Irkutsk, Baykal Gölü – Sibirya

Sibirya’nın önemli merkezlerinden Baykal gölüne 60 km. yakınlıkta Angara nehri kıyısında harika manzarası olan kendine özgü mimarisi ile 350 yaşında genç bir yerleşim merkezi Irkutsk şehrinde değişik yapısal mimarisi olan birkaç Rus Ortodoks kilisesini geziyoruz. Her birinin kendi hikayesi var, bütün mabetlerde olduğu gibi.
Şehrin ilk başlangıcı, Çinli tacirler ile Rus tacirlerinin ticarete başladıkları yer, daha sonra gelişmeler kaydederek şehirleşme başlamış. Çevre orman, evlerin çoğu bir veya iki katlı ahşap evler. Böyle olunca da sıkça yangınlar yaşanmaya başlamış. 50 yıl önce yaşanan büyük bir yangında şehrin büyük bir bölümü yanmış ve bu tarihten itibaren de ahşap ev yapımı yasaklanmış. Aslında kendine özgü mimarisi olan güzel yapılar. Sibirya olunca hemen akla “çok soğuk” kavramı geliyor. Ortalama da kışın -40 lara, yazın da + 40 lara varan sıcaklık. Zor bir iklim bölgesi. Buralar Rus imparatorluk ve Çarlık dönemlerinde hep suçluların sürgün yeri olmuş. 1825 yılında Leningrad’da (Saint Petersburg) ordu içinde yenilikçilik hareketini destekleyenler bağımsızlık ve adalet hareketini başlatırlar. Olaylar biraz büyümeye başlayınca kanlı bir şekilde bastırılır ve birçoğu yakalanarak idam edilir, bir kısmı da yanlarında aileleri olmadan Irkuts bölgesine sürgüne gönderilir. Ancak bir grup kadın kocalarını yalnız bırakmak istemez, onlarla birlikte gitmek için gösteri yaparlar ve 26 Aralık 1825 yılında 11 kadın kocaları ile birlikte Sibirya’nın Irkutsk bölgesine gelirler. Bu kadınları harekete geçiren liderlik yapan cesur kadının kocaman heykeli Irkutsk’un en güzel parklarından birinde asaleti ile dimdik duruyor.

**
Sabah çıkıyoruz yola, görmek istediğim yerlerden Baykal Gölü’ne doğru. Yolda bir etnografya müzesine uğruyoruz. Buranın kültürünü anlatan harika bir yer. Müze görevlisi, Irkutsk da yaşayan Buryat kökenli Şaman bir kadın. Bölge ve Şamanlık hakkında çok güzel bilgiler verdi.

Rusya Federasyonu’na bağlı özerk cumhuriyetlerden biri olan Buryat Özerk Cumhuriyeti ya da Buryatya, Turan halklarının Altay kolundandır. Bugün bir Moğol halkı olarak tanınıyor olsalar da Buryatlar; iki Türk, iki de Moğol boyunun birleşmesinden doğmuş karma bir halktır. Bunlardan güney ve doğu Buryatya’da yaşayan Huri ve Hondogar boyları Moğol karakteri taşırlar ve Budist’tirler. Kuzey ve batıda yaşayan Bulaga ve Ehiriler ise Türktürler ve Tengri’ye inanırlar yani Şaman inancındadırlar. Kızılderililerin anayurdu olarak da kabul edilen bölgede uzanan verimli ve el değmemiş güzellikteki Buryatya toprakları üzerinde çok farklı ulusların ve inançların temsilcileri büyük bir uyumla barış içinde bir arada yaşıyor. Bu topraklar üzerindeki barış, sadece insanlar arasında değil insan ile doğa arasında da sürüyor. Buryata, insanlık tarihinin en eski yerleşim ve derin kültüre sahip yerlerden biridir. Burada yapılan kazılarda bazı Türkçe tabletler bulunmuş ayrıca birçok izlere de rastlanmıştır. Saha Türklerinde de bolluk, bereket, büyük deniz anlamına gelen “Baykal” aynı zamanda Türklerin ilk yerleşim yerindendir

Baykal gölünün doğu tarafı, Buryat özerk bölgesi hakimiyetinde, Irkutsk bölgesi ise Baykal’ın batı tarafında yer alır.

