Gana

İstanbul’un soğuğundan kaçalım dedik ve soluğu Gana da aldık. Baş şehir Accra da gece yarısı sıcaklık 28 derece. Al sana sıcak. Geniş güzel havaalanı ama en önemlisi gecenin geç vakti gayet güzel canlı müzik, herkes durduğu yerde oynuyor, çalışanlar bile kıpır kıpır, yorgunluk bitti..
Tarihi çok eskilere dayanan topraklarda çok derin bir kültür ve farklı doğal güzelliklere sahip, Afrika’nın batısında Atlas Okyanusu sahilinde dikdörtgen şeklinde 238.5 km² yüzölçümü ve 25.7 milyon nüfusu olan Batı Afrika’nın altın çocuğu Gana.
**
Accra da şehir gezintisi, merkez de yollar caddeler gayet düzgün, trafik Işıkları bile var ancak çok uyuduğu söylenemez, hafiften şehir mobilyası görünümünde. Bugün program, Kumasi şehrinde cenaze merasimine katılacağız, yolumuz epey uzun akşama doğru varabiliriz. Cenaze demişken yolda bir tabut imalatçısını ziyaret edelim ön hazırlık olsun dedik.. Hayalin nedir, ne olmak istedin de olamadın, hiç olmaz ise ölünce bari hayalin gerçekleşsin. Pilot mu olamadın, vasiyet et ölünce uçak şeklinde tabut ile gömsünler, araba yarışçısı mı olamadın, iste Ferrari araba şeklinde tabut ile gömsünler hiç olmaz ise öbür tarafta hayalin gerçekleşsin, havanı orada atarsın.. Ne istersen hangi düzen ve şekilde tabut ile gömülmek istersen vasiyetini yaz parasını da öde gerisine Karışma. Cennete uçakla veya Ferrari ile gidersin. Al sana ölmüş bile olsan hayallerin gerçekleşti..
James Town’a geldik. Burası şehrin en yoksul, en sıkıntılı, suç oranının en fazla olduğu yeri. Buraya girdin mi çıkmak zor. Bizde zaten mahallenin girişinde hafifçe tepelik bir yerden fotoğraflar çekiyoruz. Yaklaşanlar, yan bakanlar falan neyse sorunsuz ayrılıyoruz buradan. Buranın en önemli özelliği Gana’nın bağımsızlık hareketinin, ilk başlangıç yeri olması. Mücadelenin başlangıç yeri yani özgürlük kıvılcımının ilk çaktığı, kanın ilk döküldüğü yer.
Öğlen yemeği sonrası yola devam, hoplaya zıplaya kuzeye doğru gidiyoruz. Hava hafiften bulutlandı, yağmur yağacak sanki derken gök delindi inanılmaz sağanak, her yeri seller götürüyor. Araba hafiften yağ yakıyor biraz eski eser kategorisinde ama içeriye sızıntı yok. Valizler arabanın üstünde port bagajda üstleri kapalı durumda. Valizler ıslanmaz, içlerine yağmur girmez, yok canım bir şey olmaz derken gümbürtü koptu, valizlerden biri havalandı uçuyor…yollar da ciddi seller valiz yerde hafiften sularda sürükleniyor, neyse ki başka bir arabanın altında parçalanmadan kurtarabildik. Bu yağmurda valizlerin yeniden yerleşmesi ve yola devam. Bir taraftan deli yağmur, bir taraftan kuralları olmayan trafik derken motordan duman çıkmaya başladı, araba bir süre tekleme durumundan sonra ve motor stop. Bugünün en önemli ziyareti bir cenaze merasimine katılmak idi, şimdi sular seller içinde can derdine düştük, maceranın en dibindeyiz. Yapacak bir şey yok, Allahtan rehber becerikli oğlan, oradan bir minibüs ile yola devam ve nihayet cenaze merasimine sona doğru da olsa yetişebildik.
