Antarktika

 

Geçmişten beri ilgimi çekmiştir Antarktika.  Yıllar önce yaptığım çalışmalarda Arjantin Ushuaia’dan sonra Antarktika’ya giden buz kıran gemilerinin fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle bu programı ertelemiştim. 2023 yılında Antarktika seferine başlayan cruise gemileri ile böyle bir seyahatin yapılabilirliği kolaylaştı.

Hazırlıklar tamam, Antarktika’ya gidiyoruz, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te bir hafta kaldıktan sonra akşam üzeri limandan ayrılıyoruz. 2000 çalışanı, 3000 yolcusu ile kocaman bir gemi. Gemiyi ve çevremizi tanımamız, kuralları öğrenmemiz birkaç gün alıyor. Şehir gibi, müthiş organizasyon, her türlü hizmet 1. sınıf.

**

Montevideo;

Sabaha karşı Uruguay’ın baş şehri Montevideo’ya geldik, tam gün buradayız, akşam gemiye tam zamanında dönmek gerekiyor, yetişemezsek kalırız buralarda. Montevideo ismi Portekizceden geliyor bir dağ görüyorum” anlamında. Buraya gelen ilk Portekizli gemicilerden birinin körfezin arkasındaki bir dağ görünce bağırarak söylediği ve isminin de bu şekilde yerleştiği söylenir.  Bunun dışında da birkaç söylenti daha var ama en yaygın olanı bu.

Montevideo, Rio de La Plata nehrinin kıyısında, 1724 senesinde nehrin karşısındaki Buenos Aires’e karşı stratejik öneme sahip olarak İspanyol asker Zabata tarafından kurulmuş bir şehir. 1807 de kısa süreliğine İngiltere hakimiyetine geçmişse de 1816 senesine kadar İspanyol hakimiyetinde kalmış. Arjantin’de gerçekleşen Mayıs devriminden sonra İspanyolların Kral adına yönetim merkezinin Buenos Aires’ten Montevideo’ya taşınması burayı çok etkilemiş ve Uruguay’da da bağımsızlık hareketlerinin başlamasına sebep olmuş. 1816’dan sonra yönetim boşluğunu gören Brezilya, Uruguay’ı 1821-1825 arası işgal etmiş, sonrasında verilen mücadele sonunda Uruguay bağımsızlığını kazanmış ve 1828’de Montevideo ülkenin baş şehri olmuş.

Rio Dell Plata nehri gümüş nehir anlamında. Nehir deyince akla 10-15 metre genişliğinde akarsu gelmesin, bu nehrin genişliği ortalama 140 km dünyanın en geniş, en büyük nehirlerinden biri.

201km2alanı ve 1,4 milyon nüfusu olan Montevideo ülkenin en büyük, en önemli ve nüfusun 1/3’ünün yaşadığı, ticaret, finans, kültür merkezlerinin ve yüksek öğretimin olduğu modern bir şehir. Şaşıracaksınız ama burası Güney Amerika’da en gelişmiş ve modern yönetim otoritesinin olduğu yer.

3,4 milyon nüfusun 1,3 milyonunun yaşadığı, yüksek binaların olduğu, temiz düzgün bir şehir. Burası, bizim için son zamanlarda ” çiftlik bank” projesi ile insanları milyonlarca dolar parasını dolandırıp buraya kaçan, Ferrari arabalarla dolaşan “tosuncuk” namı ile bilinen Mehmet Aydın ile gündemimize gelmişti.

Uruguay vatandaşı olmak için 3 yıllık oturma izni almanız ve 1200 dolarlık bir maaşa sahip olmanız yeterli veya yatırım yoluyla da vatandaşlık hakkı alabilirsiniz. Uruguay, en kolay vatandaşlık veya oturma müsaadesi veren ülkelerin başında geliyor. Böyle olunca ülkesinden kaçan dolandırıcı, kara para aklamak isteyenlerin cenneti olmuş,

Uruguay Portekiz ile İspanya ve daha sonra Arjantin ve Brezilya arasında dört yönlü bir mücadelenin ardından 1811 ve 1828 yılları arasında bağımsızlığını kazanmıştır. Ülke günümüzde, inovasyon ve altyapı açısından Arjantin ve Şili’den sonra kıtadaki en iyi üçüncü ülke.

