LAPLAND   (Kuzey Finlandiya)

 

Avrupa’nın kuzeyine, İskandinav ülkelerinden soğukların diyarı Finlandiya’ya gidiyoruz Vakitlice geldiğimiz için başkent ve ülkenin en büyük şehri Helsinki’yi tanıma turu. Caddeleri geniş, bakımlı, temiz bir yer. Şubat’ın başı, hava şansımıza bu mevsimde beklenmedik kadar güzel ve güneşli. Güzel dediysek -5 derece, ancak rutubet olmadığı için soğuk çok rahatsız etmiyor. Önce donmuş Baltık Denizi kıyısında karların içinde güzel bir kafe de, kahve iyi geldi. Finlandiya, Avrupa’nın en kuzeyinde İskandinavya bölgesinde toplam 5.5 milyon nüfuslu bir ülke, bizim ülkede neredeyse o kadar sığınmacı Suriyeli var! Çevre beyazlar içinde, alışveriş caddelerinde yerler kuru. Adamlar yolları alttan ısıtıyorlar, buzlanma olmasın, insanlar kayıp düşmesin rahat alışveriş yapsın diye. Fazla kovalamacanın olmadığı aceleye yer olmayan sakin yumuşak bir hayat. Hava çok erken karardığı için erken akşam yemeği, sonrası kahveler ve dinlenme zamanı. Gerçekten yumuşak güzel bir gece, fırsat bulanlar sokaklarda. Finlandiya, ilk ve orta eğitimin en başarılı olduğu yerlerden biri. Temel esas, özgüven, sorgulama, verimlilik, yenilik yaratma üzerine. Okullarda sağlıklı yaşam üzerine de eğitimler veriliyor. Böylesine zor bir coğrafyada, maden zenginliği olmayan bir ülke, kişi başı milli gelir 35.000 USD. Ciddi sayıda dünya markası olan sanayi üretimleri var.
Finlandiya toprakları 1917 yılına kadar Rusya sınırları içerisinde iken 1. Dünya savaşı sonrası dağılan Rusya da ki Çarlık rejiminin ardından, Almanya’nın desteklediği bağımsızlık yanlısı “beyazlar” ile Rusya’nın desteklediği, Rusya’ya bağlı kalmak isteyen “kızıllar” arasında başlayan ve altı ay süren savaş bağımsızlık yanlıların zaferi ile sonuçlanır. Kanlı geçen savaşta 35.000 kişi ölmüş ve bu günkü bağımsız Finlandiya’nın temelleri atılmış olur. Tarihlerindeki tek savaşlarıdır. Bugün bile uluslararası alanda Rusya ile karşı karşıya gelmek istemezler ve onların yanında yer alırlar, bu yüzden Nato üyesi olmamışlardır.
*
Dün hava gayet güzeldi, sabah kalktık, kar fırtınası ve yerler neredeyse 10 cm, kar. Önce güzel geldi ama sabah kuzey kutup dairesi içinde 66. enlemde Rovaniemi’ye uçacağız. Uçak kalkmaz ise sıkıntı büyük, bütün program biter. Burada hava raporu çok önemli herkes çok yakından takip ediyor ve programını ona göre yapıyor. Şimdilik iptal uçuş yok gibi ama 2-3 saat içinde her şey değişebilir. Kahvaltı sonrası yollardayız, havaalanına gidiyoruz. Tipi devam, hava sıcaklığı -15. Hayat devam ediyor en ufak bir duraksama bile yok. Burada yaşam böyle bir şey. Bir saatlik gecikme ile havalandık, Lapland’ın Finlandiya sınırları içerisinde kalan bölgenin merkezi 66.ıncı enlemde olan Rovaniemi ye vasıl olduk. Lapland, Finlandiya, İsveç ve Norveç’in kuzeyi, 66 derece kuzey kutup dairesinin (Arctic Circle) içerisinde bulunan bölgenin genel adı. Bölge, burada yaşayan Sami halkı Lap’lerin yaşadığı bölge anlamında Laponya diye de anılıyor. Önce hayvanat bahçesine bir gidelim, bakalım bölge hayvanlarını yakından görelim. Benim için en önemli olan kutup ayısı. Ayılara ilgim vardır, memlekette ortalarda insan kılığında dolaşanlar değil de kutup bölgesinde yaşayan kutup ayılarına. Kutup ayıları, aslında bütün ayıların müthiş bir biyolojik özellikleri vardır. Gerekli yiyecek olmadığı zamanlarda 6 aya kadar kış uykusuna yatarlar. Bu dönemlerde, metabolizma hızını minimum seviyeye indirip dışkıları dahil her şeyi tekrar iç dönüşüm (recycle) ile yaşam enerjisine dönüştürebiliyor. Yani sıfır atık ile uykuda yaşıyor. Bitmedi, uyku dönemlerinde doğum yapabilir yavrusunu emzirebilir. Bütün bunlar uyku halinde doğal yaşam döngüsünde gerçekleşir. Bakar mısınız sisteme. Sonunda yerlerini bulduk, iki sevimli yaratık karşılıklı oynaşıyorlar. Tabi uzaktan sevimli!