Kolonyal ülkeler sömürge döneminde, bulundukları yeri ekonomik ve siyasi olarak kontrol altına almalarını yanı sıra ciddi misyonerlik çalışmaları da yapmışlardır ve kendi dinlerini burada etkili hale getirmişlerdir. Bu süreç içinde ve daha sonra buralardan ayrıldıktan sonra toplumlar eski geleneksel kültür ve alışkanlıklarını devam ettirmişlerdir.
Gana da konuşulan 70 farklı lisan var. İngilizce ve Twi resmi lisanlar. Ülke % 59 Hristiyan % 30 Müslüman kalanı da wodoo ve diğer dinlerden oluşuyor.
Afrika da birçok yerde, insanlar Hristiyan, Müslüman veya başka bir dinin mensubu olabilir ancak çoğu dinlerinin yanı sıra Amenizm ve Wodoozim’e de inanırlar. Ataların ruhlarına ve diğer ruhlara inanmak çok önemli. Canlı cansız her şeyin ruhu vardır ve bunlar insanları olumlu veya olumsuz yönde etkiler, ayrıca doğanın yarattığı ve var olan güçlere inanmak onlara saygı duymak gerekir şeklinde kısaca açıklanabilir.
Cenazenin toprağa gömüldükten belli bir süre sonra ruhun bedenden ayrılıp gökyüzünde diğer ruhlar ile buluşması gerekir. Ruh ancak bu şekilde huzura erişebilir. İşte ruhun gökyüzünde diğer ruhlar ile buluşmasının törensel olarak kutlanması gerekir. İşte böyle bir cenaze törenindeyiz.
İnanca göre, insanlar öldükten belli bir süre sonra ruh bedenden ayrılıp göğe yükselir ve orada diğer atalarının ruhları ile buluşur. Bu buluşma ölümden belli olmayan bir süre sonra gerçekleşir, bazen de olmayabilir. İşte bu buluşma Bokonun denilen inisiye olmuş yani ruhani olarak yetkin kişiler tarafından tespit edilir. Buluşma gerçekleştiği anda yetkili din adamları tarafından cenaze sahibine bildirilir. İşte en güzel haber, bundan sonra imkanlara göre yapılan ruhun ataları ile buluşmasını kutlama günleri. Birkaç günde sürebilir bu şarkılı danslı eğlenceli günler. Büyük bir alanda bir taraf da sadece kırmızı giysili insanlar, bunlar cenazenin yakın akrabaları, diğer tarafta sadece siyah giysili insanlar bunlar yakın arkadaşları, birde hem siyah hem kırmızı giysili olanlar var bunlarda hem akraba hem arkadaş gibi olanlar. Çılgın müzik eşliğinde danslar, kutluyoruz meftanın ruhunun diğerleri ile buluşmasını, eller havada bizde dansa katılıyoruz. Şayet bu buluşma gecikirse kurbanlar keserek buluşma sağlanabiliyor. Tabi ki bütün bu işler ciddi paralar.
Büyük itibar gören birkaç kişi var, oturmaları, yürüyüşleri farklı etrafında insanlar gölge olsun diye şemsiye tutuyorlar, belli ki büyük abi! Öğrendik halen mevcut olan Ashanti krallığına bağlı bölge krallarından. Burada kabile şefleri falan herkes kral olarak anılıyor.
Ölümden sonra şayet ölenin günahları fazla ise bu buluşma gerçekleşmeyebilir. Bu durumda ruh bir süre sonra ormana iner ve başı boş olarak dolaşır, diğer kötü ruhlar ile birlikte insanlara kötülük için uğraşır. Birçok toplumda olan bir gelenek vardır ve bizde çok yaparız, hani tahtaya üç kez vurup “Allah saklasın” veya “kötülerden uzak olsun” gibi şeyler söyleriz ya işte bu davranışın geldiği yer, kötü ruhlardan korunma. Geçmiş dönemlerde insanlar ormandan geçerken kötü ruhları uzaklaştırmak onlardan korunmak için ağaçlara üç kez vururlarmış. Bu Türklerin eski inancı olan Şamanlarda da çok yapılırdı bize de oradan gelmiştir.
