Filipinler 2016

Sorry, this entry is only available in Turkish. For the sake of viewer convenience, the content is shown below in the alternative language. You may click the link to switch the active language.

FİLİPİNLER 2016
Filipinler Cumhuriyeti, Pasifik Okyanusu’nun batısındaki coğrafyada konumlanan bir Güneydoğu Asya ülkesidir. Filipinlere daha önce gelip güney bölgesini dolaşmıştım. Bu sefer ülkenin kuzey taraflarını görmeyi planladım. Aslında birçok yere göre ucuz ve istediğiniz standartlarda yer bulmak da mümkün. Diğer bir uygun tarafı: vize yok, biletini al gel. Muson yağmurlarının yoğun olduğu mevsimler hariç, her daim yaz ve güneş. Ülke yaklaşık 100 milyonluk nüfusuyla Asya kıtasının en kalabalık 8. ülkesi. Ayrıca 12 milyon Filipinlinin de ülkeleri dışında yaşadığı tahmin edilmekte. Bu yönüyle Filipinliler dünyanın en büyük diaspora nüfusunu oluşturmaktadır. Filipinler çok çeşitli kökenden, geniş bir kültür mozaiğine sahip bir yer.

Burası ile ilgili diğer önbilgileri bir önceki Filipinler gezi notlarında da belirtmiştim.

Önceden planlanmış olan bu gezimiz, Malezya Hava yollarının Türkiye ve Avrupa’dan çekilme kararından dolayı biraz maceraya dönüşmüştü. Sonradan verilen mücadele ile konu ekstra bir günlük Dubai şehir turu ile biraz cazip hale geldi.  Ancak birisinin bizi karşılayıp yapacağımız Dubai rüyası, bizi karşılaması gereken vatandaşın gelmemesi nedeniyle günü havaalanında geçirmekle sonuçlandı.

***fİLİPİNLER 2016-1 (14)Dubai Havaalanı’ndaki uzun ve çileli bekleyişten sonra Kuala Lumpur üzerinden Manila’ya vasıl olduk. Bir gece konaklamadan sonra bir saatlik uçak yolculuğu ile Palawan adasına gelebildik. Aslında yol biraz uzadı ama gezinin planlanan başlangıç yeri zaten burasıydı. Palawan adası, ülkenin gelişmişlik bakımından geride kalan ve Palawan eyaletinin en büyük adası, başşehri Puerto Princesa. dünyanın en güzel 13. adası olarak gösterilmiş. Doğrudur herhalde.

Bu gün 25 Aralık İsa Peygamberin doğum günü , Christmas yani Noel.. Hıristiyan alemi için çok önemli  gün. Filipinler % 80 Katolik Hıristiyan, her taraf bayram yeri, insanlar kendilerine göre yiyip içip eğleniyor. Hıristiyan aleminde bir başka kutlama da, Hz. İsa Peygamber’in çarmıha gerildikten sonra dirilip Tanrı katına çıktığı gün olan Paskalya kutlamalarıdır. Dünyanın birçok yerinde karnavallar, festivaller düzenlenerek kutlanır. Bunların en bilinenlerinden biri de Rio Karnavalıdır. Yani bilinenin aksine Rio Karnavalı dinsel kökenli bir kutlamadır.

***

Bu gün çevredeki üç farklı adaya gidip şnorkel ile dalış yapıp su altı zenginliklerini göreceğiz. Galiba çok bir zenginlik de kalmamış , ‘vay be’ diyeceğimiz bir şeyde  göremedik. Adalardan birinde yediğimiz öğlen yemeğinden sonra biraz vakitlice otele dönüp hafiften keyif yapıyoruz.

