Batı America

 

Burası Amerika’nın güney batısında dünya film ve sanat merkezi Hollywood’un, elektronik ve bilgisayar konularında dünya bilgi merkezlerinin en önemlisi Silikon Vadisi’nin, büyük petrol yataklarının bulunduğu Atlas Okyanus sahilinde ülkenin en zengin, en bereketli topraklarının olduğu ;50 milyon nüfusu ile en büyük, en kalabalık 50 eyaletinden baş şehri Sacramento olan Kaliforniya.

Kaliforniya eyaletinin önemli merkezi melekler şehri Los Angeles. Bölge köken olarak Meksikalı.  1781 yılında boş olan bu bölgeye misyonerlik adına Meksikalı papazlar gelir ve burada ilk olarak Ma kilisesini inşa ederler. Zaman içinde kilise etrafında yerleşimler başlar. İşte bu manastır Los Angeles şehrinin ilk kurulduğu yer.

Hollywood, burada güçlü bir sinema ve filim sanayi, buna bağlı olarak turizm açısından da önemli bir yer. En bilinen yerlerinden Sun Set caddesi, gelmiş geçmiş bilinen bütün sinema sanatçılarının isimleri, el ve ayak izleri yerlere çizilmiş yıldızlar içinde yazılı. İnsanlar sevdiği, beğendiği, aşık olduğu sanatçıların isimleri önünde fotoğraflar çektiriyor. Sadece Muhammet Ali’nin ismi duvara yazılmış, peygamber ismi olduğu için ayak altında olmasın diye. Her türlü atraksiyon var.

Hani televizyonda seyrettiğimiz sinema dünyasının en önemli ödülü olan Gremmy ödüllerinin verildiği, kırmızı halının üzerinde artistlerin salınarak gelip pozlar verdiği yer Kodak Theatre, bizde dolanıyoruz etrafta ama ne kırmızı halı ne de yüzlerce kamera falan yok! Özellikle genç kuşağın rağbet ettiği kendine göre eğlence bulduğu yer. Diğer önemli bölge Beverly Hills, paralı bütün artistler burada oturuyor. Çıkıyoruz tepelere neresi hangi artistin evi, kim nerede oturuyor gerçekten geniş bahçe içinde güzel evler. Fiyat mukayese açısından, İstanbul Boğazından orta ölçekli bir yalı fiyatına buradan üç tane yer alırsın.

1926 yılında Babohy ailesi burada büyük bir arazi satın alır ve o zamana göre en büyük ve en pahalı Grey Stone şatosunu yaptırır.  Baba Bahony öldükten sonra işin başına geçen oğlu bu evde intihar edince, aile buranın uğursuz olduğu düşünür ve Los Angeles belediyesine satar. Belediye de burayı film yapımcılarına kiraya verir.  Bilinen hafızalarımızda halen olan birçok filim burada çekilmiş.

Yorulana kadar dolaşıyoruz bu film dünyasında belki biri görür içimizdeki sanat yeteneğini fark eder diye ama kimse anlamadı!!Rodeo Drİve, dünyanın en pahalı mağazalarının olduğu yer hani Rıza Zarrab’in hediye etmek için aldığı en pahalı saatlerin satıldığı Patek Philippe mağazası da burada.

**

Ülkenin ve Kaliforniya eyaletinin en güney batısı Meksika sınırında 1.5 milyon nüfuslu San Diego’ya gidiyoruz. 1729 yıllarında Meksikalıların geldiği ilk yerleşim yerlerinden. Old Town, ilk kurulduğu zamandaki mahkeme salonu, şerif odası, çelikten yapılmış tek kişilik hücre hapishane, barlar, belinde silah o dönem kıyafetleri ile ortada dolaşan insanları ile dönemi yaşatan bir yer. Hani eskiden Teksas, Tom Miks diye resimli romanlar vardı ya işte tam öyle bir yer.

Gayet güzel modern yapıların olduğu renkli hareketli sahil şehri San Diego. Sahilde ağaçların altında güneşlenen, keyif yapan insanlar. “Yüz yılın öpücüğü” heykelinin önündeyiz, güzel bir kıza sarılıp öpen asker heykeli. 2. Dünya Savaşı sırasında askerlerden biri savaşın sonlandığını duyunca, New York Times Meydanı’nda sevincinden önüne gelen ilk güzel kızı heyecanla öper kızda buna karşılık verir. İşte tam o anı görüntüleyen bir gazeteci bu resmi “yüz yılın öpücüğü” başlığı ile gazetede yayınlar ve resim çok meşhur olur. O resmin büyük bir heykeli burada savaşa katılan uçak gemisinin önünde. Sevgilisine, karısına aynı heyecanla sarılıp öpenler, heykelin altında aynı pozda resim çektirmek resim çektirmek bahanesi ile  fırsat yaratmaya çalışanlar!

Köprü ile bağlantısı olan Coronado adasına geçiyoruz, güneşi batırıyoruz burada. Gene muhteşem renkler ile vedalaştık, sabah görüşmek üzere..

**

Arizona Eyaletinde, Yuma ya gidiyoruz. 1800 yıllarında yapılmış en korunaklı Yuma State Hapishanesi. Dönemin en kanlı katillerinin, kanun kaçakları, at hırsızları, azılı banka soyguncularının hapsedildiği yer. Bazı hücreler kayaların içine oyulmuş kalın demirden kapısı, ruh olsan kaçamazsın. Duvarlarda en azılı, konusunda en meşhur olanların boy boy resimleri ne halt işledikleri, hayat hikayeleri. Bugün müze olarak kullanılıyor.