Bu törenler genelde cumartesi günleri tercih ediliyor, katılımın fazla olması açısından.
Buralar geçmişte Ashanti Krallığına ait olan yerler. Bu nedenle ölen kişilerin ruhları bu Krallık dönemindeki ruhlar ile de buluştukları için bu bölgedeki merasimle Ashanti cenaze törenleri deniyor.
Şimdi sıra bozulan araçtaki gelecek valizler de.. neyse sonunda içi dışı ıslanmış da olsa kavuştuk…

**
Batı Afrika’nın en büyük açık pazarı olan Kajetta Markete gidiyoruz. Gerçekten çok büyük bir alana kurulmuş labirent gibi daracık sokaklar, her şeyin satıldığı karmakarışık bir daimi pazar yeri. Bilmeyen birisi içerde kaybolur. Baktık gezdik fikrimiz oldu tamamdır.
Kuzeye doğru çıkıyoruz, Kumasi şehrinde Ashanti kral sarayına gidiyoruz. Kuzeye doğru çıktıkça etrafta camiler gözükmeye başladı, belli ki bu bölgelerde Müslüman nüfus diğer yerlere göre daha fazla.
Ashanti krallığı 16. yüzyıldan itibaren Fildişi Sahili Cumhuriyeti, Gana, Togo ve Benin ülke topraklarını kapsayan geniş bir alanda hükümranlık yapmış birçok savaşlar vermiş, bağımsızlık mücadelelerine imza atmış krallık. Bugün siyasi ve politik gücü olmasa da gene aynı bölgelerde varlığını sürdürmektedir. Bölgede her biri farklı bölgeleri temsil kendi ve içindeki hiyerarşik düzene bağlı olan 200 krallık yani kabile var. Her kral sisteme bağlı olarak bir üst krala bağlı ve son olarak hepsinin en başında en büyük kral var o da Gana da yaşıyor. Her 42 günde bir tören yapılıyor ve uygun olan en üst rütbedeki kral da bu törene başkanlık ediyor. Bu dört ülke halkı krallık sistemine saygı duyuyor. Politik ve siyasi bir davranışı olmayan sembolik krallık sistemi gibi gözükse de ciddi bir güç aslında. Bu seçimlere de yansıyordur.
Ashanti krallığı aslında anaerkil bir yapı. Kralın birden fazla eşi olabilir, ancak Kraliçe daima kralın kardeşidir ve kararları birlikte verirler. Kral ölünce, yerine kız kardeşinin büyük oğlu geçer. Afrika ile Ortadoğu ülkeleri arasında kadının yerine bakıldığında büyük fark var. Afrika da kadın, Ortadoğu’ya göre daha güçlü ve her zaman yeri var.
Kralın sarayının gidiyoruz. Saray denildiğine bakmayın mütevazi bir yer. İçinde geçmiş krallara ait belgeler, heykelleri, eşyalar, yaşam ile ilgili bir sürü objeler.
Buradan periyodik dönemlerde yapılan kraliyet festivaline gidiyoruz. Açık bir alan da en rütbeli kral ve Kraliçe baş köşede oturuyor, birileri başlarının üzerinde açılmış geniş bir şemsiye tutuyor, belli ki makam ifadesi yani kral bu. Kral ve kraliçenin yan taraflarında dizilmiş diğer bölge kral ve Kraliçeler. Salonda çoğunluk turist, demek ki bu hafiften turistik bir gösteri. Krala yakın bir yere yerleştim kralın fotoğrafını çekiyorum, poz verir gibi haller, hoşuma gitti. Sonra davul ritim eşliğinde dans gösterisi.
Yolumuz uzun, hava kararmadan Techiman şehrine ulaşmamız gerekir, buralarda hava da yağmur kokusu var birden değişebiliyor tekrar aynı macera yı yaşamayalım.