Akşam, denizin ortasında bir salın üzerindeki restoran gibi bir yerde ortaya karışık cinsinden akşam yemeği, sonrada esas programa doğru yolculuğumuza başlıyoruz. Gece yarısına doğru, geldiğimiz tekne ile bir süre gittikten sonra denizin ortasında aktarma yaptığımız daha küçük tekne ile yolumuza devam ediyoruz. Gecenin zifiri karanlığı Palavan Adası’nın Pasifik Okyanusa bakan sahilleri. Çok akıllı işi mi bilemedim ama yarım saat gibi gittikten sonra bir nehre giriyoruz. Bizi burada öpseler! milyon yıl sonra fosil olarak bulurlar. Yolda verilen bilgiye göre çok gürültü yapmalıymışız. Karanlıktan bir şey görmek mümkün değil, çok geniş bir alan ve sadece Mangrove ağaçlarından oluşan ormanlık bölge. Ormanın içinde sıkışık düzende oturduğunuz sandal kılıklı teknede bile kimse kimseyi göremiyor. Çekinerek sesler çıkarıyoruz Aaa! ağaçların dallarında ışıklar yanıp sönmeye başladı. Yaklaşık üç santim boyunda ateş böcekleri ışık saçıyorlar. İnanılmaz bir şey.  Ağaçların üzerinde belki binlerce ateş böceği ışık saçıyor. Muhteşem bir görüntü.  Orman sanki led ışıkları ile donatılmış. Biz ses çıkartıp gürültü yaptıkça onlar da ışık saçıyorlar, çok gırgır…  oyun gibi.. Ateş böcekleri dört haftalık ömrünün son iki haftasını çiftleşerek geçirirlermiş. Erkekler dişilerden daha çok ışık çıkarıyormuş,  erkekler arasında en fazla ışık çıkaran ise en esas oğlan en güzel dişi böceği kapıyor; çiftleşme bittikten sonra da ölüyorlarmış. Vay be! Şehvetin sonu ölüm. Ateş böceklerinin karın kısımlarındaki ışık saçan organları, ürettiği lufiserin isimli kimyasal, oksijen ile tepkimeye girince kısa süreli ışık veriyor. Bir süre daha dar ve sığ olan nehirde bu hayvancıkların gösterilerini seyrettikten sonra ayni şekilde tekrar yolda büyük tekneye transfer ile geceyi de noktalıyoruz.

***fİLİPİNLER 2016-1 (22)

Sabah erken saatlerde, minibüs ile yoldayız. Yaklaşık bir buçuk saat sonra Sabang da geniş meydana geliyoruz. Buradan Unesco Dünya Mirası listesinde, dünyanın yeni yedi harikasından biri olan  Puerto Pricesa yeraltı nehir mağarasına gideceğiz. Buraya gelmek öyle kolay değil. Günler hatta haftalar öncesinden kayıt yaptırıp giriş parasını yatırıyorsunuz. Çünkü ekolojik ve çevre güvenliği açısından günde en fazla 900 kişi için ziyaret izni veriyorlar.  Yani buraya gelip  “Ben de gideceğim!” demekle olmuyor. Genelde yabancılar olduğu için, önce pasaportlar toplanıyor; sonra sıraya gir, isimlerin kontrolü, tekne numarası için başka kuyruk, o da tamam, şimdi bekle bakalım sıranın gelmesini. Allahtan bunları rehber yapıyor..  Bize de 30 derece sıcakta güneşin altında beklerken söylenmek düşüyor. Neyse iki saat sonra bizim sıramız geldi. Bu işlemler daha organize şekilde bilgisayar sistemli olarak yapılabilir diye düşünüyorum. Demek ki olamıyor! Önce yandan kanatlı tekneler ile mağaranın olduğu yere geldik, tekrar sıra, kayıt kontrol, yeni numara alma işlemi,  iki saat bekledikten sonra küçük tek kürekli sandallar ile yolculuk başlıyor.. Toplam uzunluğu 8 km olan,  ancak 1,5 km kadarı gezilebilen  yer altı nehri mağarası gerçekten müthiş.  Gelmeden önce dersime çalışmıştım,  ama gene de birçok yerde bulunan içinde sarkıt dikitler olan bir mağara gibi bir yer düşünmüştüm, ama öyle değilmiş. Farklı yerden doğan su kaynakları diğer yeraltı suları ile birleşerek yer altında büyük bir nehir oluşturur. Toprağın altındaki kireç taşı yatağından akan nehir suyu, zaman içerisinde yatağını aşındırır, bu aşınma sonucu nehir yatağı giderek daha düşük seviyeye iner ve su yüzeyi ile mağara tavanı arasında giderek artan boşluklar oluşur. Diğer taraftan topraktan sızan yağmur suları da nehir sularına karışırken kireçtaşının farklı yoğunlukları nedeniyle mağara içinde farklı aşınmalar yaratır ve bunun sonucu olarak değişik şekiller meydana getirir. Milyonlarca yıllık bu olay muhteşem bir görselliği yaratmış. Bazı yerlerden başınızı eğerek geçerken bazı yerler yirmi otuz metre yükseklikte olabiliyor. Şimdi, bu şekilleri istediğiniz şeye benzetebilir, hatta mucizeler bile yükleyebilirsiniz. Ortalarda bir yerde geniş bir alan oluşmuş. Buranın geçmişte katedral olduğu, şekillerin Meryem Ana, İsa Peygamber, erimiş mumlara benzediği, mucizeler sonucu suların içinde kaldığı! şeklinde açıklamalar ile yolumuza devam ediyoruz. Nehir buradan hemen yanında denize karışıyor. Burası aynı zamanda birçok yarasa ve böcek gibi canlıya da ev sahipliği yapıyor. İçeride aydınlatma yok, her taraf zindan karanlığı el feneri ile geziyorsunuz Ekolojik denge açısından doğru bir karar. Ulaşması kolay olmadı ama değdi, gerçekten güzel.