Arizona, baş şehri Phenix, 7 milyon nüfuslu, aile başı ortalama yıllık 56.000 Dolar gelir düzeyi olan eyalet. Bazı madenlerin olduğu çok zengin olmayan bir bölge. Burası geçmişte birçok Kızılderili kabilelerinin olduğu yerlerden biri. 1900 lü yıllarda Kızılderililere önceleri soy kırım boyutunda katliamlar, işkenceler, saldırılar yapılmış, toraklarından sürülmüşler. Bugün varlıklarını kabul ettikleri biraz da eskiden olduğu gibi aşağılayamadıkları için “native American”, yerli Amerikalılar deniyor. Kızılderililer, çoğunlukla bu eyalette olmak üzere, kendi yasaları, kolluk kuvvetleri, mahkemeleri, gelenekleri ile özerk bölgelerde yaşıyorlar.

Meksika sınırına paralel olarak doğuya doğru Arizona Çölünde Yuma şehrine doğru gidiyoruz. Hava ciddi sıcak güneş acıtırcasına yakıyor. Allahtan nem oranı yüksek değil. Yuma, tipik bir kovboy Şehri.

1936 yılında kurulmuş Tuscon Filim stüdyolarına gidiyoruz. Girince filmlerden hemen tanıdık yerler. 400 den fazla kovboy filmleri burada çekilmiş, çoğu bildiğimiz artistlerin oynadığı bildik filimler. Rüya gibi bambaşka bir dünya, ortada dolaşan beli silahlı kovboy tipler, o dönem kıyafetli kadınlar.  Programlı olarak gösteriler yapılıyor, sokak ortasında düello sahneleri, binanın tepesinden vurularak düşenler, ortada dolaşan koca göbekli şerif, filmlerdeki gibi vahşi batı.

1800 lerde İspanyollara ait olan bölge zaman içinde Meksikalılara geçmiş sonra da Amerika toprakları olmuş.   Kuruluş döneminde Amerika burada uzun süre varlık gösteremeyince kanundan kaçanlar buralara yerleşip silahların hakim olduğu kendi kurallarını oluşturmuşlar. Yerleşik halkın seçtiği şerifin yönetiminde, mahkemesi, hapishanesi olan ölümlerin, kavgaların çok sıradan olduğu vahşi batı. Şerif kanunu temsil ediyor ama çoğunlukla da kendi yazdığı kanun, yani istediğini öldürüp istediğini hapse attığı bir düzen. Hani filmlerde seyrettiğimiz konular aslında gerçek yaşam hikayeleri. Halen buralarda kovboy filmleri çekiliyor, o durumlarda buralar ziyarete kapatılıp sadece set olarak kullanılıyor.

Bugün akşam yemeği, Arizona çöllerinde Arizona Saguaro Milli Parkı’nda Ferhan şef den “Arizona Beriito”. Arabada yemek yapma konusunda bütün düzen mevcut, ayaklı restoran gibiyiz, yolda her türlü kahve, çay, atıştırmalıklar olabiliyor. Ocaklar kuruldu, bütün hazırlıklar tamam, güneşi batıracağız burada. Önce hafiften başlayan aperatif, tortello yufkası içinde kavrulmuş kıyma üstüne dört çeşit rendelenmiş peynir, üstüne özel krema ve tatlı ekşi acı soslu Arizona Beritto. Birer tane yeter gibi dedik dörder yiyenler oldu, üstüne meyvalı muhallebi sonra da çay. Çölün ufkunda güneşi bugün de yolcu ediyoruz son cila kadehlerimizle, efkar bastı kendi ezgilerimizden şarkılar.  Kimsenin kalkmaya pek niyeti yok…

**

Buralar 1800 lu yıllarda altın ve gümüş madeninin bol olduğu yerlerden, hani toprağı eşelesen altın çıktığı dönemler. Haber yayılınca doğudan batıdan herkes buraya koşmuş, yerleşim yerleri oluşmuş, büyük çatışmalar yaşanmış, altına hücum döneminde buralar bir anda hareketlenmiş. Paralar bankalar, barlar, kanunsuz kovboylar, haydutlar burayı mesken edinmişler. İşte bu kasabalardan biri olan Tombstone kasabasına geldik, adı da kötü “mezar taşı” kasabası. Geçmişte ana cadde gibi olan yol trafiğe kapalı, beli silahlı kovboylar, şerifler ortalarda dolaşıyor. Çevre de o günlerin giysi ve eşyalarını satan dükkanlar, tabelalar, dekorlar aynı, kendimi filim stüdyosunda gibi hissediyorum. Yolun ortasında siyah şapkalı, siyah deri palto giymiş elinde silah dört kovboy yol kesmişler, silahlı düello gösterisine davet ediyorlar. Girdik, aldık yerimizi, güneşte tepemizi oyuyor 37-38 derece sıcaklık.  1881 yılında dört azılı haydut kardeşler buraya devamlı baskınlar yapıp, insanları öldürüp soygun yaparlarmış. Kasabanın şerifi ve halk bunlar ile baş edemeyince, şerif diğer kasaba şeriflerinden de destek alarak ekip kurar ve haydutların ilk baskının da büyük çatışma çıkar. Haydutlar öldürülür kasaba derin nefes alır. Buranın geçmişte yaşanan en önemli unutulmayan çatışmalarından biri, işte bunu anlatan gösteri. Sonunda haydutlara pusuya düşürüp bir anda patlıyor silahlar, sanki gerçek gibi. Son olarak tekrar dolaşıyoruz Tombstone kasabasını, görmediğimiz yer kaldı mı diye. Burada bir çok filimler yapılmış bunların arasında vahşi batı konulu seyrettiğimiz çok filim var hatırlıyorum, sanki tanıdık yer gibi..

