli geliri, turizm ve “off shore” finans işlemleri, yani kara para aklama yerlerinden biri.
Kristof Kolomb 1499 yılında buralara gelince adanın yerli halkı olan Kızılderililer, karşılarında saçları sakalları uzun, farklı şekilde insanlar görünce bunları tanrı zanneder önlerinde eğilerek teslim olurlar. Adayı kolayca teslim alan Kolomb önce bunları köle olarak kullanır, sonraları Kızılderililerin, bunların tanrı olmadığını anlaması üzerine çıkan isyanlar da çoğu öldürülür. Uzun bir süre İspanyollara ait olan ada 1636 yılında Hollanda’nın kontrolüne geçer ve bugüne kadar devam eder. Ada Hollandalılara geçtikten sonra buraya 20 mil kadar yakın olan Venezuela petrolünü alıp rafinelerinde işleyerek tekrar geri satmışlar ve bundan iyi gelir elde etmişler.1920 lerde başlayan petrol rafine işlemleri çevre kirliliği nedeniyle 1990 yılında kapatılmış.
Aruba adası da Hollanda’nın atadığı üst yönetim olan vali denetimi ve yönlendirmesi ile iç işlerinde bağımsız! şeklinde yönetiliyor.
Çok yağmur almadığı için çöl iklimi hakim olan ada da tarım ön planda değil. Farklı kozmetik ürünleri yapıp dünya pazarına sattıkları kaktüs cinsi olan aloe vera bitkisinide ekmişler ve de dünya pazarının %35 şini ele geçirmişler. Konu kozmetik, kremler ve de cümlenin içinde gençlik, güzellik, kırışıklar falan olunca hücum, mağaza talan oldu.
Avrupalı ve çoğunlukla Hollandalıların yaşadığı Aruba, Avrupa’nın büyük kentlerinden farkı yok, bilinen bütün markaların olduğu mağazalar, büyük oteller hepsi var, fiyatlar hiç de ucuz gibi değil ama herkesin eli kolu alışveriş paketleri ile dolu. Karakteristik kültürel değerlerini yitirmiş bir yer.
İnce kumlu plajları, yıllık sıcaklık ortalaması 25-35 derece olan ada ABC adaları içinde Avrupalı zengin turistlerin uğrak yeri.
Karayip adaları Latin müziğinin hakim olduğu yerler, buraların geceleri müthiş olur, sık sık yapılan festivaller buraları çok renkli yapar. Buralarda mutlaka en az birkaç gün kalıp geceleri yaşamak lazım.
Gemi ile gelince bunlar pek olamıyor, geceler gemide.
**
Buradan Panama’ya dönüyoruz, iki günlük gemi yolculuğumuz var. Bol yeme içme, her an her yerde değişik gösteriler bol şamata, başka türlü vakit geçmez.
**
Panama, Orta Amerika da Pasifik ve Atlantik Okyanusuna sahili olan75 bin km̰² yüz ölçüm (yaklaşık Türkiye’nin onda biri büyüklüğünde), nüfusu 4 milyon, başşehri Panama City olan küçük bir ülke. En önemli şehirleri Atlantik Okyanusuna sahili olan Panama Şehri ve Pasifik Okyanusuna sahili olan Colon. Orta Amerika’nın önemli ticaret merkezi konumunda olan Panama da kişi başı milli gelir 10 bin USD civarında, ülke gelirinin %30 u iki okyanusu birleştiren stratejik konumda olan Panama Kanalı. %75 yağmur ormanları olan Panama da ağaç kesmenin ve doğaya zarar vermenin cezası büyük.
1881 yılında bölgede güç dengesi oluşturmak için, Kolombiya, Panama ve Venezuela’nın iştiraki ile Kolombiya birliği kurulmuş ancak birlik 1830 yılında dağılmış.
Panama şehrinde ilk yerleşim bölgesi olan “old town”, eski mahalle Casco Viejo, geçmişin izlerini taşıyor. Bizde gidiyoruz nedir eski durumlar diye. Son derece bakımlı ve temiz yerler, kolonyal döneminden beri gelen birçok yapıyı muhafaza etmişler.