Her iki etnik grup da bölgenin en eski yerleşik halklarından. Kendi kültür ve geleneklerini korumaya çalışan her iki bölge halkı da Şamanizm, Ameninzm, Totemizm ve güney de de Budizm inançları hakimdir. Budizm hariç her üç inanç da tarihteki kurucuları olmayan en eski inançlar olup birbirlerinden çok etkilemişlerdir. Aslında bizim kültürümüzde olan “yaşam ağacı” felsefesinin başlangıç yerinin de burası olduğu kabul edilir. Ağacın dalları; Gök Tanrıyı, gövdesi; dünyayı, insanları, yaşamı, kökleri de Yer Tanrı’yı yani toprağı, karanlık alemi ifade eder. Bölge halkının giyim ve yaşam kültürleri hakkında güzel bilgiler edindik, Ayrıca müzede tarih öncesi yaşamış mamut gibi hayvanların fosilleri, kemikleri de var.
Geç öğlen yemeği, otantik şekilde düzenlenmiş yöresel müzik ve gösteri eşliğinde Altın Ordu” isimli bir çadır restoran da. Gayet güzel…

Feribot ile Baykal Gözünün en büyük adası olan Olkhon adasına gidiyoruz. Ada üzerindeki iki köyden yerleşimin fazla olduğu 2000 nüfuslu Khuzhir köyünde kalacağız.

Baykal gölü, Sibirya’nın güneyinde dağlar arasında, batı tarafında Rusya Federasyonu’na bağlı İrkutsk yönetim bölgesi ile doğu tarafında Buryat Özerk Cumhuriyeti arasında kalan Hazar Denizi’nden sonra dünyanın en büyük gölü.

Milyonlarca yıl önce iki büyük tektonik plakanın birbirinden ayrılması ile oluşmuş 1.6 km derinliğinde dünyanın en derin gölü. Bugün halen bu plakalar yılda 6 mm birbirinden uzaklaşmakta. Gölde en büyüğü Olkhon Adası olmak üzere 18 ada ve yıl ortalama su sıcaklığı 8 C derece olan Baykal Gölü’nde dünyanın tek tatlı su fok balıği yaşamakta ve özgürce çoğalmaktalar.

Baykal gölü, üç yüz den fazla ırmağın kendisine, sadece Angara nehrinin kendisinden doğarak dışarı aktığı Sibirya’nın “Mavi Gözü” diye bilinir. Doğal zenginliğin en büyük kaynağı olan Baykal gölü dünyanın en derin ve en eski gölü olup 25 milyon yaşında olduğu tahmin ediliyor. Olağanüstü şeffaflıktaki suyuna atılan 30 santim çaplı beyaz bir cismi 40 metre derinlikten bile rahatlıkla görülebilir. Baykal Gölünün maksimum derinliği 1637 m., ortalama derinliği 730 m. Sahilinin toplam uzunluğu 2 100 km dir. Biriktirdiği ortalama su hacim 23000 km³ ile dünyanın en fazla tatlı su hacmine sahip olup, dünya tatlı su rezervinin de 1/5’ini teşkil eder.