Gelişmekte olan ekonomisi, son 10 yılda yakaladığı ortalama %4’lük büyüme trendi, 20,000 dolar kişi başı/yıl ile Uruguay, istikrarlı bir yapıya sahip. İşsizlik, yoksulluk ve enflasyon oranlarının tek haneli rakamlarda seyretmesi de bu durumu teyit etmektedir. Yani Uruguay’ı hafife almayın, adamların durumu bizden iyi.  Güney Amerika’nın en küçük ikinci ülkesi olan Uruguay, verimli ve geniş tarım arazileri sayesinde ihracata dönük gelişmiş bir tarım sektörüne ve iyi eğitimli iş gücüne sahiptir. Yükselen ve işleyen bir pazar ekonomisi olan Uruguay’da sosyal harcama oranları ve kalkınma göstergeleri istikrarlı gözükmektedir…

Gene de bizi kıskanıyorlar! gıpta ve de hayranlıkla izliyorlar tabii ki bizi, bunlar da hasetlerinden çatlayacaklar yakında!!

20 yy başlarında şehre başta İspanyol ve İtalyan olmak üzere çok göçmen gelmiş ve nüfusun %39’una kadar ulaşmıştı.

Uruguay kadın hakları konusunda öncü ülkelerdendir, 1907 de kadınlara boşanma ve oy kullanma hakkı burada verilmiştir.

Uruguay, çoğunluğu Hristiyan olan İslam’ın azınlık dini olduğu, bir ülke.

1929 da büyük bir stadyum yapıldı, ilk Dünya futbol şampiyonası burada oynandı ve Uruguay Dünya Şampiyonu oldu.

Burada olan diğer ilginç olay 2.Dünya Savaşı sırasında La Plata nehrinde, Alman gemisi Uruguay ve Yeni Zelanda gemileri ile çatışmaya girer, savaşı kaybedeceğini anlayan Alman kaptan Montevideo limanına kaçar ve orada gemisini batırıp intihar eder.

**

“Eagle House” diye bilinen kartal eve gidiyoruz. 1912 yıllarında kurulmaya başlanan şimdilerde buranın en güzel sayfiye şehirlerinden biri olan Atlantida da 1945 yılında çılgın bir mimarın Rio Del Plata nehrinin sahilinde yaptırdığı 18 metre yüksekliğinde kartala çok benzer şekilde taşlarda inşa edilmiş ev. Uzun süre burada yaşamış, şimdilerde içinde yaşam olmayınca kapalı kendi halinde kaderini bekler olmuş, değişik ve ilginç bir tasarım, gagası, gözleri kartala çok benzer oluşum.

**

Projesi, 1952 yılında mühendis Eladio Dieste tarafından yapılan Atlantida yakınlarındaki Christ Obrero veya Atlanta Kilisesi.

Değişik mimarisi ve tasarımı ile farklı bir yapı. Dalgalı yan duvarlarına yerleştirilmiş farklı açılardaki pencerelerden gelen ışık, pazar ayinlerinde, killisinin içindeki İsa heykelini aydınlatıyor. Kalın bir duvarın içindeki pencerenin önünde Hz. Meryem heykelinin arkasından gelen ışık, sonsuz aydınlık algısı yaratıyor.

Duvarlar ve yüzeyler, Dieste tarafından tasarlanan geleneksel tuğladan inşa edilmiş olmasına karşın çok etkileyici bir yapı. Bu özelliğinden dolayı 2021’de Atlántida Kilisesi adı altında UNESCO Dünya Mirası Alanı ilan edilmiş.

**

Uruguay, Arjantin ile çok iyi anlaşan sınır komşu iki ülke ancak futbol, tango ve iyi et nerededir ve nasıl pişirilir konularına kadar. Bu konularda, uzlaşmaz olan her iki ülke de kendini diğerinden daha iyi olduğunu düşünüyor.

Arjantin de Tangonun Buenos Aires de La Boka mahallesinde doğduğunu ve bunun yaratıcısının Carlos Gardel olduğunu söylüyorlar. Carlos, tango tarihinin en unutulmaz kişiliği olarak kabul edilir. Kendisine, Tangonun Kralı, El Mago (Sihirbaz) ve ironik bir biçimde El Mudo (Sessiz) gibi isimler yakıştırılıyor.  Ünlü partneri Alfredo La Pera ile birlikte ortaya çıkardıkları günümüzde artık klasikleşmiş tangolar ile efsaneleşmiş isimlerdir. Bilinen en önemli tangoları ise; Mi Buenos Aires querido, Cuesta abajo, Amores de estudiante, Soledad, Volver, Por una cabeza ve El día que me quieras.