Yolda sürpriz bir düğüne rast geldik, izin alarak daldık orta yere. Gelin damat ortalık yerde sandalye üzerinde oturuyor, insanlar destek amaçlı hediyeler veriyor. Bu hediyeler arasında şişe su, koka kola, yiyecekler gibi şeyler de var. Bunların sembolik olarak anlamı var, mesela su uzun ömür, kola güzel hayat gibi. Öğrendik sonradan bunları paraya çevirebiliyormuş, az da olsa bütçeye katkı. Önce gelin damat sonra da herkes eller havaya çılgın müzik ve dans. Herkes neşeli…
Yola çıkmak lazım hava karamaya başladı yollarda sorun yaşamayalım. Otele girdik gümbürtü koptu, gök gürültüsü şimşekler derken deli yağmur.
**
Kuzey doğuya doğru tırmanmaya devam. Buralar Ashanti krallığının sınır bölgeleri buradan sonra Dagonba Krallığına ait bölgedeyiz. Buralarda da yaklaşık 100 kral var. Kral burada kabile reisi, bizdeki aşiret reisleri gibi. Ancak yöresel güç bu kabile reislerinde yani krallarda.
Brong Afo bölgesinde ana yoldan ayrılıp ormanlık bölgeye geliyoruz. Burası dünyada Monas ve Colobus maymun cinslerinin en yoğun olduğu yer. Kutsal olduğuna inanılan yüz binden fazla maymun yaşıyor. Hikaye şöyle,; çook eskilerde bir gün bir avcı her zaman ki gibi maymun avlamak için ormana gider ancak karşısına ellerinde içi kıymetli taş dolu kaseler olan maymunlar çıkar. Avcı hemen bu kaseleri alır köyüne döner ancak maymunlar adamın peşini bırakmazlar ve rahatsız etmeye başlarlar.. Adam sonunda kahine gider ve durumu anlatır ve kahin bu maymunların kendi atalarının ruhlarını taşıdığını, kutsal olduklarını ve rahatsız edilmemeleri gerektiğini söyler. Bu olay çevrede hemen duyulur ve bu maymunların kutsal olduğu kabul edilir bundan sonra da bu maymunlar avlanmaz ve saygı duyulur. O kadar saygı duyulur ki ölen maymunlar için “maymun mezarlığı” bile yaparlar.
Tanrım, kim akıllı kim deli, neye inanalım, cennete giden yol bu mu yoksa..
Hikayenin kısa özeti bu, maymunların büyük şansı o dönemde böyle bir kahin olması. Bizde bu maymunları gördük besledik hatta ilgi bile gösterdik. Zaten hepsi neredeyse tepemizde. Buradan bize de bir sevap çıkar diye düşünüyorum!
.Volta Nehri burası için çok önemli, Gana topraklarının en verimli yerleri nehir havzaları.
Afrika kültüründe acıya dayanıklı olduğunu gösterdiğin zaman kabile içinde birey olma hakkını kazanırsın. Aksi halde gruptan dışlanırsın, evlenme gibi sosyal olaylarda yerin yoktur Büyük acılara dayanmak kişiyi öne çıkartır. Kadınlar için de benzer durum. Halen Afrika’nın birçok yerinde kadınlar a halen sünnet uygulaması yapılır. Bayıltmadan uyuşturmadan yapılan bu acıya dayanması gerekir. Sünnet olmasının başka bir sebebi ise, cinsel beraberlik sadece çocuk doğurmak içindir zevk olmamalı. Erkekler de benzer şekilde yirmili yaşlarda bayıltmadan ayakta sünnet yapılır. Hiçbir şekilde acı olduğunu beli etmemeli, göz yaşı olmamalı.