Otelimiz bu sene yeni açılmış iglo otel, tavan ve çevre duvarlar cam. Bütün gökyüzü ve çevre gözüküyor. Öyle hemen gir içeri yerleş olmuyor, birisi sistem hakkında bilgi veriyor. Sauna nasıl çalışır, aydınlatmalar, sıcak su falan. Sıcak su kullanmaya başladıktan 25 dakika sonra birden kesiliyor, ancak iki saat sonra tekrar. Bu sürede bütün işlerini bitiremezsen yandın. Dışarıda karlar altında -18 derece de sıcak jakuzi havuzu var, aslında yemek sonrası için niyetliyim. Daha önce İzlanda da böyle bir jakuzi sefası yaşamıştım, önce zor gibi geliyor ama harika bir şey, etraf karlar altında sen sıcak suyun içinde bıcı bıcı…. Haber geldi bu gece kutup ışıklarının görünme ihtimali yüksek, istersen buralarda dolaş kendin yakalamaya çalış, istersen tura katıl şehir dışında daha uygun bir yere profesyonel rehber eşliğinde git. Buraya gelme sebeplerimden biri de bu ışıkları görmek ve fotoğraflamak. Işıklar her gün gözükmeyebilir, bilgisayar programlardan takip ediyorsunuz, hangi bölgelerde görülebilme ihtimali varsa, sizde o bölgelere gidiyorsunuz. İki Singapurlu ve ben üç kişi gecenin köründe gidiyoruz. Rehber bu işi biliyor, zaten profesyonel fotoğrafçıymış. Harika.. Önce bir yöne gittik gözler havada, rehber, elinde telefona indirdiği programda sürekli kontrol ediyor, durduk ve aynen geri. Hayırdır, buraların bulutlanma ihtimali yüksekmiş, döndük, tam ters yöne gidiyoruz. Epey de gelmiştik hani. Herkes havaya bakıyor, arada bir durup iniyoruz dışarıda geniş gözlem. Evet sonunda bizim kızları fark ettik. Aslında fark etmek kolay değil. Müthiş bir doğa olayı, gökyüzünde dans eden renkli ışıklar. Hemen dışarı tripotlar, hazırlıklar, harika görüntüler. Acele etmeniz lazım, hemen kaybolabiliyor. Gece saat 11.00 ve hava -28 derece. Biz sağlam giyindik ama fotoğraf makinası üşüyor. Resmen kontrol dışı soğuktan kapandı çekim yapmıyor iyimi, makine dondu resmen. Gerçi epey çekmiştim, ama ilk defa bu kadar soğuk bir havada çekimdeyim güzel deneyim oldu. Neyse ki yedek makine ile devam ediyorum. Bizi getiren oğlan fotoğrafçı, durumu fark edince heyecanlanma bu soğukta bütün makinalarda donma görülür, arabada ortam sıcaklığında kendine gelir deyince biraz rahatladım doğrusu. Giderek görme sorunu başladı hayırlar olsun derken fark ettim ki gözlük canım buz tutmuş, dünyayı buzun arkasından görüyormuşum. Işık kayboldu, başka bir yere gidiyoruz, durduk ve gene kızların dansı, bize güzelliklerini gösteriyorlar. Başımda iki bere üst üste giymiştim, birisini çıkardım makinayı sardım, zor şartlarda paylaşmak gerekir, faydası oldu, bu sefer sorun yok. Gece yarısını geçtik, güzel ve verimli bir gece. Her gece görülebilen bir olay değil, yola çıkıp görememek de var. Dönüyoruz, zınk diye durduk, hepimiz dışarı, ne oluyor derken, “şu anda hava -35 derece, bunu hissedin”. Doğrusu ilk defa bu kadar soğuk ile tanıştım, hele Singapurlu vatandaşlar +10 derece de bile üşürler, burası onlara ölümcül terapi gibi gelmiştir.