Baykal Gölü’nün başka bir özelliği ise burada mevcut olan hayvan çeşitliliğidir. Baykal Gölü ve üzerinde bulunan bütün adalar da 1500’den fazla hayvan türünün olduğu ve bunların yaklaşık %80’inin sadece bu gölde yaşadığı bilinmektedir. Dünya’da bulunan tek tatlı su foku Baykal Foku ile besin zincirinin en tepesinde olan kahverengi ayılar ve kurtlar da burada yaşamaktadır.
Jeolojik olarak dünyanın birçok “en” lerini üzerinde toplayan Baykal Gölünde, ocak ve mayıs aylarında aşırı soğuklar nedeniyle göl donar ve metrelerce kalınlığında buzlar oluşur. Kışın bu buz tabakasının üstünden bütün taşıt araçları geçer, yazın da aynı yerde vapurlar çalışır..
Jeolojik açıdan, bir yandan, en yüksek dağ olan 8848 metre yükselen Everest, diğer yanda 11.033 metre derinlikte okyanusun en derin yeri olan Mariana Çukuru göz önüne alınırsa Baykal Gölü de dünyadaki önemli doğal yerlerden biridir.
İşte Baykal Gölü böyle bir yer. Bu özelliklerinden ötürü Unesco dünya Miras listesine alınmış
Gecenin bi saatin de Olkhon adasında kalacağımız otele gelebildik.
**
Olkhon Adası bu gölün içindeki en büyük dördüncü adadır; farklı arazi yapısı ve arkeolojik yerler bakımından zengin bir yer. Sabah kahvaltı sonrası bi dolaşalım bakalım şu adayı diye çıktık yola.

Sahillerinde dolaşıyoruz, çok ilginç kayalıklar var böyle olunca da her birinin benzetilen şekle göre hikayesi oluşmuş. Adanın en kuzey noktası olan Kholool burnuna gidiyoruz. Yollar toprak epey bozuk yani bol çukur. Kayaların üzerinde, uçurumların kenarlarında hem dolaşıyor hem fotoğraf çekiyoruz. Piknik gibi öğle yemeği sonrası başka bir kayalıklardan Baykal Gölü’nün güzelliklerini gezmeye devam… Şaman liderlerinin öldükten sonra getirildikleri ve burada bulunan 500 yıllık kutsal çam ağacının üzerinden kartala binerek gökyüzüne uçtuklarına inanılan koruma altındaki çam ormanı. Şamanların başka bir kutsal yeri Şaman kayalıkları. İşin içine din veya inanç girdi mi bitmeyen mucizevi hikayeler, aklına ne geliyorsa anlat.. Güneşinin batışını seyredip dönüyoruz. Akşam meşhur Rus hamam sefası.
Patates çok önemli, patates çorbası ve patates yemeği, patates salatası menüden hiç eksik olmuyor. Buralar belli ki turizme yeni açılıyor, temiz güzel ama beklentiyi yüksek tutmamak gerekir.

**
Baykal çevresinde Buryatlar çoğunlukta, böyle olunca da halkının büyük kısmı Şaman olan Olkhon adası Şamanizm’in merkezi durumunda.

Şamanizm, gerek Türklerin eski inancı olması, gerekse günümüze kadar gelen ve farkında olmadan kullandığımız bazı alışkanlıkların Şaman kültüründen olması ilgimi çeken ve üzerinde çalıştığım konulardan biri.

Biraz da ısrarlı davranışımız ile bir Şaman başının telefonuna ulaştık ve de ısrarla görüşmek istediğimizi söyledik. Sanırım o da bizi merak etmiş olacak ki bir sabah buluştuk.