Tekrar iki saatlik dönüş, akşam keyifli bir çilingir sofrası…

***fİLİPİNLER 2016-1 (37)

Bu gün önce Puerto Princesa şehir turu. Önce Immaculate Conception Cathedral ziyareti. Yani bölgede bulunan kiliselerin bağlı olduğu ve baş piskoposun makamının olduğu yer. Mumlar adaklar tamam.. Meydana geldik, burası meşhur Palawan katliamının yapıldığı yer. 1944 yılında burayı işgal eden Japonlar hapisteki savaş esirlerini havadan bombalayarak, diğerlerini tünellerin içinde benzin ile yakarak, kaçmayı çalışanları veya teslim olmak isteyenleri, de“sadece korkaklar teslim olur” diyerek öldürmüşler. Yani kim var kim yok arkada iz bırakmadan herkesi öldürmüşler, tam katliam. Bize biraz uzak bir tarih, ama incelemekte fayda var, barbarlık, vahşet ne demekmiş! Zalimlik tarihin her döneminde var anlaşılan.

 

. ** .

Bir saat uçak yolculuğu ile Mactan adasına geldik. Buradaki en önemli hikaye Macellan’ın Lapu Lapu kabilesi tarafından öldürülmesi.

Anlatılara göre, 1500 lu yıllarda Portekiz kralı, dönemin bilinen kaptanlarından Macellan’ı disiplinsizliği nedeniyle cezalandırır ve emrindeki gemilerini elinden alır.  Bunun üzerine Macellan, İspanya kralına gider ve kendisine imkan verilirse denizlere açılıp İspanya adına yeni yerler fetih edebileceğini söyler. Bunun üzerine İspanya kralı Macellan’a beş gemi ile 250 asker verir. O dönemlerde İspanyol ve Portekiz denizcilikte çok iyiler ve neredeyse dünya denizlerini paylaşmışlardı. Kendi aralarındaki çatışmayı önlemek için Papa iki ülke arasında anlaşma yaptırır,  Buna göre Azur adalarının doğusundan itibaren Portekiz’e, batısından itibaren de İspanyollar’ın kontrolüne verir.. Dünya denizleri kilise tarafından paylaştırılmış ve bu paylaşım, Hıristiyanlığın yayılması için de önemli bir adım olmuştur. Macellan, batıdan giderek daha önce keşfettiği ve adını hırsız adaları koyduğu bu günkü Filipin adalarına ulaşır. Amacı, Hıristiyanlığı yaymak, buraları İspanya’ya bağlamak ve o dönemde çok önemli olan baharat toplamaktır. Buraları kolaylıkla ele geçirir ve yerli halkı kontrol altına alır. Ancak o bölgede diğer bir yerli kabilesi olan Lapu Lapular  etrafa dehşet saçmaktadır. Macellan, kontrolünde olan yerli kabileler ile birlikte Lapu Lapu kabilesine saldırır  ancak kabile reisi Lapu Lapu tarafından okla öldürülür. Bu gün burada Macellan’ın öldürüldüğü yerde bir Macellan anıtı ve Lapu Lapu’nun işgalci güçlere karşı verdiği mücadeleden ötürü kocaman bir  kahramanlık heykeli var. Sonraları bu şehrin ve birçok şeyin adı Lapu Lapu olarak değiştirilmiş. İspanya Macellan’ın cenazesini istese de Lapu Lapu bunun savaş ganimeti olduğunu söyler ve vermez. Bu nedenle Macellan’in mezarının yeri halen bilinmemektedir

MfİLİPİNLER 2016-1 (45)actan adasından sonra köprü ile bağlantısı olan ana ada Cebu’ya geçiyoruz. Cebu adasının baş şehri Cebu, beş milyon nüfusu ile Filipinlerin ikinci büyük şehri. Diğer yerler göre daha şehir gibi bir yer.