Aslında buralar geçmişte Kızılderililerin yaşadığı yerler, altın için gelenler Kızılderilileri kovmuş veya öldürmüşler. Bölgede o yıllarda 80 milyon Dolar altın ve gümüş rezervi olduğu tahmin ediliyormuş. Buralara önce gelenler epey altın ve gümüş çıkarmışlar, sonraları altın azalıp kolay bulmak zorlaşınca buraları terk etmeye başlamışlar. Kasabalar boşalmış insanlar terk edince “ghost town” hayalet şehirler oluşmuş, kasaba var içi boş.

Bugün öğlen kaktüs sote yapıyorum. Bildiğimiz kaynana dili kaktüsler yollarda istemediğin kadar, bazı marketlerde de satıldığını görünce, bunlardan yemek yapalım diye çıktık yola. Çok dikkatli dikenlerini temizlemek lazım, batınca çıkmıyor. Önce soğanı kavurup üstüne şerit halinde doğranmış kaktüsleri ilave edip tavada yeterince çevirip soteledikten sonra her çeşit baharat ve tuz ilavesi sonra üzerine çırpılmış yumurta. Servis yapıyoruz, herkes merak içinde birazda ucundan tadarak yemeğe çalışıyor. Ben yaptım diye tabaktakinin hepsini bitirdim ama bom bok bi şey olmuş doğrusu. Marketten buna para verip alanlar nasıl yapıyor merak ettim. Yorum “mutlaka faydası vardır, en azından organik” diye tesellideyiz.

Arizona eyaletinin baş şehri Phonix gayet düzenli, geniş yollar, tertemiz bir yer. Tam çöl iklimi, güneş acıtırcasına yakıyor, havada nem olmayınca gölge yerler daha rahat.

Tırmanıyoruz 2400 metre yüksekte Flagstaff şehrindeyiz, hava birden 5-6 derecelere düştü, nerdeyse 30 derece fark, haydaa bu birkaç saat önce aşırı sıcaktan rahatsız olurken birden üşüme durumdayız.

**

50 bin yıl önce dünyaya 40.000 km/saat hızla çarpan meteor çukuruna gidiyoruz.1.5 km çapında 180 metre derinliğinde olan çukur, dünyanın en güzel korunan ve diğerlerine göre de en büyük meteor çukuru, bu nedenle Unesco Dünya Mirası aday listesinde.  Yapılan hesaplamalar ve simülasyon çalışmalarından anlaşıldığına göre çarpanın şiddeti 20 milyon ton dinamit (tnt) şiddetinde olmuş. Çarpma sonucunda çıkan sıcaklık nedeni ile meteorun neredeyse tamamı yanmış yok olmuş. Oluşan enerjiyi düşünebiliyor musunuz?  Yapılan çevre araştırmalarında yıllar sonra kilometrelerce uzağa fırlayan birkaç parça tesadüfen bulunmuş ve koruma altına alınmış. Dünyada 400 civarında meteor krater çukuru biliniyor.

Apollo uzay çalışmaları geçmişte burada yapılmış.

20 milyon yıl önce, dünyamızda birçok yerde yanardağların sürekli aktif olduğu, dinozorların var olduğu dönemlerde, yanardağ küllerinin altında kalan büyük ağaçlar, altında gömülü kaldığı küllerin ve topraktaki farklı minerallerin etkisi ile milyonlarca yıl aynı şekillerini muhafaza ederek fosilleşmişler. Zaman içinde oluşan yer hareketleri toprak kaymaları sonucu bu taşlaşmış ağaçların bazıları yeryüzüne çıkmış. İşte bu 20 milyon yıl önce gerçek orman iken bugün taşlaşmış ağaç ormanlarının olduğu yere Petrified Forest’e gidiyoruz. Çok geniş bir alan üzerinde, ağacın bütün detayları olan milyonlarca taş ağaçlar.  Buradan en küçük bir parça almak veya müdahale de bulunmak yasak.  Buralar Novajo Kızılderililerin rezerv alanı, yol üstünde onların işletmeleri turistik eşya satan mağazada bu taş ağaçlardan istediğin kadar satın alabilirsin!

**

Unesco Dünya Mirası listesinde olan 440 km. uzunluğunda, 18 km genişliğinde ortalama 1.6 km. derinliğinde dünyanın yedi harikasından biri Grand Canyon’a gidiyoruz. 40 milyon yıl öncesinden başlayan buranın önemli nehirlerinden Colarado nehrinin yatağının aşındırması ve çökmeler ile oluşmuş. Birçok yerde seyir terası olan Büyük Kanyon gerçekten ihtişamlı, devamlı esen kuvvetli rüzgar ve aşağıya bakarken hafiften ürperti yaratan derin uçurum.