Çok güzeldi gerçekten, değişik bir şey gökyüzünde hareket eden, parlayan, zayıflayan dans eden ışıklar.. gece onun etkisindeydim.
Buraya gelirken fenomen haline gelen kuzey ışıklarını görme hayali ile geldik. Aslında oluşması için birçok ihtimalin birlikte gerçekleşmesi lazım. Çok fazla detaya girmeden anlatmak gerekirse; Güneşteki patlamalar sonucu uzaya saçılan manyetik parçacıkların bazıları bir süre sonra dünyaya ulaşır. Dünyanın etrafında koruyucu bir kalkan görevi yapan manyetik alan, güneşten kopan yüklü parçacıklar ile etkileşime girdiklerinde bir reaksiyon meydana gelir. İşte bu reaksiyon sonucu kuzey ışıkları oluşur. Aurora atmosferin üst kısımlarında iyonosfer bölgesinde, genellikle 80-100 km yukarılarda meydana gelir. En yaygın olarak yeşil renk görülür. Sonrasında pembe, kırmızı ve daha ender olmak üzere sarı renkli aurora görebilirsiniz. Aslında mavi renkli de oluşur fakat en az görülenidir ve gökyüzü de mavi olduğundan seçilmesi de en zor olanıdır. Adını Şafak Tanrıçasından alan Aurora Borealis, dünyanın manyetik alan merkezi olan kutuplarda yoğunlaşır ve genellikle 60° ve 72° enlemler arasında kuzey ve güney yarım kürede görünür.
Aklım açık hava jakuzi sefasında ama bazen iki şey aynı anda olmuyor.
*
Bu sabah güneşli ama soğuk bir hava, soğuk dediysek -25 ler civarında. Bu zamanlarda genelde kar fırtınası olurmuş şansımız her şey keyifli geçiyor. Günün aydınlanması ile harika iglo evlerimizi ve çevredeki muhteşem doğayı fotoğrafladık, güzel kahvaltı ve çıktık yola. İlk durak, geniş bir düzlük, üzerinde açılan delikten balık avlama. Meğerse düzlük dediğimiz yer donmuş koca bir göl. Buz kalınlığı 30-40 cm. den kalın. Donmuş gölün üzerinde yürüyüş, balık avlama sonrası da şömine ateşinde harika bir ızgara somon. Güzel pişmiş, kurumamış.. Hemen yakınında buz otel. Bakalım nasıl oluyor buzdan otel. Adı da soğuk kendi de. Her taraf beyaz ve buz, çok keyifli gelmedi doğrusu. İçinde bar, restoran, genelde anı olarak evlenen veya sadece resim çektirmek için gelin ve damadın kullandığı küçük bir kilise ve odalar. Mart ayından itibaren eriyor bitiyor sonra tekrar kışın başında yeniden buzlardan inşa ediliyor. Gır gır bir durum, ama çok sevimli gelmedi, hafiften tımarhane gibi bir yer.
Buradan husky köpek çiftliğinde gidiyoruz.