***

Bu gün heyecanlı olacak. Sabah erkenden gene yollardayız. Cebu adasının doğu sahillini takip ederek en güneydeki Oslob şehrine, balina köpekbalıklarını doğal ortamlarında görmeye gidiyoruz, cesaretimizi toplayabilirsek beraber de yüzeceğiz. Yol uzun, yaklaşık üç saat sonra gelebildik, hemen sıra kayıt, numara al ve bekle. Bütün işler kendi doğal seyrinde yürüyor. Acele yok, bol ucuz adam ve boktan organizasyon. Sahilden 200 metre açıkta içinde 6-8 kişi olan bir sürü küçük tekneler dolaşıyor,  belli aralarla sahile gelip sırası geleni alıp tekrar açılıyor. Hava 30 derece güneş yakıcı,  bekleme yeri yok gibi, ayakta taşların üzerinde bekliyoruz sıramızı. “253 numara”, diye bir ses yükseldi.. Bizde bir heyecan: “Okunan numara bizimki.” Can yeleklerimizi giyip bindik tekneye. Tek kürekle dalgaların arasından açılıyoruz. Bir süre sonra şnorkel maske takıp atladık suya. Cesaret tamam! Balina köpekbalıklarını yakından göreceğiz. Biraz oyalandıktan sonra bizi getiren rehber bağırıyor,  Arkana bak! dön dön.!. Amanın… metrelerce boyunda herhalde birkaç ton ağırlıgında koca bir hayvan birkaç metre ötede sakin bir şekilde bize doğru geliyor. Yanımızdan geçti gitti. Denizin üstünde bir sürü tekne, onların aralarında dolaşıp tekrar geldi.  Etrafımızda dolaşıyor,  su yüzeyine çok yakın bir şekilde yüzüyor. Hayvan, balina cinsi köpekbalığı, kocaman yuvarlak bir kafası, sonrası aynı köpekbalığı ve denizlerin en büyük balığı. Bu cüsseye göre sadece küçük balık ve planktonlar ile besleniyor. Yarım saatten fazla suda koca hayvanla neredeyse sürünürcesine yakınlaştık. Sahile geldiğimizde delicesine bir heyecan vardı, düşünülmesi bile cesaret isteyen bir olayı yaşamıştık. Hayvanlar buraya her sabah geliyorlar, buradaki görevliler de bunları sistematik bir şekilde besliyor. Yani burası heriflerin beslenme alanı olmuş. Suyun içinde yavaş yavaş giden tekneden verilen küçük balıklar ile besleniyorlar, onlar da tekneyi takip ediyorlar böylece adam balığı istediği gibi denizin içinde dolaştırıyor. Yıllardan beri bu hayvanlar için burası açık büfe gibi, karınları doyunca tekrar açık denizlere dönüyorlar. Müthiş bir deneyimdi. Bu güzellikten sonra bizde bir ara öğün keyfi ile günün tadını çıkardık.

. Yolumuzun üzerinde yüksek kayalardan düşen şelalenin altında serinledikten sonra dönüş başladı. Akşam trafiğine kalınca yolumuz biraz uzadı.

Gece koca balık hala gözümün önündeydi. Gerçekten etkilemiştim.

***

Gün çevremizi tanıyalım turu ile başladı. Cebu, Macellan’ın İspanya’dan ayrıldıktan sonra dünya turunda ilk ayak bastığı yer. İlk olarak karaya çıktığı yere de büyük bir Haç dikmiş. Koruma altına alınan Haç ziyarete açık. Yani kilisenin desteği ile deniz aşırı yerlerdeki fİLİPİNLER 2016-1 (67)misyonerlik çalışmaları. Hemen yanındaki Nino Katedrali. Oluşan bir vahiy! sonucu tespit edilen yerdeki yapılan kazıda Hz. Isa’nın çocukluk heykeli bulunur ve bu mucizevi olay sonucu buraya kilise yapılır ve de çocuk kelimesinden hareket ile Nino Kilisesi adı verilir. Dönemde taraftarlar çoğalınca daha fazla kiliseler yapılır, sonra yapılan kiliseler idari olarak ilk yapılan kiliseye bağlanınca burası da Nino Katedrali olur. Son durak olarak,  İspanyolların burayı korumak için yaptıkları İspanyol Kalesi.