İşte Afrika da hayat böyle bir şey…
Afrika kültüründe bütün inançlar ve tabular yaşadığın coğrafya ya göre şekillenir. Doğanın gücü ve doğal olaylar önemlidir. Batı Afrika da çocuklar hangi gün doğmuş ise o günün ismini alır ve o günü tarifleyen karakter sahibi olduğuna inanılır. Mesela, cuma günü doğanlar akıllı, ileri görüşlü olur ve liderlik özellikleri vardır ve de hepsinin isimleri aynıdır. Salı günü doğanların isimleri Kamron olur, güvenli sağlam karakterli yapıcı, açık fikirli liderlik özellikleri olurmuş. Ben de salı günü doğmuşum! Krallar ve şefler genelde cuma ve salı günü doğanlar arasından seçilir. Pazartesi doğanlar tüccar, çarşamba doğanlar daha savaşçı gibi.. Yani doğduğun gün ne mal olacağın belli oluyor.
Nijerya kökenli Fundi kabilesini ziyaret ediyoruz. Geçmişte u bölgeye gelmişler, şartlara ve mevsime göre yer değiştiren göçebe hayatı olan bir kabile. Şartlara ve yaşama bakıldığında ne söylemek lazım bilemedim. Hem zor hem kötü koşullar, insanlık açısından var ile yok arası bir şey. Kabile ziyaretleri, öyle elini kolunu sallayarak süprizzz biz geldik! şeklinde olmuyor. Önce haber veriyorsun, kabile şefi ile anlaşıyorsun ne amaçlı olduğunu anlatıp pazarlık sonucu bir ödeme yaptıktan sonra kabilenin içine girebiliyorsun. Güzel fotoğraflar yakaladım, kadınlar önce ürkek gibi ama sonra hepsi açıldı. Bazıları işin keyfini çıkartıyor, bazıları kendi havasında seni takmıyor bile ama bazı genç kadınların gözlerinden kin ve isyan çığlıkları fışkırıyor bu hayata karşı.
1.5 milyon nüfuslu Tamale şehrine geldik. Burası, Gana da Müslümanların en yoğun olduğu yer. Belli, büyüklü küçüklü çok cami var. Gana’nın en büyük camisi de burada.
**
Sabah Tamale’yi biraz gezelim bakalım din kardeşlerin durumu nedir? Durumları diğer din kardeşlerden farklı değil, zor hayatlar, sefalet ve yoksulluk. Açık hava pazarına gidiyoruz, neler var diye, doğrusu fazla bir şey yok..
Afrika kendi içinde çok farklı kültürleri yaşayan bir kıta. Bu kültür ve töreleri doğru anlayamazsanız Afrika’yı tanıyamazsınız.
Afrikalı olmak, yavaş olmak, kafayı bir şeye takmamak, karnın doyunca bir daha acıkmayacağını zannetmektir. Kendi dünyasında mutlu olmak demektir. Küçük barakasının önünde eski radyosundan çıkan parazitli müzik eşliğinde tek başına kendisi için kendi ruhu için dans etmek demektir. Burada yavaş düşünüp, yavaş yaşamak zamana fazla bağımlı olmamaktır. Burada hayat “African time”, Afrika zamanı ile belirlenir.
Bir toplumu veya insanları anlamak için onların penceresinden bakmak empati yapmak gerekir. Yani Afrika da Afrikalı gibi düşünüp hayata onun gözünden bakmayı becerirsen birçok şeyi daha iyi anlarsın.