Laponya da husky köpek ve ren geyik çiftlikleri bölge insanları Samiler tarafından işletiliyor, Husky köpeklerin çektiği kızaklar ile ormanların içinde dolaşacağız. Önce eğitim, kızak nedir nasıl kullanılır, dönüşler, fren, işaretler, köpekler nasıl kontrol edilecek gibi.. kızak sürmek isteyenler ayrıldı kızaklarının başına, diğerleri de yerlerine. Sıra halinde dizildik yola. Köpekler koşarak hep öndeki kızağı yakalamak istiyor, sürücü de öndeki ile aradaki mesafeyi kollamak muhafaza etmek durumunda. En öndeki kızak, grubun hızını belirliyor ve liderliğini yapıyor. Öyle atla kızaklara haydi gidiyoruz yeaaa olmuyor, İş ciddi bir iş. Her kızakta 5 köpek ve en öndeki alfa dişi. Hareket halinde iken çevremizde bütün gurubu takip eden kontrol eden kar motosikletli görevliler. Herkes lahana gibi kat kat giyinmiş olmasına rağmen, üstümüze ilave tulumlar giydik, yolda rüzgarı yiyince hissettiğiniz sıcaklık daha da azalıyor. Sıcaklık-27, hissedilen herhalde -40’lar falan. Bu sefer hem fotoğraf hem video çekiyorum, bir süre sonra ellerimi, parmaklarımı kontrol edemediğimi hissettim, deklanşöre basamıyorum, erken pes ettiler… Epey dolaştıktan sonra bir mola ve geri dönüş. Çok güzel, çok keyifli ancak soğuk ciddi bir hadise insanın kontrol mekanizmalar zayıflıyor. Doğanın gücünü bir kez daha hissediyorum. El ve ayaklar da soğuktan hafif uyuşmalar. Geldik eğitimin ikinci kısmına; toplandık salonda, köpeklerin eğitimleri, beslenmesi bakımları gibi konular. Hayvanlar ciddi ve zorlu eğitimden geçiyorlar, kızak köpeği olmak kolay iş değil. Her yıl günlerce süren büyük yarışlar yapılıyor, köpeklerin ve insanların dayanıklılığı üzerine, bitirmek büyük başarı. Hareketli günlerde her bir köpek 20.000 kalori almaları gerekiyormuş, et ve kuru mama olarak. İhtiyaç olan enerjiye bakar mısınız.
Güzel dolu bir gün, aslında soğuk insanın enerjisini de alıyor, istirahat zamanı. Bu işin en zor kısmı kat kat giyindiklerinizi soyunmak, soyunduklarımızdan iki kişi rahat giyinir.
*
Santa Claus köyüne geldik, hani bizim meşhur Noel Baba’nın köyü.
MS 300 lü yıllarda, Likya’nın en önemli şehirlerinden olan Patara da doğan, gençlik yıllarında çevresinde iyi niyetli ve yardım severliği ile bilinen Nicholaos, babası öldüğünde büyük bir servetin tek mirasçısı olmuş ve servetini yoksullara yardım için harcamaya karar vermiş. Bu sırada Patara’da önceleri çok zengin olan bir şahıs fakirleşmiş ve kızlarının çeyizini yapamayacak duruma gelmiş. Çaresizlikten kızlarını köle olarak satmayı bile düşündüğü bir anda, Nicholaos durumu fark ederek onlara yardım etmeye karar verir. Kendini belli etmemek ve aynı zamanda gururlarını kırmamak için kızların evinin bacasından bir kese altın bırakır. Sabah parayı bulan büyük kız çok sevinir ve kötü durumdan kurtulur. Daha sonra ortanca ve küçük kızın çeyiz paralarını da karşılamak isteyen Nicholaos, gene aynı şekilde bacadan bir kese altını atar. Fakir ve yoksullara yardım ettiği için kilise tarafından Aziz Nicholaos unvanını verilir. Artık yaşadığı dönemde örnek insan ve yardım severlik konusunda çok bilindiği için giderek efsaneleşmeye başlar. Yıllar süren efsane, 1930 yılında Coca Cola’nın dikkatini çeker ve bundan esinlenerek, tombul, kenarları beyaz kürklü kırmızı tulum giysili, beyaz sakallı, ren geyiği kızakları ile uçabilen Santa Claus imajını yaratır ve bunu uzun süre reklamlarında kullanır. Efsane devam eder, bizim bildiğimiz adı ile Noel Baba, çocukların kendisine yazdığı mektuplarda istedikleri hediyeleri toplar ve onları yılbaşı gecesi ren geyiklerinin çektiği uçan kızağı ile çocukların evlerinin bacasından atarmış. Hikaye böyle devam eder gider.. aslında bunun ile ilgili çok hikaye var, bu onlardan biri. 65 yaşında öldüğü kabul edilen aziz Nicholaos, yeni adı ile Santa Claus yani Noel Baba, Myralılar tarafından Antalya, Demre’de adına yaptırılan St. Nicholaos kilisesine gömülür daha sonra kemiklerinin İtalya ya kaçırıldığı söylenir.