Uruguay tarafı ise, tangonun ilk olarak Gerardo Matos Rodriguez tarafından 1916 yılında bestelenen La Comparsita ile meşhur olduğunu, Palacio Salvo’nun olduğu yerdeki küçük barda ilk olarak çalınmaya başlanmış olduğunu ve tango müzesinin de ilk olarak burada doğduğunu söylüyorlar. Burada da tango milli dans gibi insanlar sokaklarda dans ediyor. Uruguay da geleneksel olarak mümkün olan her hafta sonu Uruguay şarabı eşliğinde mangal partileri ve tango vaz geçilmez alışkanlık.

Eski tüfek kuşaklar hatırlar, bütün evliliklerin ilk dansı La Comparsita tango ile başlardı. Her iki ülke de bu konuda kendi üstünlüklerinden taviz vermiyor, aralarına girmemek lazım. Bazen tartışma heyecanlanıyor. Kim yaratmışsa çok iyi olmuş, bu gün tango müziği de dansı da çok keyifle dinleniyor ve izleniyor.

**

Şehir merkezinde dolaşıyoruz, büyük meydanda gözünüze Türk bayrağı takıldı, Türkiye Büyükelçilik binası.  Çaldık kapıyı girdik, büyükelçi de yeni tayin olmuş, ayaküstü güzel sohbet ettik, ikram için ısrarcı oldular ama vakit yok, gemiyi kaçırmayalım.

**

Cruise, birkaç bin yolcu alabilen binden fazla mürettebatı olan yolcu gemisi. İçinde farklı standartlarda restoranları, konferans salonları, eğlence, kumar, havuz, dans, jimnastik salonları gibi her türlü aktivitenin yer aldığı bir ortam. Birkaç bin kişilik beş Yıldızlı yüzen otel gibi. Ayrıca yolculuk ve bulunduğumuz coğrafya hakkında aydınlatıcı bilgiler ve toplantılar olabiliyor.

Tam gün Atlantik Okyanusunda yol alıyoruz, sabah, Puerto Madryn ve sonrasında Antarktika bölgesine giriyoruz.

(Puerto Madryn, Arjantin Patagonya 2 gezi notlarında paylaşılmıştı)

**

İki tam gün deniz de yol aldıktan sonra gece yarısı Güney Amerikan’ın güneyinde Macellan boğazından girip Şili Patagonyasında bulunan Punta Arenas şehrine geliyoruz. Şili topraklarındayız ve burası 53 derece güney enlemde Şili’nin en güneyimdeki yerleşim yeri. Günler fark edilir şekilde uzamaya başladı.

Hava soğuk 80C derece ve rüzgârlı, kuru ayaz, hissedilen sıcaklık ölçülenden daha düşük.

Sabah erken hazırlıklılar başladı, koca gemi karaya yanaşamıyor, hem iskele çok uygun değil hem de rüzgâr kuvvetli esiyor.  “Tender boat, tenekenin büyük filikaları ile sahile çıkacağız. Tekneler suya indirildi, numaralar dağıtıldı, herkesin teknesi belli, sıralar tamam. Rüzgârın sesi gittikçe artıyor hazırlıklarını tamam, teknelere binip sahile, Şili’nin en güneyden şehri Punto Arenas gidiyoruz. Gidemiyoruz, anons, iki saat sonra fırtına bekleniyor, gidersek dönüşümüz de büyük sıkıntılar yaşanabilir diye, her şey iptal, hayal kırıklığı ama yapacak bir şey yok, doğa ile inatlaşılmaz, Denizlerin tanrısı Poseidon böyle uygun gördü, Punto Arenas’a gidemiyoruz.

Yola devam.  Macellan Boğazında gidiyoruz, hava giderek sertleşiyor, deniz köpürmeye başladı, dalgalar 5-10 metre yüksekliğinde, güvertede rüzgârdan yürünmüyor.  Her şey olması gerektiği gibi, Çöller Patagonnya’sındayız, buranın yaz mevsimindeyiz buraya göre her şey normal, kış mevsiminde buraları aklına bile getirme, hava nasıl olur düşünemiyorum. Biraz aklı olan kış mevsiminde buralarda olmaz.

Macellan Boğazını takip ederek, Pasifik Okyanusu’na çıkıyoruz, tekrar güneye yönelip, Beagle Boğazını takip ederek fiyortların arasından Arjantin Patagonya Bölgesine gidiyoruz. Arjantin topraklarında, dünyanın en güneyindeki yerleşim yeri Ushuaia’ya gidiyoruz, hava giderek sertleşiyor, umarım sürprizle karşılaşmayız.