Wodoo inancı özellikle batı Afrika çok yaygın İnsanlar Hristiyanlık veya Müslümanlık gibi dinler ile birlikte Wodoo’ya da inanırlar. Wodoozim de ruhlara ve onların varlığına inanmak esastır. Wodoo inancına göre “bokonon” adı verilen seçilmiş yetkin kişiler (inisiye olmuş) ruhlar ile sizin adınıza iletişime geçen, ruhlardan size mesajlar veren, geleceğiniz hakkında yorumlar yapabilen kişilerdir. Dodala” adı verilen yetkin kişiler, otlardan yaptığı özel karışım ile veya yapılan tütsü gibi işler ile hastalara şifa konusunda yardımcı olurlar. Bir de büyü yapma konusu var. Genelde dilekler, iyilik adına yapılan büyü ve tılsımlar, bunlar da gene bu konuda yetkin kişiler tarafından yapılır. Kara büyü yani kötülük için yapılan büyüler ise toplum tarafından kabul edilmese de yapanlar var. Kara büyü yapanlar yani cadıların yaşadıkları köyler var,
Gnani köyüne gidiyoruz, cadıların yaşadığı köy. Haber yollandı, bilgi verildi köyün şefi, yani kral gelsinler buyurmuşlar. Kara büyücülerin arasına gidiyoruz, bakalım işin sonu nereye varacak. Belki bizde bu işi öğreniriz, işte o zaman yandı kötüler. Yan yana iki köy, girişte bizi Muhammet karşıladı, bitişik köy de Sünni Müslüman’ım diye kendini tanıttı. Gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra cadıların olduğu köye doğru yürüyoruz. Köyün girişinde durduk tekrar şefe haber verildi, burada fotoğraf çekmek kesin yasak, bekliyoruz, “gelsinler” bilgisi üzerine yürüdük, köyü ileri gelen 8-10 kişi çardak altında yayılmış vaziyette yarı yayılma pozisyonunda, Kral da hafif yatar vaziyette bizi karşıladılar. Hiçbirinde hafif pozisyon değişikliği bile olmadı yani çok takmış bi durumda değiller.
Selamladık merhaba falan kimse kıçını kaldırmıyor, ses veren de yok. Muhammet bizi oturttu kralın karşısına anlatıyor, cadılar ile konuşmak istediğimizi, fotoğraf çekmek, köyde dolaşmak falan. Adam neredeyse hiç konuşmuyor, bizde sempatik olma çabalarındayız. İlk soru, nedir bu cadılık nasıl oluyor? Herkes da hafiften bir cadılık var mıdır? Cadılık, kötülük yapan kara büyü yapana deniyor. Herhangi biri köyünde bir cadılık, yani birisine kötülük yaparsa o köyde linç edilebilir veya köyden kovulur. İşte bu kurası köyünden kovulmuş cadıların sürgün yeri. Böyle bir durumda, buraya getirilir veya kaçarak buraya sığınırlar. Kral onları karşılar gerçek büyücü olup olmadıklarını test eder. Bunun için, kafası kesilen bir tavuğun kanı bir kase de toplanır, kral sorar, kafası kesilmiş tavuğu havaya attığı zaman sırt üstü mü yoksa ayakları üstüne mi düşecek diye. Bilirse büyücü. Bu durumda, tavuğun kanı, dağların zirvesinden getirilen su ve toprak ile karıştırılarak belli ritüel eşliğinde cadıya içirilir. Bunun sonucunda içindeki cadılık, büyücü kabiliyeti sonlanır. Hiçbir büyü krala etkilemezmiş. Sonrasında bu insanlar hayatlarının sonuna kadar bu köyde yaşarlar. Şayet test sonucu büyücü olmadığı sonucu bile çıksa, köyüne tekrar dönemeyeceği için burada yaşamını sürdürür. Buralarda ortalama ömür 50 yaş civarında, özellikle kadınlar bu yaşlardan sonra halen hayatta ise potansiyel cadı gözü ile bakılıyor. Etraf çocuk kaynıyor, hepsi etrafınızda onlara da oyun gibiyiz. Yaşlı bir kadın ile konuşuyoruz, neden buradasınız diye, kraldan izin aldık ya her şey serbest onlar da konuşmak durumunda. Kadının kızının kocası yani damadı kadının kız kardeşi ile evlenmek istemiş, kadın böyle bir şeye karşı çıkmış kabul etmemiş. Damat da bir ay sonra ölmüş, koy halkı da “sen büyücüsün büyü yaparak öldürdün” diye köyden koymuşlar. Peki, gerçekten büyü yaptın mı? cevap hayır, ben büyücü değilim. Hiç kimse büyücü olduğunu kabul etmezmiş. Bu sadece şefin bilgisinde olan bir konu. Diğer kadınlarda da benzer ölümle sonuçlanan hikayeler. Çocuklar etrafta epey fotoğraf, onlar da bu işi sevdi. Burası turistlerin geldiği bir yer değil, çocuklar belki de hayatlarında kendilerinden olmayan birileri ile ilk defa karşılaşıyorlar. Şef ve diğer ileri gelenlerin günlük hayatları zor, yarım gün bir tarafa, yarım gün öbür tarafa yatarak günü geçiriyorlar, bu yorgunluğun üzerine bir de gece uykusu iyi gelir.. Afrika’nın başka bir zorluğu.