Şimdi, ren geyikleri uçan kızak tasvirini Finlandiyalılar almış, buraya da Santa Claus diye köy inşa etmişler. Binanın önünde uzun kuyruk, vardır bir hikmeti diye girdik kuyruğa. Üst kat, sonunda bize sıra geldi, girdik koca cüsseli Santa Claus, yani Noel Baba haşmetli kıyafeti ile oturuyor, insanlar da yanına oturarak resim çektiriyorlar. Karşılıklı gülüşerek selam ve flaş, resim çekildi, toplam on saniye.. devam, sıradaki. İstedikleri paraya aynı kıyafeti yaptırabileceğimi düşündüm pass.. Adamlar fabrika gibi, bas bas paraları Santa’ya..
Hani canım memleketimde, hayatında kitap okumamış doğuştan eblek veya anlaşılır ifade ile gerzek vatandaşlarım, Noel Baba Hıristiyan olduğu için, Müslümanlığa karşıdır diye sağı solu talan edenler., ülen, adamın efsanesi bile 3, yüzyıl, Müslümanlık 7. yüzyıllarda doğmuş, a benim eksik montaj oğlum, üç yediden küçük, o zaman Müslümanlık yoktu. Noel Baba aslında dini figür bile değil.
*
Bugün ilk program, kar motosikletleri ile ormanlık bölgede gezinti. Hava düne göre daha iyi, yani -17 derce ve güneşli. Gerçekten böyle havalara denk gelmek biraz şans, tipi ve rüzgarlı da olabilirdi. Önce hazırlık, çorabınızdan botunuza, kar maskenizden eldiveninize kaskınıza kadar, böyle işlerde kullanmak için özel tulum dahil her şeyi size veriyorlar ve bunları giymek zorundasınız. Giyinip kuşandık, şimdi motor kullanma eğitimi. Sürücü ehliyetiniz olmalı, bazı hastalıklar (epilepsi gibi..)olmadığı, alkol uyuşturucu almadığınıza dair belgeyi imzalayıp sigorta işlemlerini de yapınca temel eğitim başlıyor. Gözünüz korkmasın bütün bunlar tek form ile tamamlanıyor. Şimdi, gaz, fren, sağa, sola dönüşler falan genelde bildik şeyler ama adamlar her şeyi detaylı anlatıyorlar. Tek sıra halinde çıktık yola, arada bir eldivenleri çıkartıp fotoğraf çekiyorum 60 saniye sonra ellimi hissetmiyorum. Rüzgara karşı olunca, hissedilen soğuk herhalde -50 nin altındadır. Eldivenle çekmeye çalışıyorum artık ne olursa. Aslında keyifli gezinti. Çevre manzara inanılmaz muhteşem, Ağaçların dalları tepeleme kar, beyazın asaleti, çirkinlikleri kapatan güzelliği ve doğanın ihtişamı. Kutsal doğanın önünde bir kez daha saygı ile eğiliyorum. Bunca kıyafette rağmen soğuğu hissediyorsunuz. Grup lideri konvoyu durdurup arada bir herkesi kontrol ediyor, düşüp kalan, sorun yaşayan var mı. Şimdilik her şey yolunda. Büyük çadırın önünde mola, durduk. Böyle daha iyi rüzgarın etkisi bitince sanki hissettiğimiz sıcaklık normale döndü. Normal dediysek -25 lerden bahsediyoruz. Ren geyiği çiftliğindeyiz. Bu hayvanları sığır boyutlarında bilirdim ama dana ölçülerinde hayvanlar. Bu sefer de ren geyiklerinin çektikleri kızaklarla dolaşıyoruz, bu hafiften dinlenme molası gibi. Tabi ki önceden hayvanı nasıl yönlendireceğinize dair temel bilgiler falan. Gezinti tamamlanınca çadır içinde ateşin etrafında orman meyvelerinden yapılmış sıcak çay. Çok iyi geldi. Laponya hakkında ve buralarda yaşayan bölge halkı Sami’ler hakkında bilgi ve şaman davulu ile küçük tiyatral sunu. Aslında Lapland, Samilerin yaşadıkları bölge olarak bilinir. Peki Samiler kim?