Beagle boğazında fiyortlarda birbirinden farklı ve güzellikte onlarca buzul var.

Son birkaç yüz yılda buralara keşif amacıyla gelen 1000’den fazla gemi hava şartları nedeniyle batmış, ya da kaybolmuş. Birden bastıran fırtına, kuvvetli akıntılar buraları denizciler için çok tehlikeli bir durum yaratıyor. Haritaya bakıldığında görüleceği gibi, buralar Güney Amerika Ant Dağlarının su altında devamı gibi. Bu durum buralarda labirent gibi bir coğrafyanın olmasına sebep, olmuş. Bu denizleri çok iyi bilmeyenler için çok tehlikeli ve riskli olmalı, yeterli ekipmanınız yoksa buralara giren kesin denize çıkışı bulamaz kaybolur. Allahtan günümüzde navigasyon cihazları ile bu tehlikeli durum ortadan kaktı.

**

Sabaha karşı Arjantin Patagonya bölgesinde, dünyanın en güneyindeki şehir Ushuaia’ya geldik

(Ushuaia ile ilgi gezi notları Arjantin Patagonyası 2 gezi notlarında paylaşılmıştı.)

Buradan sonra Antarktika’ya hareket.

**

Antarktika;

Patagonya bölgesi bitiyor, bundan sonra daha da güneye Antarktika bölgesine gidiyoruz, hava biraz daha sertleşmeye başladı. Gemide, kabinlerdeki pencereler ilave olarak kalın paslanmaz sacdan kapaklarla korumaya alındı. Devamlı anons yapılıyor, ilerleyen saatlerde 10 -15 metre üzeri dalga ve fırtına var, dikkatli olun diye. Gece koca gemi sallanıyor, sabaha karşı dışarı çıkıp fotoğraf çekmek istedim. Sallantıdan zor yürünüyor, dışarı çıktım, rüzgâr, tipi inanılmaz, ayakta duramazsınız, güneş siyah bulutların arkasında, belli uzun süre görünmeyecek.

Bütün gün ve gece denizdeyiz. Tipi artmaya başladı, heyecan da artıyor, Dünyanın 5. büyük kıtası Antarktika’ya yaklaşmaya başladıkça denizde yüzen Aysbergler gözükmeye başladı.

60 derece enlem de güney kutup dairesine girdik yani tam olarak Antarktika’dayız. Göz alabildiğine buz ve buzul, kocaman aysbergler ortalarda yüzüyor.

Gece saat 23.00 Güneşin batışını çekiyorum, her taraf kızardı kırmızının muhteşem tonları. Yıldız fotoğrafı çekmek istiyordum, Saat 01:00 ortalık aydınlık, tam olarak karanlık olmayınca yıldızlar görünmüyor. Saat 02:00 ortalık aydınlık, güneşin battığı ufuk çizgisi hala sarı kırmızı tonlarında, saat 02:35 aydınlanma başladı, güneş yeniden yükseliyor, gece olmadı.   Yıldız fotoğrafı için kışın gelmek lazım. Ağustos ayı burada kış mevsimi, ancak o zamanlar da buralara ulaşmak pek mümkün olmaz.

**

Bütün gece yoldayız, sabah erken, giderek artan adet ve boyutlarda aysbergleri görüyoruz.  Hava çok soğuk ve rüzgârlı, yanımızda ne varsa hepsini kat kat giydik, eldiven de yeterli olmuyor, fotoğraf çekmek için parmaklarımı kontrol edemiyorum. Sıcaklık 20C derece, ancak kuru ayaz ve sert rüzgâr olunca hissedilen sıcaklık dondurucu oluyor. Burası dünyanın en dibi, muhteşem güzellik karşısında etkilenmemek mümkün değil, hipnotize olmuş gibiyim.

  1. enlemde Antarktika’nın kuzeyinde Antarktika Yarımadası’nın dibindeyiz, bundan sonrası özel izin gerekiyor, dünyanın en büyük buzul kıtası karşımızda.  Çevremizdeki yüz binlerce ton ağırlığında veya hacminde dağ gibi aysberglerle birlikteyiz, ilk gördüğümüz gibi büyük heyecan yapmıyoruz artık, alıştık. Sabah, çok büyük bir aysbergin arkasından doğan güneş ve hemen önümüzde beş balina ailesi ile birlikteyiz, bir süre beraber yol aldık, kuyruk selamıyla okyanusun derinliklerinde kayboldular.