Dünyada ki en önemli Şamanlardan biri ve bu bölgenin de Şaman başıymış. Tamam, aradığım adamı sonunda yakaladım. Kısa bir tanışma sonrası bu konu ile ilgilendiğimi ve bilgi almak istediğimi nasıl bu mertebeye ulaştığını sordum. Müslüman olduğumu öğrenip, neden ilgilendiğimi sorunca, Türklerin de geçmişte Şaman olduklarını bu yüzden geçmişim ile değerleri bilmek istediğini söyledim. Bu tip insanlarda ön sezgi değerleri ve duygusal yetenekleri çok gelişmiştir. Neyse birkaç sorgu sualden sonra kötü bir niyet olmadığını anlamış olacak ki başladı hikayesini anlatmaya. En zoru olan demirci Şamanı olduğunu, uzun yıllar teşhisi konulamayan hastalıktan yattığını, zaman zaman bazı rüyalar görüp git-geller yaşayıp kendi hayatından bile vazgeçme noktasına kadar geldiğini anlattı. Yeğeni, bir gün hastalanıp, iyileşmek şifa bulmak için bir Şamana gitmiş, “amcanı bu alemden istiyorlar, o istemediği için sen de hasta oldun” şeklinde bir yanıt üzerine karar verip dönemin baş Şaman’ına gidip ondan el almış böylece bu aleme girmiş. Akrabaların da altısı kadın yedi Şaman varmış. İsteğimiz üzerine küçük de olsa ritüellik bir gösteri yapmayı kabul etti. Kıyafetlerini giyip, aksesuarlarını takıp çantasından çıkardığı küçük örs, çekiç ve bir demir parçasını masaya koyup, bir şeyler mırıldanıp, örsü çekiç ile farklı darbe ve aralıklar ile döverek bazı hareketler yapmaya başladı. Ardından küçük bir çanağa bir miktar votka koyarak okuduğu dualar eşliğinde gök yüzüne savurdu. Bunu birkaç defa tekrardan sonra, aynı şeyleri süt ile tekrarladı. Gözümün içine bakarak aynı şeyleri benim de yapmamı istedi. İyi biri olduğumu gelecekte iyi şeyler olacağı şeklinde kehanette bulunduktan sonra, bu yoldan dönmememi tembihledi. Şişede kalan son votkayı da karşılıklı bir güzel içtik. Artık benden korkun, bu tip şifa dağıtma ve iyileştirme seanslarım olabilir! Büyük Şaman toplantısının 2019 yılında kendi başkanlığında Olkhon Adasında olup, dünyadaki bütün Şaman başları gelip ritüellik gösteri yapacaklarmış. Bizi de özellikle davet etti. İster misin kader bizi o tarihte buralara getirsin bütün ayinlere katılıp, memlekete başımda kukuleta ile baş Şaman olarak döneyim! Amma gırgır olur, şenliği bol bir durum. Memlekette bu kadar cemaat, tarikat iş yapıyor da bu neden olmasın, belki de tutar, severiz biz böyle işleri.

Şamanizm, insanlığın belki de en eski dinlerinden biridir. Temel olarak sihir ve büyüye dayanır. Herhangi bir kurucusu veya kutsal kitabı olmadığı gibi ortaya çıkış tarihi de belli değildir

Şamanist inanca göre dünya, “Gök”, “Yeryüzü” ve” Yeraltı” olmak üzere üç kısma ayrılır. “Gök”, Tanrı Tengri’yi ve ona bağlı olarak aydınlık alemi, iyilikleri ve iyi ruhları temsil eder. “Yeryüzü”, yani orta dünya, insanlar ve bütün canlıları, “yeraltı” ise, Tanrı Erik ve ona bağlı kötü ruhları temsil eder. İyi ruhlarla ilişki kurup, iyilik yapanlara ak-Şaman, yeraltı ruhlarıyla konuşup, Erlik ‘in hizmetinde olanlara da kara Şaman denir. Şamanlar, bir din görevlisi, şifacı ya da büyücü olarak tanımlanabilir ve en önemlisi ruhlarla temas duruma geçebilir. Bu gücü sayesinde mistik parçalanma (ölüp dirilme), hastalık tedavisi, şifacı olma, kutsama gibi konularda görev yaparlar. Şamanizm Türk boylarında uzun yıllar en yaygın din olarak kalmıştır.