Şimdi kendinizi koltuklarınıza bağlayın, sıkı durun, hem de çok sıkı. Muhtemelen daha önce duymadığınız antropolojik hikaye başlıyor; Bazı kayıtlarda Türk soyundan olduğu belirtilen ve Orta Asya’dan göçerek buralara kadar gelen Samiler, bu bölgeye yerleşerek hayatlarını ren geyiği ve husky köpek yetiştiriciliği, balıkçılık, bölgeye uygun işler yaparak sürdürürler. Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın kuzeyi (Lapland) ile Rusya’nın Kola Yarımadası’a kadar olan bölgede yaşayan Samiler, Avrupa’nın en kuzeyinde İskandinavya’nın tek yerli halkı olarak kabul ediliyor. Zaman içerisinde geleneksel kıyafetleri çok renkli olduğu için bunlara “yamalı elbise” anlamına gelen “lap”, “Lapp’, “Lapon”’, denmeye başlamışlar. Hafiften aşağılanma şeklinde olan bu isimlendirmeden çok hoşlanmasalar da yaşadıkları bölge Laponya olarak adlandırılmış. İsveç, Norveç, Finlandiya ve Rusya kendi ulusal sınırlarını belirledikten sonra Samiler, sınırları içinde kaldıkları ülkenin kültürüne ve diline adapte olmak zorunda kalırlar. Gerçek dinleri Şaman ve lisanları Ural- Altay kökenli olan Samiler, kutup dairesi içinde kalan 66. enlemde yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. Aslında zor ve biraz da ilkel koşullarda bir yaşam şekli. 17. yüzyıldan itibaren Norveç ve İsveç krallıkları tarafından asimile edilmeye başlanırlar. Şaman geçmişlerini bırakarak Hristiyanlığı seçmeye zorlanır, dillerini konuşmaları sosyal alışkanlıkları yasaklanır. 1920 den 1980 lere kadar 13 yaş üstü 63.000 genç kız ve kadınların zorla yumurtalıkları bağlanmak suretiyle kısırlaştırılıp biyolojik soykırıma tabi tutulur, okulları kapatılır, kendi lisanlarını konuşmaları yasaklanır. Yani artık o bölgede esmer hafif çekik gözlü Asyalı görümünde olan Samiler yerine sarışın mavi gözlü kültürlerini kaybetmiş yeni bir ırk oluşmuş, Sami dilini yetkin ve akademik düzeyde bilen kalmamıştır. Toprakları İsveç, Norveç, Finlandiya ve Rusya arasında paylaşılan Samilerin, dil, kültür, din ve gelenekleri yasaklanmış kimlikleri kaybolmaya başlamıştır. Asimilasyona tabi tutulan Samiler sayıları azalsa da, tüm baskı ve saldırılara karşın varlıklarını sürdürmeyi başarırlar. 1983 de Samilerle ilgili olarak kurulan bir komisyon, Samilere, 1989 da tamamladığı raporunda bazı siyasi, ekonomik etnik ve anayasal haklar verilmesini, Sami dilinin pozisyonunun güçlendirilmesini önermiş ancak İsveç, yürüttüğü bir program ile kendi bölgesinde ari ırk yaratmayı hedeflediği için bunların hiçbirini kabul etmemiştir. Sadece göstermelik olarak “Sameting” denilen Samilerin kendi temsilcilerini seçme hakkı verilmiş buna da demokratik hak denmiştir. Ari ırkı koruma teorilerine uygun olarak Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya tarafından zorla göçe zorlanmış, Samilere ait topraklara el konulmuş, yeniden toprak satın almaları yasaklanmıştır. Zorlaşan yaşam şartları sonunda 100 binleri geçen nüfus, bugün 10 binlere kadar düşmüştür. İsveç, Norveç’le birlikte azınlıklara uyguladıkları şiddet nedeniyle, adı “20. Yüzyıl’ın soykırım uygulayan ülkeleri” arasına girmiştir. 