Najavos Kızılderili kabilesine ait bölgeden geçiyoruz, buranın en büyük arazisi. Kızılderili köyü deyince hepimizin aklınıza filmlerden, Teksas Tommiks gibi resimli romanlardan bildiğimiz koni şeklinde üzerinde işaretler olan çadırlar içinde kafasında tüyler takılı insanlar geliyor. Bugün artık öyle değil, çok katlı binalar, kapısında koca arabaları olan belli bir gelir düzeyine ulaşmış geleneklerinden kültürlerinden uzaklaşmış Amerikalılaşmış Kızılderililer. Hangisi doğru bilemiyorum, kendine özgü gelenek ve kültürleri ile yaşayan toplumun renklerinden olan bir etnik grup mu, kültürel kimliğini yitirmiş ekonomik refah seviyesinde yaşamak mı?  Sonuç, diğer birçok etnik gruplar gibi büyük toplum içinde kaybolmuşlar.  20 yıl önce bu topraklara geldiğinizde hatırlıyorum turistik de olsa kafanızdaki model Kızılderili insanlar olurdu. Bizim ülkemizde de birçok etnik kökenler var, bunlar dünyanın renkleri güzellikleri, bu kültürleri muhafaza etmek gerekir.

Utah Eyaletine geçiyoruz, çöl topraklarında akşam ışıkları vurunca kırmızı tonların oluştuğu Novajos Kızılderili bölgesinde olan Monument Valley’e gidiyoruz. Sert kuvvetli rüzgar, ısı farkları, yağmur ve güneşin gibi doğal etkiler sonucu çok büyük anıt şeklinde kayalıklar oluşmuş. Uzaktan sanki insan eliyle yapılmış kocaman sanat eseri heykeller gibi. Güneşin batışıyla giderek kızarıyor parlak renk alıyor harika görünüyorlar. Fotoğraf makinesi devamı çalışmaktan ısındı gene. Tabiat ananın yarattığı sanat eseri anıtsal kumtaşı kayalar..

Tekrar Ariizona Eyaletine dönüyoruz tekrar, Page şehrindeyiz.

**

Daha önceden giriş için rezervasyonu yapılmış Navajo Kızılderili özerk bölgesinde olan Antelope Canyon’na gidiyoruz. Navajo dilindeki adı “Tse’ bighanilini”, yani “suyun taşların arasından aktığı yer” anlamında, iki kelime ile her şeyi anlatmışlar! Onar kişilik gruplar halinde Kızılderili yerel rehber eşliğinde yürüyoruz, dar merdivenlerden iniyoruz aşağıya. İnanılmaz doğa oluşumu, böylesini daha önce görmedim. Milyonlarca yıldan beri ve halen devam eden sel boyutundaki yağmur sularının yarattığı şekiller. Bölge toprağının mineral yapısı demir oksit esas rengi veren de bu ayrıca diğer minerallerde mevcut. Birbirine yakın sert kayaların arasında olan yumuşak daha kolay aşınan toprak, yağmur suları ve rüzgarın etkisi ile zaman içinde katmanlar halinde aşınmış. Çatlak halinde yüzeyden 30-40 metre aşağılara kadar inen yer yer zor geçilecek kadar daralan çatlakların arasından yürüyoruz. Yukardan gelen ışığın, yüzeylerde farklı zamanlarda aşınmalardan ötürü oluşan katmanlarda yarattığı muhteşem görüntüler. Toprak içindeki farklı mineraller yüzeyde farklı tonlamalar yaratıyor. Şimdi hayal edin, yüzeyden gelen ışık daracık çatlakların duvarlarında farklı renklerde yansıyor gölgelenmeler oluyor, bazı yerler çok parlak bazı yerler karanlık, hele biraz da hayal gücünü zorlarsanız tanıdık birçok şekil görebilirsiniz. Başka bir gezegen başka bir alem, gerçekten muhteşem. Çıkıyoruz sonunda yeryüzüne, her çıkan güzellik sarhoşluğu içinde. Yağmurlu havalarda aşağıda ciddi akıntılar olduğu için kapalı, ayrıca mutlaka güzelliği yaşamak için güneş ışığı olması gerekir.

Antelope kanyonu, Amerika’nın en çok ziyaret edilen turistik bölgesi ve dünyada en fazla fotoğraf çekilen yerler arasında.

Colarado nehrinin büyük bir kayanın etrafında halka şeklinde yaptığı kıvrım, milyonlarca yıl içinde toprağı büyük ustalıkla yüzlerce metre aşındırıp kayanın etrafında at nalı görünümü almış. “Horseshoe Bend”, at nalı kanyonunda bir tarafta uçurumun yarattığı korku heyecan, diğer tarafta güneşin farklı yerlerde yarattığı ışık oyunları, ayrılamazsınız buradan.

Colorado nehrinin en güzel göründüğü yerlerden Hard Rock Libraries tepesinden bakıyoruz, seyrediyoruz etrafı.

Utah Eyalet sınırları içinde Zian Milli Parkı’nda bir başka kanyonları görmeye gidiyoruz.  Burada bütün kanyoları görmek isteseniz ömür yetmez, hepsi birbirinden farklı hepsi güzel.  Yol üstünde önümüze dağ keçileri, geyikler çıkıyor, onlarda alışmış neredeyse durup poz verecekler. Springdale River Park da gördüğümüz güzellikleri hazmetmek için sakinleştirici viski üstüne keyifli ziyafet çekiyoruz, son cila olarak kahveler…

büyük ve geniş bir alan, insanlar burada günlerce kalıp dağlara tırmanıp yürüyüşler yapıyor buranın tadını Yüzlerce metre derinlikte olan, en çok ziyaret edilen Zian Kanyonunda otobüs ile dolaşıyoruz. Çok çıkarıyor. Kanyonun en dibinden nehir yatağına paralel olan yoldan yürüyoruz. Nesilleri tükenmekte olan akbaba cinsi kanat açıklıkları iki metreyi bulan Condorlar 1918 yılında sayıları 22 ye kadar düşmüş yapılan çalışmalar alınan koruma tedbirleri ile bugün sayıları 400 üstüne çıkmış. Karanlık basıyor ama kimse ayrılmak niyetinde değil.