M.Ö 200 yıllarında göç eden Türk kavim ve boyları, verimli topraklar olan Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin arasındaki bölgeye (Maveraünnehir) yerleşir burada tarım, hayvancılık ile uğraşırlar ve zenginleşirler. 670-740 tarihlerinde bölge Arabistan çöllerinde yaşayan yağmacı Arapların iştahını kabartır buralara saldırılar düzenlemeye başlarlar. Bu saldırılar giderek artar. Sonraları Emevilerin komutasında düzenli ordu ile Türkler ve Araplar arasında kanlı savaşlar başlar. Araplar ele geçirdikleri yerlerde Türkleri öldürür, yağmalar yapar, kadınları köle ve cariye olarak alırlar. Araplar giderek artan kanlı saldırılar sonucunda Türkleri kılıçtan geçirerek büyük katliamlar yaparlar ve “70 yıl savaşları” olarak bilinen bu çok kanlı savaş sonunda Türkler yenilerek Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalırlar.

Emevi halifeler, İslam dinini Allah adına dünyaya yaymak ve Arap milletini üstün kılmak istiyorlardı. Türklerin gerçek anlamda kılıç zoruyla Müslümanlaştırılmaları 705 yılından itibaren olmuştur. Hz. Muhammed’in ölümüyle birlikte insanlığın iktidar hırsı İslam dininde de ortaya çıktı.

İşte Müslüman olmamızın kısa hikayesi.

Türkler, İslam’a geçerken, muska, nazar boncuğu, ağaçlara çaput bağlamak, kurşun dökmek, evlere deve dikeni ve sarımsak asmak, türbe yatırlara adak adayıp beklentiye girmek… gibi Şaman alışkanlıkları da beraber taşımışlardır.

Bugün güzellikler ve ruhlar aleminin derinlikleri olan Olkhon adasından ayrılıyoruz. Feribot ile ana karaya geçip Irkutst şehrinde dolaşıyoruz. Önce II. Aleksandra heykelinin olduğu büyük meydan, alışveriş mağazalarının, barların olduğu caddede gezinti. Etraftaki sokak çalgıcılarının müziği eşliğinde akşam biramızı yudumladıktan sonra yemek ve gece yarısı kalkan uçak ile doğu Sibirya’nın önemli merkezlerinden olan Khabarovsk şehrine gidiyoruz.

**
Önce şehri tanıyalı Hkaharovsk, Rusya’nın Uzak Doğu Federal Bölgesi’nde, Amur nehri kıyısında kurulmuş, 600 bin nüfuslu 158 yıllık genç bakımlı temiz düzgün bir şehir. Amur nehri aynı zaman da Çin ile Rusya sınırını da belirliyor. Geçmişte sınır çatışmaları olmuş ama bugün sorun yok. Büyük bir meydan bir tarafta büyük Rus savaşını temsil eden anıt ve Komsomo Iskay meydanı, ortasında büyük bir Ortodoks kilisesi. Rusya da kilise ve diğer mabetlerin büyük bir kısmı komünist dönemde yıkılmış, zaman içinde rejimde yumuşamalar olunca yeniden inşa edilmeye başlanmış. Büyük meydanda Bloovegen Ortodoks Kilisesi ziyaret ediyoruz. Tesadüfen önemli bir ayine denk geldik, bütün ilgili yetkili din adamları burada. Seyrettik, fotoğraf çektik, dua ettik. Hemen arkasında Rus savaşında ölen bu bölge askerlerinin isimlerinin yazılı olduğu muhteşem bir anıt. Buradan Lenin meydanına geçiyoruz, hikayesi ilginç. Şehirleşme süreci başlamadan önce, burası bölge halkının ortak mezarlık yeriymiş. Lenin adına büyük bir meydan yapımına karar verilince buradan daha uygun yer olmadığı anlaşılır, ancak bu kadar mezara yeni yer bulmak onları taşımak kolay olmayacağı için, mezarların üzerine beton döküp büyük bir meydan yapmış üzerine de Lenin heykelini dikmişler. Al sana, aslında pratik yöntem, burada Lenin’e dua etmek istersen diğer bütün mezarı olanlara, mezarı olana dua etmek istesen Lenin’e gidiyor. Tek dua herkese gitsin..