Eski başkent Viejo’nun korsan saldırıları sırasında yakılıp yağmalanmasından sonra 1673’te yeniden kurulan Casco Viejo, Panama kültürünün ve uygarlığının merkezi konumunda iken tekrar korsanların ve çete savaşlarının yaşandığı yer olmuş ve bu nedenle de insanlar buraları terk edilmişler. Sonraları güvenlik sağlanınca tekrar eskiyi barındıran ve kültürün yaşatıldığı yer haline gelmiş. Bu nedenle de 1997 yılında Dünya Mirası listesine alınmış. Bugün şık kafeler, gurme restoranlar, barlar, butik oteller, kiliseler, saraylar ve Panama’nın popüler kulüplerinin olduğu yer olmuş. Söylenenler doğrumu diye oturduk önümüzdeki ilk bara. Menü istedik, garson kız şarap şişesi uzatıyor, yırtınıyoruz menü liste diye o da yırtınıyor, meğer menü şişelerin üstündeymiş, cahillik böyle bir şey. Etraf çok değişik dekorlar farklı objeler çok özgün bir yer, yediklerimiz de harikaydı çok keyif aldık doğrusu, insan burada alkolik valla…
Panama kanalı, 1880 yılında Fransızlar tarafından yapımına başlamış ancak yapımcı firmanın iflası nedeniyle yapım durmuş. Amerika, Panama ya bağımsızlık savaşında destek vermiş, karşılığında da 10 milyon Dolar bedelle kanal ve çevresinin bütün haklarına sahip olmuş. Bu anlaşma sonucunda kanalın yapımı 1903 yılında Amerikalılar tarafından tekrar başlamış 82 km. uzunluğu olan kanalda 40 bin kişi çalışarak 1914 yılında tamamlanmış ve işletmeye açılmış. 1977 yılından itibaren de kademeli olarak Panama hükümetine devredilmiş. Buradan geçen tankerler 3 ay öncesinden randevu alıyorlar ve parasını peşin bankaya yatırıyorlar. Geçiş ücretleri ise 100 bin ve 1.5 milyon Dolar arasında değişiyor, Yılda 14-15 bin tanker geçtiği düşünülürse iyi para. Bakmışlar işler iyi, hemen yakında yeni bir kanal daha yaparak işletmeye almışlar, her iki kanalda tam kapasite çalışıyor. Ben bu kadar büyük paralar vermem, noluyoruz yahu gibi fikre kapılırsanız, Güney Amerika kıtasının en ucu, dünyanın en zorlu en dalgalı denizlerinden Patagonya burnundan Macellan Boğazından dolanmanız gerekir. Yani en azından 7.500 mil (14 bin km) fazladan yol ve bir ay süren riskli deniz yolu. Büyük geminiz varsa siz buradan geçin çok avantajlı.
Liman ve gemi tescil ile ilgili vergilerin düşük olması nedeniyle çok fazla ticari gemi Panama bayrağı altında denizlerde dolaşmakta, bu da ülke bütçesinde önemli yer tutmaktadır.
Panama, geçmişte en fazla darbe ve iktidar kavgalarının yaşandığı ülkelerden, bu süreçte oluşan yönetim boşluğu nedeniyle uyuşturucu trafiğinde önde gelen ülkelerdendi.
2015 yılında yapılan çalışma sonucunda dünyada en mutlu ülkeler arasında yer almış… şaka gibi. Adamlar her şartta mutlu olabiliyor demek ki.
Hani bazen kullanırız ya “muz cumhuriyeti” mi diye, işte o deyişin kaynağı Orta Amerika ülkelerinden Honduras. Bölgede en fazla muz yetiştiren ülkelerden Honduras, geçmişte Amerika’nın kontrolüne geçince, Amerikalı muz tüccarı buradaki bütün muz bahçelerini çok uygun fiyatlardan toplar ve bütün muz ticaretini tekeline alır. Sonraları da buradaki ekonomik ve siyasi gücünü anlatan kitap yazar adını da “muz cumhuriyeti” koyar. Demokrasinin olmadığı, tek adamın çıkarları doğrultusunda sürdürülen yönetim biçimi anlamında kullanılan ifade. Nereden geldi aklıma birden, hayırdır…
Sevgilerimle
Hayrettin KAĞNICI
Aralık 2019