**

Sabah -8 C derece de çıktık yola, güneş var gibi ama daha kendini bile ısıtamamış, iyi soğuk üşüyoruz. Arizona ve Utah eyaletlerinin jeolojik yapısı kanyon oluşumuna çok elverişli. Çok fazla farklı büyüklük ve şekiller de kanyonlar var. Bunların arasında korumaya alınmış özellikli olanları ziyaret ediyoruz. Bunlardan biri de Bryce Kanyonu. Milli park içinde korumaya alınmış, burası da bir başka güzel. Gene aynı şekilde rüzgar ve sıcaklık farklılığı ile oluşmuş, içinde çok yüksek peri bacaları gibi yükseltiler olan yıkılmış antik kent veya Mars yüzeyi görünümünde bir yer. Önce tepeden bakıyoruz sanki başka bir gezegen. Yaklaşık 30 metre derinlik, yarıkların arasından, etrafından dolaşarak vardık kanyonun en dibine.  Dönüşe; farklı ama zorlu parkurdan başladık tırmanışa arka tarafları da görelim diye. İnsanların dilleri çıkmaya başladı, yukarıya vardığımızda kimsenin konuşmaya mecali kalmamıştı. 30 dakika zorunlu dinlenme molası. Bence bu zora değdi, Mars da yürüyüş gibiydi.

Yolumuz uzun, Nevada Eyaletinde Las Vegas’a gidiyoruz, gecelerin uzun olduğu kumarhaneler dünyası.

Las Vegas, Nevada Çölü’nün ortasında sonradan yaratılmış farklı bir dünya. Neredeyse her binanın altı kumarhane. Her yer, her şey göz kamaştırıcı boyutta. Burası kumarcıların dünyası, sabaha karşı yatan, akşama doğru uyanan, güneşin doğuşunu bilmeyen, Dolarların ceplerden taşıp döküldüğü ne için yaşadıklarını bilmeyen insanların dünyası. Her taraf doyasıya renkli ışıklar, en pahalı mağazalar, en uzun en büyük arabalar. “en”lerin olduğu dünya…Bir de bunların arasında bizim gibi etrafı şaşkınlıkla seyredenler, küçük paralarda burada kumar oynama zevkini tatmin edenler..

Las Vegas 1959 yılına kadar Nevada Çölü’nün ortasında küçük bir kasaba iken, Atlanta da bir kumarhane sahibi işini büyütmek amacı ile gözlerden uzak bir yere kumarhane açmak is ter ve buraya gelir. Önceleri çok itibar edilmez ancak zaman içinde diğer kumarhane sahipleri de gelmeye başlar. Bugün yılda 40 milyon turistin geldiği dünyanın en önemli kumar oynanan yerlerin başında geliyor. Bütün kumar oyunları ve kumar makinaları zeka ve akıl gerektirmeyen herkesin anlayacağı kurallar ile oynanır, bu pazarı büyük tutmanın temel kuralı. Göz kamaştıran restoranlar, kafeler, barlar alışveriş mağazaları olan büyük, gösterişli oteller, binalar. Dünyanın en bilinen otellerinden, Venedik Otel, MGM Otel, Cheasars Palace, Excalbur Otel. Luxor, New York New York Otel gibi yerlerin konaklama kapasiteleri her biri için 4 -5 bin arası.  Şehirdeki konaklama kapasitesini düşünebiliyor musunuz, milyonlarca kişi. Eyfel Kulesi, Özgürlük Heykeli, Empire State gibi dünya sembolü olmuş binaların şehir boyutunda onlarca metre büyüklüğünde ölçekli modelleri. İşte böyle bir yer. Buranın devamlı oyuncuları kendi hayal aleminde, dünyada neler oluyor, buradan başka bir alem bir yaşam var mıdır haberleri yoktur. Dolaşıyoruz renkli parlak ışıklar içinde hayal satan şehrin caddelerini.  Her şey uç noktalarda, her akşam farklı yerlerde size uygun müthiş gösteriler var, öyle ki sadece hanımlar için olanı bile!.. hani giriş fiyatları da ciddi paralar. Varsa paran her şeyin çılgın zirvesini yaşayacağın yerler.

**

Kaliforniya Eyaletinde Ölüm Vadisi’ne gidiyoruz, adı bile kötü. Deniz seviyesinden 282 metre aşağıda yaklaşık 1000 metre genişliğinde Amerika’nın en büyük çukurlarından biri. Yazın 55C olan sıcaklık kışın dondurucu soğuk ve sert esen rüzgarların yüzeylerde yarattığı değişik şekillerin etkileyici görüntüsü olan bir yer.

1849 yılında buralarda altın olduğu duyulunca insanlar buraya hücum etmeye başlar. Yazın çukura inenlerden tedbirsiz ve dayanaksız olanlar arasında aşırı sıcakta su kaybı nedeniyle çok fazla ölüm vakaları yaşanmış. Bu nedenle de buraya ölüm çukuru denmiş. Geçen zaman içinde yüzey şekilleri daha belirlenmiş ve büyüleyici bir görüntü oluşmuş. Neyse ölüm çukurundan fire vermeden aynı sayı olarak ayrıldık.   “Death Valley National Park”, Ölüm Vadisi Milli Parkını yılda bir milyon kişi ziyaret ediyor.

Girişte bilet makinasından parayı bastırıp bileti alıp giriyorsun, kapıda kimse yok ama herkes biletini alıyor.