İki saat mesafedeki Bohol adasına gidiyoruz. Bir saat gecikme ile kalkan feribot, programı biraz zorladı. Filipinler de 7.105 irili ufaklı ada var, bunlardan 800 ünde yerleşim var. Küçük olan adalar kendilerine en yakın daha büyük bir adaya bağlı olarak yönetiliyor. Bohol adası, daha sakin, daha yeşil ve 1.3 milyon nüfusu ile Filipinlerin 10. büyük adası. Adanın idari merkezi yani baş şehri Tagbilaran da harika deniz manzaralı bir otelde kalıyoruz.

***

Programa göre hareketli bir gün olacak. Önce 2012 yılında depremden ciddi hasar görmüş Baclayon Kilise’sini ziyaret. Konu ile ilgili dini ve mucizevi hikayeler tamam. Yakından bando mızıka sesleri geliyor hemen yöneldik, bir sürü ciddi görünüşlü insan, askerler falan büyük bir anıtın önünde resmi tören vaziyetleri. Heykel, Filipinler’in bağımsızlık mücadelesini başlatan ulusal kahraman Jose Rizal’in. Bu gün de Rizal’ in ölümünün 119. yıldönümü. Kalabalığın arasına karıştım bütün resmi zevatın resmini çekiyorum. Fazla ileri gittim galiba birçoğu ile selamlaşıyoruz arkadaş bile olduk. Beraber resim çektiriyoruz, sohbetler ediyoruz. Artık protokol ile iç içeyiz. Ortalarda hafif toplu biri dolaşıyor, etrafa talimatlar falan veriyor. Öğrendik şehrin belediye başkanı imiş. Tanıştık tekrar beraber protokol resimleri.. Koyu bir muhabbet “mutlaka öğlen yemeğinde beraber olalım” şeklindeki teklifi itiraf etmek gerekirse çok heyecanlandırdı. Önce, evet olur dedik.. Ancak yolda kolay olmayacağı anlaşıldı.  Her ne kadar hoşgörü çerçevesinde de olsa, seyahat kıyafetimiz böyle bir toplantıya katılmaya uygun değil. Ayrıca bu günkü program da iptal olacak. Son karar; Başkana selam, yola devam.

Öğlen yemeği, Loboc nehrinde, tur yaparken, restoran şeklinde düzenlenmiş bir teknede müzik eşliğinde. Beklentinin üzerinde bir tekne sefası, yemekler de neredeyse yediklerimiz içinde en iyilerinden. Hem dans ettik hem de mideleri doldurduk. Sonrasında, sadece bu bölgede yaşayan ve nesli tükenme tehlikesi olan 8-10 cm. boyunda, 60-80 gram ağırlığında maymun cinsi Tarsier denilen hayvanları göreceğiz. Tamam da koca ormanlık alanda bu kadar minik hayvanı ağaçların arasında nasıl göreceğiz! Şöyle oluyormuş: Bunlar sadece geceleri avlanıyorlar, böcekler falan gibi minik hayvanlar ile besleniyorlar. Sonra dönüp hep aynı ağacın aynı dalında aynı yere gelip bütün gün uyukluyorlar. Yani herifi bir defa gördüyseniz her zaman aynı noktada bulmak mümkün. Yirmi yıl ömrü olan hayvanın gözleri kocaman, kafasının neredeyse yarısı. Bunların bulundukları ağaçları ve çevresini koruma altına almışlar, birisi sizinle beraber geliyor ve bulunduğu yeri gösteriyor,  yoksa hayatta göremezsiniz, samanlıkta iğne aramak daha kolay. Neyse gördük, minik hayvancıkları, resimler ile belgeledik. Çok da alınganlar, küçük bir tehdit olursa hemen intihar ediyorlarmış.  Sonra kelebekler vadisi, bir karış büyüklüğünde hayvanlar, çekinme korkma falan yok etrafta rahat rahat uçuyorlar..