1986 yılında İsveç’in Åre ilinde toplanan Sami Konferansı, güneş, ateş, su ve bitkileri sembolize eden sarı, kırmızı, mavi ve yeşil renklerindeki bayrağı Samilerin ortak bayrağı olarak kabul etmiş. 1992 yılında Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de toplanan Sami Parlamentosu da, 6 Şubat’ı Samilerin ulusal günü olarak kabul etmiş ve her yıl kutlamalar yapmayı kararlaştırmıştır.
Çok kısa hikaye bu; hani Ermeni soykırımında tarihi araştırmadan bilmeden bize ders vermek isteyen, dünya demokrasi ve insan haklarının büyük! temsilcileri, dünyaya örnek adamlara Nobel ödülü verenler. Kendi ellerinin kanlı olduğunu görmez, yaptıklarını unuturlar. Hele İngiliz ve Fransızların sömürgelerinde yaptıklarını okusanız, aynı gezegende yaşamaktan utanırsınız. Sonuç olarak, sesiniz ne kadar güçlü ise, ülke olarak ne kadar güçlü iseniz o kadar haklısınız. Ne kadar kuvvetli iseniz o kadar her şeyi yapma hakkınız vardır. İşte bu günkü dünya hali. Mahallenin kabadayısı da öyle değil mi, zorla haraç alır güçlüdür kimse ses çıkaramaz. Demokrasi denen şey böyle bir şey.
Burada, birkaç yöre insanı Sami ile tanışıp sohbet etmek istedim ancak çok debelendiğim halde böyle bir fırsat bulamadım. Bugün bölgenin en kuzeyinde 70. derece enlemlerde küçük guruplar halinde yaşıyorlar.
Dönelim mevzumuza.. epey ısındık kendimize geldik, haydi motorlara yola devam. Her taraf inanılmaz manzara, doyamıyorsunuz bakmaya. Acımasız soğuk, bu güzelliğin acı biber kıvamında baharatı gibi.. belki de işin lezzeti bu.
Santa Claus’u son defa dolaşıp, yarın sabah uçağı ile vatana dönüş.
Kutup bölgesi, yaşamanın zorluk derecesinin tavan yaptığı yerlerden biri. Sadece soyunup giyinmek bile büyük olay. Kışın doğmayan, yazın batmayan güneş ile yaşayarak insanın doğal ayarlarda kalması çok zor. Doğa ile bitmeyen mücadele insanları alkole yaklaştırıyor. Koruyucu alkol yasalarına rağmen yüksek oranda alkolik insanlar ve aileler var. Finlandiya, sosyal bir devlet her şartlarda vatandaşına sahip çıkıp her anlam da destek veriyor. Gene de bunalımda olan insanların sayısı ciddi boyutta. Dünyadaki en yüksek oranda intihar olaylarının yaşandığı yer. Bütün bunlara rağmen dünyadaki insan haklarının en değerli, kadınların hak ve adalet konusunda çok kuvvetli olduğu her konuda medeni ve gelişmiş bir ülke.
Dönüş ve kendi hayatımıza kaldığımız yerden devam, gene de “ille de vatanım”

Sevgilerimle
Şubat 2018

Hayrettin Kağnıcı
www.hayrettinkagnici.com

error: iletişim : [email protected]