Antarktika’nın kuzeyinde, Antarktika Yarımadası ile Walters Adasının arsından geçerek körfezin en dibine Paradise Bay, Cennet Körfezine kadar iniyoruz. Burası 68. enlem kuşağı, dünyanın güney kutup merkezine çok yakınız Tarifsiz güzellikler karşısında soğuk, kuru ayaz kimsenin umurunda değil. Antarktika hakkında bilgilendirme toplantısında, ” muhtemelen buraya bir daha gelmeyeceksiniz, fotoğraf makinalarınızı bir süreliğine bırakın, seyredin, dinleyin hissedin Antarktika’yı içinizde” demişlerdi. Öyle yaptım, daha önce yaşamadığım farklı bir şey, hava dondurucu soğuk ve ayaz, kalbin çarpıyor, bir tarafın üşürken bir tarafın sıcak, enteresan bir duygu.

**

Antarktika da onlarca çeşit kuş yaşar, ancak bunların arasında en özel olanı Albatros. Yetişkinlerde 4 metreye kadar dünyanın en büyük kanat açıklığı olan kuşu.  Kanatlarını sabitleyen omuz kilidi sayesinde, hava akımlarını kullanarak fazla kas enerjisi harcamadan denizden beslenerek, havada uyuyarak senelerce havada kalabilirler.

Dişi albatros kuşları senede sadece bir kere yumurtlarlar ve sadece yumurtlamak ve kuluçkaya yatmak için karaya çıkarlar. Hayatının ilk senelerini uzun bir süre tek başına geçiren albatros kuşları, erişkinliğe varana kadar yalnızdır. Kendisine uygun eşi bulduktan sonra ise ömrünün geri kalanını yalnızca eşiyle birlikte geçirir. Eşler birbirlerine son derece saygılı ve centilmendir. Saatlerce birbirlerine sevgi gösterilerinde bulunurlar. Dişi Albatros yumurtladıktan sonra eşler nöbetleşerek kuluçkaya yatarlar. Eşlerden birisi denizde iken diğeri yumurtanın üzerinde bir hafta kadar oturabilir. 80 günlük kuluçka devresinden sonra çıkan yavruyu 8-9 ay sindirilmiş besinleri gagasına kusarak beslerler.

**

Buraya araştırma veya akademik çalışmalar için gelip de burada aylarca kalan bilim insanları, araştırmacılar, ihtiyaçları olan, yiyecek, içecek, barınma, sağlık, pişirme ve ısınma gibi her şeyi yanlarında getirmek, giderken de artıkları, çöpleri, getirdikleri malzemeleri her şeyi geri götürmek durumundalar. Bu malzemelerin ve araştırmacıların buraya ulaşımı şartlara göre her zaman denizden değil havadan uçakla da olabiliyor. Zaten kıtanın ortalarına başka şekilde ulaşmak mümkün olamaz.

Antarktika için bilim adamlarını endişelendiren en önemli konulardan biri, milyonlarca yıl öncesinde buralar kara parçasıyken, buralarda yaşayan bakteri, virüs gibi canlıların binlerce metre kalınlığında buz tabakalarının içinde donmuş olarak bulunması ve küresel ısınma veya başka bir sebepten buzulların erimesi sonucunda insanlara bulaşırsa nasıl bir etki yaratacağı. Unutmayın Çin’de bir kişiden başlayan covid 19 virüsü aylar içinde bütün dünyaya etkiledi ve binlerce insan öldü. Allahtan virüs karakteri gereği mutasyona uğrayıp kontrol edilebilir hale geldi, gelmeseydi kim bilir neler olurdu?

**

Antarktika hakkında genel bilgilerden bahsedersek;

Antarktika, Güney Yarımkürenin en güneyinde ve içinde ülke bulunmayan tek kıtadır. Antarktika, 14,4 milyon km2 kare yüz ölçümü ile dünyanın 5. büyük kıtası. Avrupa 10.5 milyon km2 olduğu dikkate alınırsa, Avrupa’dan daha büyük, Afrika kıtasının yarısı büyüklüğündedir.

Yüzeyi, çöl olan kara parçası ortalama 2,500 km kalınlığında buz tabakası ile kapıdır. En kalın yeri 5 km kalınlığında, 2 milyon senedir hiç yağmurun yağmadığı, dünyanın en soğuk, en kurak, en rüzgârlı yeri. Burada hiç bir bitki yetişmiyor, buzdan başka su bulunmaz. Buraya gelen araştırmacılar, baştan sonra her şeylerini yanlarında getirmek durumundalar.