fİLİPİNLER 2016-1 (88)Yarım saat mesafede Çikolata Tepeleri’ne (Chocolate Hlls) geliyoruz. Yükseklikleri 30 ila 50 metre olan üzerleri  bitki örtüsü ile kaplı 268 tane koni şeklinde tepeler. Milyonlarca yıl önce buraları deniz altında iken, üzerlerinde yaşayan kabuklu deniz hayvanlarından oluşan tepeler, denizler yükselince ortaya çıkmış. Adını ise, kurak mevsimde, üzerindeki bitki örtüsü kuruyup aynı çikolata rengini almasından almış.

***

Senenin son günü erken uçak ile Manila aktarmalı Laoag şehrine gidiyoruz. Ancak sığabildiğimiz bir araç ile hedefimiz Vigan şehri. Yolda büyük sürpriz,  Filipinlerde çöle geldik. Luzon adasının güneyinde sahilde bir yer. Şaka gibi,  hiç beklemediğimiz bir şey yeni yıl sürprizi. Dört çeker yüksek safari araçlar ile çölde tam gaz çılgın macera. Tümsekler, yokuşlar adrenalin tamam. Çok iyi geldi.. Haydin yola. Unesco Dünya Mirası olan  St.Paoay Kilisesini ziyaret ediyoruz.  İspanyollar döneminde Barok sitilinde inşa edilmiş önemli bir kilise. İspanyollar burada 330 yıl süren hakimiyetlerinde her yere kilise yapmışlar.  Bizdeki camiler gibi neredeyse her köşede kilise var. Kutsal görev tamam, bilgi tamam. Karanlıktan önce Vigan’a girelim. Bu gün yılbaşı gecesi,  zamanında otelimizde olalım.

Güzel bir gece, dostlarımız ile yeni yıla birlikte girmenin mutluluğu. Dileğimiz, sağlık mutluluk, şefkat ve aklı selimin hakim olduğu, hırsların aklımızın önüne geçmediği güzellikler ile dolu bir dünyayı bütün insanlar paylaşsın. Dilerim rüyalarınız gerçek olur.. Koca bir yılı daha devirdik.

Bu yıl muhteşem güzellikler ile dolu olsun…

***

Vigan Filipinlerin en güzel şehirlerinden biri. İspanyolların, hakimiyetleri süresinde tamamen kendi tarz ve mimarisi olarak inşa ettikleri şehirlerden biri. Bugün halen aynı tarz ve mimari muhafaza edilmiş.  Yani Vigan İspanyol görünümlü Filipin şehri gibi bir şey. Bu nedenle Unesco Dünya Mirası listesine girmiş. Ayrıca yedi yeni dünya şehrinden biri seçilmiş.  Kusura bakmayın ama bu seçim biraz hikayeden olmuş.  Belki de bu coğrafyadan bir seçim yapmak için olabilir. Yoksa dünyada buram buram tarih kokan ve bugün halen geçmişi ile birlikte yaşayan muhteşem yerler var.

Yeni yılın ilk günü. Öğrendik İstanbul da ciddi kar yağıyormuş. Burada hava ciddi sıcak ve de rutubetli. Bu gün program biraz hafif, keyif yapalım.. İki tekerlekli faytonlar ile şehri dolaşıyoruz. Sonra da çarşı pazar gezmece.

***

Sabah önce Batac şehrinde Filipinlerin devrik başkanı Ferdinand Marcos’un müzesine gidiyoruz. Bakalım neler göreceğiz, bildiklerimi kontrol edip kendimi sınayacağım!. Gerçekten merak ettiğim konulardan biridir Marcos. Çok dağınık ve düzensiz bir müze. Donu, çamaşırı, mendili, ilk okulda oturduğu sıra gibi çok anlamı olmayan şeyler. Dört kişinin olduğu fotoğrafta, hangisi Marcos diye sorduk, cevap, okulda en başarılı beş kişi varmış ancak bu fotoğraf çekilirken Marcos tuvalete gitmiş. İnanmayacaksınız ama aynen böyle, şaka değil, adamın çişi gelmiş!  Şaka gibi, ve bu fotoğrafı asmışlar. Adamın siyasi politik kariyeri hakkında pek bir şey yok. Hep okul birincisi, çok akıllı, çok zeki, çok başarılı, çok cart curt. Hani derler ya, çene suyu çorba diye… Eski güzellik kraliçesi olan, meşhur karısı İmelda’nın pembe terliği, yazı yazdığı kalemi, saç tokası, resimleri.. Nasıl tanışmışlar, çok önemli. İmelda, karpuz çekirdeği çitletmeyi çok severmiş, bir gün Markos Imelda’yı