Nevada çölünde giderken gözümüze yoldaki tabela takılıyor, “yoldan herhangi birini almak yasaktır” anlamında bir tabela. Meşhur Nevada Hapishanesi önümüzde görme mesafesinde. Mahkum buradan kaçsa ne yapar, çölün ortasında ya sıcaktan ya da soğuktan ölür sanki içerisi daha güvenli gibi. Neyse yatanları Allah kurtarsın diyelim.

Başka bir tabela Area 51. Burası Amerika’nın uzun yıllar çok gizli askeri ve uzay çalışmalarını yaptığı yer altı özel askeri bölgesiymiş. Zamanla deşifre olunca bazı çok gizli askeri araştırma çalışmalarını buradan bilinmeyen bir yere taşımışlar. Yer altı yer üstü her türlü bomba deneylerinin yapıldığı yasak bölge. Buranın diğer bir özelliği de uzaydan gelen yarattıkların buraya geldikleri ve de hatta görüşmelerin bile yapıldığı söylenen yer! Uzay dinlemelerinin, araştırmalarının yapıldığı “Area 51 Alien Center”, 51.ci bölge uzaylı merkezi. Bakındık etrafa var mı gelen giden bir uzaylı, tanışırız belki diye ama göremedik veya bize görünmediler.

Geç vakit de olsa Bakers Field şehrine geldik.

**

Burası Amerika, 9.834.000 km² lik büyük topraklar, buraya özel çok şey bulabilirsiniz. Mariposa Orman bölgesinde sadece burada yetişen Sekoya ağaçlarını görmeye gidiyoruz. Sekoya ağacı 3.500 yıl yaşayabilen dünyanın en uzun ömürlü ağacı. Ayrıca çok sert ve dayanıklı olmasının yani sıra özgül ağırlığı diğer ağaçlara göre daha yüksek. Buradaki en yaşlı 10 metre çapında gövdesi, 65 metre boyu 3000 yaşında bir Sekoya, tahmini ağırlığı 550 on ağırlığında. Bilinen en yaşlı Sekoya 3500 yaşında ve 600 ton ağırlığında.  Ormanlık alan yakın geçmişte büyük bir yangın felaketi yaşamış, etrafta yeterince yanmış yıkılmış ağaçlar var.

Unesco Dünya Mirası listesinde olan Yosemite Milli Parkı, burada dünyanın en büyük tek parça halinde granit kayaların olduğu yer. Geçmişte diğer bölgelerde yaşayan Kızılderili kabilelerinden kaçan veya kovulanlar burada toplanıp vahşi saldırgan kabile oluşturmuşlar. Buranın adı Kızılderili dilinde “öldüren” anlamına gelen Yosemite den geliyor. Eski çağlarda büyük buzul kütlelerin yarattığı basınç altında kalan kayalar zaman içinde buzulların erimesi sonucu parlak yüzeyler oluşmuş ve güneşin altında gerçekten parlıyor. Vadinin ortasından Amerika’nın en yüksek Şelalesi dökülüyor. Bu kadar yüksekten dökülürken rüzgarın etkisiyle de saçılan sular gelin duvağını andıran görüntüler ortaya çıkıyor, bu nedenle “Bridalveil Fall”, Gelin Duvağı Şelalesi olarak isimlendirilmiş.

**

Amerika’nın en güzel şehirlerinden Büyük Okyanus sahilinde, yaz kış ortalama 15-30 C derece sıcaklığı olan San Fracisco’nun inişli çıkışlı, kıvrımlı, bol yokuşu sokaklarındayız. Gözümüze sokak tabelası takılıyor, bulunduğumuz cadde Türk Caddesi. Hoşumuza gitti doğrusu. San Francisco Körfezi üzerinde buranın simgesi olan kırmızı boyalı Golden Gate köprüsü gece çok güzel görünüyor hele bir de tepede kocaman dolunay varsa.

Hafif romantik Amerikan filmlerinden bildiğimiz sokaklar, bu filmlerde mutlaka gördüğümüz buranın simgesel mimari tarzı Viktoria evleri. Büyük parkın tepesinden insanlar az sayıda kalan bu evlerin resimlerini çekiyor, seyrediyorlar. Bizde bu insanların yaptıklarını yaptık, fotoğrafladık Viktoria evlerini, bir daha görme fırsatımız olur mu bilmem.

Amerika da Çinli nüfusun en fazla yaşadığı ikinci yer San Francisco, böyle olunca mu mutlaka Chine Town vardık diye düşündük, sonunda bulduk.  Burası da iniş çıkışlı bir yer, çok Çin havası kalmamış, Amerikanvari yerler olmuş

Union meydani, buranın kalbi, bilişim konusunda dünyanın bütün dev firmaları burada. Gayri menkul fiyatlar öyle ağzına aklınıza sığacak gibi değil. Markaların olduğu, fiyat rekabetinin olmadığı yer. Fiyatlara bakmıyorum sosyal ahlakım bozulmasın diye. Dolaşıyoruz yürüyerek, buralar İstanbul sokaklarından beter hep yokuş, zorlanmalar başladı..

Buranın simgelerinden nostaljik “cable car” kablolu tramvay, en başından binelim dedik ciddi kuyruk var yapacak bir şey yok sıranın sonundayız. Bu kadar bekledik madem son durağa kadar gidiyoruz. Eski geleneksel haliyle çalışıyor, vatman, vagonun tam ortasında ayakta kocaman manivela kollarla şakır şukur kontrol ediyor, yokuşlarda zorlanma yok. Koltuk sayısı az yanlardaki basamaklara asılarak, sarkarak gidiyorsunuz, gırgır bir durum ama keyifli en azından benim hoşuma gitti. Geldik yarım saatlik yolun sonuna, okyanus sahilinde balık restoranlarının olduğu yer. Her şey güzel, hava gittikçe soğumaya başladı sağlam ayaz var, çok dolaşılacak gibi değil.