1840’yıllarında Yelkenlisiyle kıyılar boyunca yaklaşık 2.000 km yol alan Charles Wilkes, denizlerden oluşan Kuzey Kutbu’nun tersine, Güney Kutbu’nun olduğu yerde büyük bir kıta bulunduğunu kanıtlamıştır. Bu bölgenin içinde Güney Shetland, Güney Georgia gibi birkaç takımada da yer alır. Adı Yunanca, Antarktikos , “Arktika’nın karşısındaki” anlamındadır. Bu buz kütlesi 24 milyon km³’lik hacmi ile yeryüzündeki bütün buzların yüzde 92’sini oluşturur. Kıyılarından kopan 350–600 m kalınlığındaki buz parçaları günde 1–3 metre hızla ilerler ve birbiri üstüne yığılır. Bu tür yüzen yığınlardan biri olan Ross buz kütlesinin alanı 540.000 km² ile neredeyse Fransa büyüklüğündedir. Gelgit olayı ile kopan buz kütleleri yüzerek çevreye dağılır ve buzdağları arasında 20.000 km² büyüklüğe ulaşanlar olur.

Güney Kutbu’nda yeryüzünün en soğuk ve en fırtınalı iklimi egemendir. Fırtınalar estiğinde -70 °C’ye kadar düşebilir. Coğrafi Güney Kutbu noktasında bulunan ABD gözlem istasyonunda yapılmış ölçümlerde sıcaklığın yıllık ortalamasının -50 °C olduğu, en sıcak ayda ancak -29 °C’ye yükseldiği belirlenmiştir.

Antarktika’nın yerlisi ya da kalıcı nüfusu yoktur. Bilim insanları araştırma yapmaya gelir ve giderler. Bazı bilim üsleri mevsimlik olarak, bazıları hem kış hem yaz döneminde çalışır. Kıta üzerinde sayıları 1000’i aşmayan araştırmacılar bilim üslerinde ya da gemilerde kalırlar.

Gündönümlerinde yerkürenin 23.5 derecelik açı ile eğik olması sebebi ile kış mevsiminin yaşandığı Haziran ayında kutup dairesinin her noktasında bir gün 24 saatlik gece, yaz mevsiminin yaşandığı Aralık ayında ise bir gün 24 saatlik gündüz olarak yaşanır.

Antarktika’nın yasal durumu nedir diye bakarsak;

Ekolojik denge açısından oldukça zengin bir kıtadır.  Antarktika, 1959 yılında yapılan Antarktika anlaşmasına göre bağımsız bir bölge olarak belirlenmiştir ve buna göre hiçbir ülkeye ait değil ve buraya her ülkeden temsilci gelebilir.

Antarktika Antlaşması ya da Antarktik Antlaşma göre; yerli halkı olmayan enlem 60°’den daha güneyde bulunan kara ve buz sahanlıklar Antarktika olarak tanımlanır. Antlaşma, 1961’de devreye girmiş ve 53 ülke Antlaşmayı kabul etmiştir. Antlaşmaya göre, Antarktika bağımsız bölge olarak kabul edilir, her türlü bilimsel araştırmalar özgürce yapılır; kıtada askeri çalışmalar yasaktır. 2004’ten beri, Antarktika Antlaşma‘sının Yönetim Merkezi (Antarctic Treaty Secretariat) Arjantin, Buenos Aires ’de bulunur.

Antlaşma ilk olarak 1 Aralık 1959’da imzaya açıldı ve 23 Haziran 1961’de devreye girdi. Antlaşmayı ilk onaylayan Uluslararası Jeofizik katılımcıları olan, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Belçika, Birleşik Krallık, Fransa, Japonya, Norveç, Güney Afrika, Sovyetler Birliği, Şili ve Yeni Zelanda olmak üzere 12 ülkeydi.

Şu anda Antarktika ne amaçla kullanılıyor diye bakarsak; Bilimsel çalışmalar, turizm, film yapımcıları, zorlu keşif gezileri ve yelkencilik, kontrol edilemeyen kaçak balık avcılığı. Burada kalmanız için bunların dışında gününüzü dolduracak başka bir işiniz yoksa, buz, soğuk ve zor şartların dışında hiçbir şey yok.

Gün boyunca neredeyse uzanıp tutacak kadar yakınlaştığımız kıtadan yavaş yavaş ayrılıyoruz.

 

Sevgilerimle ,

Hayrettin Kağnıcı

Ocak 2024

www.hayrettinkağnici.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

error: iletişim : hayrettin@ozka.com