Jose Rizal'in öldürülüşü / Killig of Jose Rizal

Jose Rizal’in öldürülüşü / Killig of Jose Rizal

karpuz çekirdeği çitlerken görmüş, dudak hareketinden kendisine güldüğünü zannetmiş ve tanışmışlar. Büyük aşk fırtınası ve 11 gün sonra da evlenmişler. Bunlar, aynen müze rehberinin verdiği bilgiler. Belki siz bunları abarttığımı düşünüyorsunuz! Vallahi yorumsuz gördüklerimiz ve bize anlatılanlar. Politik yaşamı veya bu adam neden çok büyük paralar ile Hawai’ye kaçtı! gibi bilgiler yok. Ferdinand Marcos Hawai’de öldükten sonra cenazesini getirmişler ve ayrı bir bölümde camekan içinde mumyalanmış vaziyette yatıyor. Çok benzemiyor, sanki çakma mumya gibi ama neyse. Imelda Marcos da 88 yaşında halen yaşıyor. Oğlu, politikanın içinde ve Başbakan Yardımcısı ve çok varlıklı, kızı ülkenin en büyük iş kadını.

Marcos, hukuk fakültesini bitirdikten sonra, siyasetin içinde olan babasının siyasi rakibini öldürür ancak bir yıl sonra aklanıp hapisten çıkar. Kendi beyanlarına göre Japon işgali sırasında büyük mücadele vermiş, ancak kayıtlarda böyle bir mücadele içinde olduğu hakkında bilgi yok. Entrika ve siyasi manevralar ile parlamentoya girmiş ve 1965 yılında başkan seçilir. Eğitim, sanayi ve tarım alanlarında iyileşmeler yapar. Ancak artan yolsuzluk ve işsizlik ile birlikte öğrenci hareketleri de güçlenmeye başlar. Asker ve polisi kullanarak halkın üzerinde baskılar yeterli olmayınca sıkıyönetim ilan eder ve değiştirdiği anayasa ile başkanlık sistemine geçerek bütün yetkileri elinde toplar. 1954 yılında İmelda Romualdez ile evlenir ve karısını vali ve çeşitli bakanlık görevlerine getirir. İmelde bu dönemde yüksek gelirli mevkilere yakın akrabalarını getirdiği için çok eleştirilmiş, ancak bunların hiç birini dikkate almamış. Yükselen hoşnutsuzluk ve halk hareketleri neticesinde muhalefet lideri ile birlikte birçok kişiyi öldürtür. Yayın organları ve bütün iletişim kaynaklarını kontrol altına alır, muhalif yazarları hapse attırır. Yapılan ilk seçimlerde seçimi kaybetmesine rağmen kendini başkan olarak ilan etmesi ile toplumsal hareket daha da şiddetlenir. Diktatör olarak yönetimini sürdürmeye çalışır. ABD nin desteğini çekmesi ile alabildiği kadar serveti ile Hawai’ye kaçar ve orada 1989 yılında ölür. Daha sonra elde edilen kanıtlar, Marcos ve ailesi ile yakın çevrelerinin iktidarları döneminde çeşitli yolsuzluklarla Filipinler ekonomisine milyarlarca dolarlık zarara soktuklarını ortaya koymuştur. Ülkeden kaçtıktan sonra, başkanlık sarayında bulunan İmelda’nın 3000 çift ayakkabıları uzun süre magazin basının da yer almıştı. Muhteremin! kısa hikayesi böyle, bu gün ülkede ailenin devamının yarattığı etki ile kimse hakkında fazla yorum yapamıyor. Bu hikaye kulağa hiç yabancı değil!

‘Deja vu’ diye bilinen bir hastalık var, bazı olayları daha önceden yaşadığını zannetmek.. Benzer bir hastalığa mı tutuldum ne! Başka bir yerde geçmişte cereyan eden bu olayı, sanki ben şimdi aynen başka bir coğrafyada yaşıyor gibiyim!! Hayırlara vesile olsun…

Devam, daha göreceklerimiz var..