Madem, kader bizi buralara taşıdı vurduk gecenin dibine güzel bir deniz mahsulleri restoranında!

**

San Francisco da en önemli yerlerden biri de San Palo Alto şehrindeki dünya sıralamasında önemli bir yer olan Stanford Üniversitesi. Ziyaret ediyoruz bu önemli eğitim kurumunu.

Soluk yeni olmayan kıyafetler içerisinde bir yaşlı çift utangaç bir halde Harvard Üniversitesi’nin rektörlüğünden içeri girer, sekreter bu taşralı görünümündeki çiftin yolunu keser ve ne istediklerini sorar. Yaşlı adam rektör ile görüşmek istediğini söyleyince, sekreter çok meşgul olduğunu vakti olmadığını görüşemeyeceklerini söyler. Bunun üzerine yaşlı kadın, bekleriz der ve beklemeye başlarlar. Saatler sonra yaşlı çiftin inatla beklediği rektöre iletince, rektör sert bir ifade ile ne istediklerini sorar, yaşlı kadın hemen lafa girişir ve Harvard Üniversitesi’nde okuyan oğullarını bir yıl önce bir hastalıktan kaybettiğini, oğullarının bu okulu çok sevdiğini ve bu okul içerisinde adına bir anıt yaptırmak istediklerini söyler. Rektör sert bir ifade ile “herkes için bir anıt yapacak olsak Harvard Üniversitesi mezarlığa döner diye çıkışır, yaşlı kadın devam eder ve “belki bir bina yaptırırız” diye cevap verir. Rektör de “bir binanın ne kadar paralara yapıldığını biliyor musunuz, son yapılan bölüm 7.5 milyon dolara yapıldı küçümser bir ifade ile yanıt verir. Rektörün bu cevabının ardından yaşlı kadın eşine dönerek “bu kadar para mıymış, biz kendi üniversitemizi niçin kurmuyoruz ki” der. Bunun üzerine Palo Alto’ya giderek oğullarının adını ebediyen yaşatacak üniversiteyi kurarlar. Bu yaşlı çift, demir yolu patronu olan Leland Stanford ve eşi Jane Stanford tur.

1891 yılında kurulan 16.000 öğrencisi olan Stanford Üniversitesinin yıllık bütçesi 27 milyar Dolar. Amerika 1929 yılında yaşadığı büyük kriz döneminde birçok şirket iflas etmiş, üretim durmuştu, iyi eğitimli birçok kişi işsiz kamış.  Bu dönemde Stanford Üniversite rektörü mezunlar Derneğinin kurulmasını teşvik eder ve mezunlarını teknolojik yenilikler yaratacak firmalar kurmaları konusunda ikna eder. Bu proje giderek olgunlaşır ve bölgede özellikle bilgisayar teknolojisi konularında araştırmacı firmalar kurulur. İşte silikon vadisinin ilk oluşması böyle başlar. Bugün Silikon Vadisi San Francisco ile San Jose şehirleri arasındaki 500-600 bin nüfusu olan dünyanın elektronik ve bilgisayar konularında araştırmalar yapan dünya devlerinin bulunduğu bölge. Sadece Apple’s ın cirosu 2018 yılında 137 milyar Dolar. Hangi rakamı kiminle kıyaslarsanız kıyaslayın rakam bu. Stanford Üniversitesi de bu konularda dünya sıralamasında ilkler de olan önemli bir eğitim kurumu ve silikon vadisini teknik eleman konusunda besleyen önemli üniversite. Bugüne kadar yaptığı çalışmalardan ötürü muhtelif konularda 32 Nobel ödülüne layık görülmüş. İşte bu üniversiteyi ziyaret ediyoruz, ne denir bilemiyorum, bakımlı düzenli mis gibi, buram buram bilim ve eğitim kokan bir yer.

Dini eğitim yerine pozitif bilim ağırlıklı ve de aklı selim önde olunca eğitim de düzgün oluyor, ülke de buradan yetişen insanlarla ileriye gidiyor.

Dünya da din eğitimi önde olan hangi ülke bir arpa boyu yol almış, hepsi sefalet ve yoksulluk içinde.

“Hiçbir din ve inanç, bilim ile anlaşamaz” 

Duydunuz mu hiç; Edirne Müftüsü soğuk füzyon konusunda bilimsel çalışmaları yapıyor veya Kayseri Merkez Cami imamı uzay çalışmalarında yenilikler peşinde, Viyana Katedrali Başpiskoposu Satürn gezegenin boyutları hakkında çalışması, Vatikan VI. Papa atom altı parçacıkları konusundaki çalışmasından Nobel ödülü aldı, Kudüs Haham başı iklim değişmelerini önleme konusunda çalışmaları devam ediyor!!! Şeklinde haberler duyamazsınız. Din ve inançlar ölümden sonraki durumlar içindir, var olan gerçeklerle ilgili değil. Çok cami yaptırmak mı, gerçek pozitif anlamda eğitim kurumları açmak mı?

“Din ile bilim daima karşı mücadele içindedir”

Dünyanın en uzun ağaçları olan Redwood ağaçlarının olduğu milli parka gidiyoruz. 3500 yıl ömürleri olan bu ağaçların boyları 130 metreye kadar uzayabiliyor. Ağacın en tepesini görmek istersen sırt üstü düşebilirsin. Koruma altında olan ormanlık bölgede redwood ağaçlarının çoğaltma çalışmaları sürüyor.