Cadılık Afrika da kültürel olarak kabul edilen bir gelenek ancak hükümet kendilerine büyü yapılabilir endişesi ile tedirgin ve bu nedenle karşı tavır da. Burada fazla zaman harcadık ama bence değdi,
Gana birçok Afrika ülkesi gibi geçmişte köle toplama merkezlerinden biri olmuştur.
Altın Sahiline 1471 senesinde giren Portekizliler, bölgedeki altının bolluğunun farkına varmışlar ve bunu tekellerine almak için kıyıda birçok büyük taş kaleler inşa etmişlerdir. 16.asırda Portekiz hakimiyeti Fransız, İngiliz ve Hollandalı sömürgeciler tarafından bozuldu. Daha sonra bütün kaleler Hollandalıların eline geçti.
1874 tarihinde İngilizler bölgedeki Ashanti kabilelerinin de topraklarını işgal ederek Altın Sahilini bir İngiliz Kolonisi ilan ederler. 1925 tarihine kadar Gana, İngiliz valisinin yönetimi altındaydı. 1925 tarihinden sonra millet meclisine yerli üyeler de seçilmeye başlandı, 1946 tarihinde ise meclis azalarının çoğunluğu Afrikalıydı.
1950’lerin sonuna doğru ise Altın Sahilinde, halkın kendi kendisini yönetmesi için kampanya açıldı, gösteriler yapıldı, isyanlar çıktı. Bunların sonucunda 10 Ocak 1951 senesinde yeni bir anayasa ilan edildi 1957’de bağımsızlığını kazanan ve 1960’da Cumhuriyet ilan edilen Gana’da siyasi istikrar bir türlü temin edilemedi.
Gana da 1950 yılından başlayarak defalarca darbe yapılmış, hiç birisi de refah seviyesinde bir iyileşme sağlayamamıştır. Bu istikrarsızlığın sonucu olarak yolsuzluk ve rüşvet her zaman gücünü korumuş. Bugün ülke 1984 yılında yapılan darbe sonucu başa geçen iktidar tarafından yönetilmekte.
Altın, elmas, boksit, manganez, demir, nikel, grafit ve granit önemli madenlerdir. Senede 27 ton altın üretimi ile dünyada 5. sırada yer alır, 250.000 ton manganez üretimi ile de dünyada dördüncüdür. Ülkede bulunan yabani hayvanlar, bütün Afrika ülkelerinde olduğu gibidir. Gana, dünyanın en büyük kakao üreticisidir. Yaklaşık dünya kakao üretimi içerisindeki payı üçte birdir.
Gana da 2002 yılında petrol bulunmuş ve 2010yilinda da üretime geçilmiş ancak bundan topluma yansıyan pek bir şey olmamış gibi. Batı Afrika genelde çocuk ölümlerinin en fazla olduğu yer.
Turizme açılmak istiyorlar, gayet güzel oteller de var ancak ciddi ulaşım ve alt yapı soruları var. Son yıllarda gelen ortalama turist sayısı 1.5-2 milyon civarında.
Doğduğun yer, kaderindir.
Toplumlarda kuralları, yaşadığın coğrafya belirler. Afrika da doğmuşsan buranın gelenek ve kurallarına göre yaşayacaksın. Dünyanın diğer tarafı da seni uzaktan seyredecek.

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı
Mart 2019
www.hayrettinkagnici.com

error: iletişim : [email protected]