Yolumuzun üzerinde bir Katedral var; onu da ziyaret ediyoruz. Bu kadar kilise ziyareti artık yeter dinden imandan olacağız, zaten her şey birbirine karışmaya başladı. Laoag da şehir müzesi geziyoruz. Galiba, müze anlayışı ne bulursan koy, çok mal olsun zengin gözüksün şeklinde. Ortaya karışık bir müze. Gezdik, gördük. Akşam uçağı ile Manila’ya gidiyoruz.

Güzel keyifli bir son akşam yemeği sonrası, Hobbit bara gidiyoruz.  Buranın adını daha önce duymuş ve hakkında bazı şeyler okumuştum, kısa boylu insanlar yani cüceler tarafından işletilen bir mekan. Adını Yüzüklerin Efendisi filminden almış, 1973 yılında açılmış. Kapıda onlardan biri karşılıyor,  beklediğimden daha güzel ve canlı müzik olan bir bar. Hemen yanınıza kısa boylu biri geliyor siparişinizi alıyor. Servis yapan herkes cüce,  bazen masaların arasında görmekte güçlük çekiyorsunuz, masa yüksekliği ile aynı boylar. Bunun dışında her şey normal. Biralarımızı içtik müziğimizi dinledik, tamamdır geç oldu. Güzel bir gece ile noktaladık bu günü de.

fİLİPİNLER 2016-1 (10)***

Bu gün, akşam uçağı ile eve dönüş. Günü değerlendirmek için sabah erken yollardayız. Önce İspanyolların şehri korumak için yaptıkları Fort Santiago kalesine gidiyoruz. Aslında Manila eski bir yerleşim merkezi olmasına karşın, geçmiş dönemlerde Japonlar, İspanyollar,  Amerikalılar tarafından talanlar,  istilalar, yakıp yıkmalar nedeniyle geçmişe dönük tarihi eserler çok yok. Kalenin içinde,  Filipinlerin ulusal kahramanı Jose Rizal’in hapis yattığı hücre ve hücreden sonra ki ölüm yürüyüşünün ayak izleri takip ediyoruz.

Daha sonra eski şehir turunda Manila Katedrali ve Unesco Dünya Mirası listesinde olan St. Augustine Katedraline gidiyoruz. Bu gün günlerden Pazar, şansımıza kilise de evlenme merasimi var. Girmeye teşebbüs ettik kiliseye davetli olmayana giriş yok. Kapıda bilinen en baba marka arabalar. Belli ki sağlam bi abinin düğünü var. Bizde dışarıdan fotoğraflamakla yetindik. St Augustine Katedrali gerçekten müthiş, büyük bir bahçe ve güzel bir müzesi, detaylı gezmek istersen çok zaman alır.

Rizal parkına geldik. Jose Rizal 1900 lı yılarda istilacı güçlere karşı verdiği mücadele sonucu İspanyollar tarafından uzun süren hücre hapsinden sonra 1986 yılında kurşuna dizilerek öldürülen Filipinler’in ulusal kahramanı. Aslen göz doktoru olan Rizal yazdığı şiir ve yazılar ile toplumun bilinçlenmesine büyük katkıda bulunmuş. Parkta, geniş bir alanda, duruşma sahnelerinin, ölüm kararının yüzüne okunuşunun, ailesi ile veda sahnesini, elleri bağlanarak götürülüşü ve kurşuna dizilişini tasvir eden heykeller var. Uzunca bir süre durup o anları içselleştirmeye çalıştım. İşte “Kahraman” olmak böyle bir şey.

Demir almak zamanı geldi, eve yolculuk başlıyor. Her şeyi ile güzel ve keyifli geziydi.

Filipinler, nüfusu100 milyon, 170 farklı lisan konuşulan, kendi kültürü içinde sevecen ve iyi yürekli yardımsever insanların toprağı. Kendine özgü dolmuşları ve ulaşım araçları, tarifi zor trafik karmaşası, yüksek gökdelenlerin dibinde gecekonduları olan, bir sandalet ve şort ile yaşanabilen adalar ülkesi…

 

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

Ocak 2016

 

 

 

 

 

 

 

 

error: iletişim : [email protected]