Kaliforniya havası iklimi nedeniyle en iyi üzümlerin yetiştiği yerlerden biri, böyle olunca şarapçılık da çok iyi seviyede. Bu konuda biz de emin olalım dedik ve bir şarap tadım yerine uğradık.  Büyük bir alan üzerinde kendi bağlarındaki üzümlerden yaptıkları şarapları peynir eşliğinde akşamın keyfini çıkarıyoruz.

**

Kaliforniya’nın sahil kasabalarından Monterey, şirin, küçük özgün balıkçı kasabası. Aslında tam keyif alacağım bir yer ama akşam burada değiliz. Denize taş attım belki dileğim tutar da bir gün burada balık yeme fırsatım olur diye, ben istedim, gerisine karışmam, sonucu merakla bekliyorum.. Limanın içinde teknelerin arasında su samurları denizin tadını çıkartıyor, yakaladıkları balıkları denizde sırt üstü yüzerken yemeyi beceriyorlar. Büyük okyanus sahilleri balina izleme turları dikkatimi çekti, demek ki buralarda balinaların avlanma yerleri var. Burada kalınsa vakit geçer aslında.

Carmel, Kaliforniya eyaletinin en popüler sayfiye kasabalarından biri. Şık ve güzel mağazaların evlerin olduğu sakin bir yer. Dolaşıyoruz sokaklarını, gürültüsü az sakin bir yer. Mağazalara, fiyatlara bakılırsa çok ucuz bir yer değil gibi. Sahilde okyanusun koca sesli dalgalarını seyrediyoruz, bir süre sonra yumuşatıcı sakinleştirici etkisini hissediyorsunuz.

1.nolu yol Amerika’nın batısında Büyük Okyanus sahilinde çok bilinen bir yol. Güneye doğru giderseniz Kuzey Amerika’nın en ucu olan Pategonya’ya kadar giderseniz. Sahili takip ettiği için biraz kıvrımlı biraz sert dönemeçli bir tarafı genelde uçurum gibi heyecanlı bir yol. Kulağımda okyanusun bitmeyen dalga sesleri. Bazı yerler dalgaların aşındırmasıyla doyumsuz güzellikler oluşmuş.

San Simeon da sahilde plajda yüzlerce deniz fili koca yağ tulumu gövdeleri ile güneşleniyorlar. Burası onların toplanma yerlerinden biri, karınları acıkınca doğru denize sonra gel kumları üstünde kebap durumu.

En bilinen yerlerden biri de William Randolph Hearts Şatosu. 1848 yıllarında burada altın, gümüş madeni olduğu duyulunca büyük akın başlar.  William’ın babası George Hearts da bu fırsattan faydalanmak ister ancak biraz geç kalmış, kolay altın gümüş çıkartılan yerler azalmış maden ocakları kapanmaya başlamış. Son fırsatı değerlendirmek için kapanan bir maden ocağını satın alır. Burası kısa zamanda bölgenin en zengin gümüş maden yatağı olur ve buradan büyük paralar kazanır. Tek oğlu olan William Randolph’u Avrupa’ya eğitim ve görgüsünü bilgisini arttırması için yollar. Bir süre sonra William geri döner ve işlerin başına geçer ve çok büyütür. Hani dünyanın en büyük filim şirketi Metro Golden Mayer var ya, filmlerin başında koca bir aslan kükremesi olur onu kurar ve çok başarılı olur. Daha sonraları girdiği her işten büyük paralar kazanır ve bütün itirazlara rağmen neredeyse dağ başı gibi bir yerde muhteşem ötesi bir şato yaptırır. Amerika’nın en zengini olur, öyle ki günlük gazeteler her gün özel uçakla gelir. Her hafta verilen muhteşem davetlere konuklar özel uçakla getirtilir, bütün bilinen artist ve sanatçılar, politikacı, iş adamları davetliler listesindedir ve buraya davet edilmek için can atarlar.  İşte bugün müze olarak kullanılan, bu Şatosu ziyaret ediyoruz. Dünyanın her yerinden en pahalı eşyaların getirildiği gezmekle bitmeyen her gün ortalama bin işinin ziyaret ettiği William Randolpth Hearts Şatosu. Her şey mükemmel ama ruh yok..

**

Santa Barbara düzgün, düzenli temiz sahil şehirlerinden. Hafif bir keyif molası devam ediyoruz, son durak Los Angeles.  Hızlı hava değişimler yaşıyoruz, Los Angeles 30 C derecelerde bir elimizde kazak mont, diğerinde şort gömlek.

Los Angeles sahillerinde Balbao Pier, New port Beach, Huntinton Beach, Rendondo Beach, Manhattan Beach gibi sahilde olan yerleşim yerlerini dolaşıyoruz. Gerçekten son derece düzenli, temiz bakımlı sakin yerleşim yerleri. Sahilinde kumsal olması denize girme, spor yapma imkanları sağladığı için buraları daha öne çıkarmış popüler yapmış. Bira patates ile son cilamızı yaptıktan sonra güneşin batışı ile bu günü de sonsuzluğa yolcu ettik.

Amerika’nın batı eyaletlerinden Kaliforniya, Arizona, Nevada ve Utah da değişik güzel yerler gördük, altı bin kilometre yol yaptık, vakit tamam yuvaya dönüş zamanı.

 

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

Ekim 2019

 

 

 

 

 

 

 

error: iletişim : [email protected]