Aksam Trans Sibirya treni ile Vladivostok şehrine gidiyoruz.
**
Trans-Sibirya Ekspres’iyle, Rusya Federasyonu’nun doğu yıldızı Vladivostok’a erken saatlerde geldik. Hafif bir kahvaltı sonrası şehrimizi tanıyalım. 650 bin nüfuslu 160 yaşında, temiz düzgün bir şehir.
Önce şehrin vitrini tarihi meydan, burası merkez, insanların etkinlikler yaptığı Rusların tarihini anlatan güzel heykellerin, kafelerin olduğu hareketli bir yer.

İkinci olarak, Admiral Meydanı, limanın önünde içinde kilise ve tarihi anıt olan bir park, aynı zamanda bölgenin önemli askeri limanı. Hava bugün gerçekten güzel. Bu coğrafyada hava şartları çok hızlı değişebiliyor. Hava açık, arkanı dön bakmışın yağmur yağıyor, öyle bir yer.

Hava güneşli olunca mayosunu kapan sahile denize gelmiş, öyle plaj falan değil, açık hava, her şey serbest.. mayolar ortalık yerde fora.. insanlar güneşin tadını çıkarıyor.

“Kartal yuvasi” diye bilinen şehrin en yüksek tepesindeyiz. Manzara müthiş, şehir ayaklarınızı altında.
Khabarovsk ve Viladivostok şehirleri komutan Muravev Amursky tarafından 1858 ve 1860 yıllarında buraları kontrol altında tutmak için Rus halkının yerleştirildiği yerleşim yerleri. Programlı bilinçli yapılaşma olunca temiz ve düzenli oluyor.

Vladivostok, Rusya’nın en doğusunda Primorsky Krai bölgesinin idari merkezi. Japon denizi ve Altın Boynuz körfezinde, Çin ve Kuzey Kore’ye yakın bir konumdadır. Yani önemli stratejik bir durum. 2000 yılına kadar Rusya’nın Pasifik Okyanusundaki donanmasının merkezi ve askeri üs olması nedeniyle bölgeye giriş çıkış asker kontrol altınsa iken 2000 yılından itibaren ziyaretçilere de açılmış. Kelime anlamı “doğunun hükümdarı” anlamına gelen bu genç şehir giderek turizme açılmaya çalışıyor.

**
Viladivostok’ta bugün hava yağışlı hafiften de rüzgarlı, biraz sakin bir gün olsun istedik. Şehrin en ucunda karaya köprü ile bağlanmış “Rus Adası” diye bilinen fazla büyük olmayan bir ada var. İşte oraya gidiyoruz, aslında çok önemli bir yer. 1905 yıllarında Japonya başta Kore olmak üzere birçok yeri işgal etmiş ve giderek de genişleme ye devam etmekteydi. Rusya, Japonya’nın kendisine de saldıracağını düşünerek, Rus Adası’na askeri yığınak yaparak denizden gelecek saldırıları önlemek ister. 1930 yıllarında ada ya uzun menzilli toplar yerleştirir, mevziler inşa edilir ciddi şekilde askeri yığınak yapılır. Bu mevzilerdeki tanklar tüfekler, sığınaklar bugün halen burada, onları ziyaret ediyoruz. Aslında koyun karşı sahillerinde de aynı mevzi ve tanklar, toplar, askeri yığınaklar varmış, ancak 1990 yılında Rusya’nın dağılma sürecinde neredeyse hepsi talan edilmiş.

Son zamanlarda Çin, Rusya’nın bu bölgesinin 1600 lu yıllardan beri Çin’e ait olan Mançurya bölgesi olduğunu, 1862 yılında Mançurya Hanedanlığnın dağılma sürecinde kuzey Mançurya bölgesinin Rusya tarafından işgal edildiğini, bu nedenle buraların aslında kendilerine ait olduğu iddiasıyla buraları geri istiyor. Görüşmeler çekişmeli şekilde devam ediyor. Haydaa.. al sana bir savaş nedeni daha. İster misin iki büyük güç savaşa tutuşsun. Dünya iyice su kaçırmaya başladı.

Rus adasında, Rusya’nın prestij üniversitelerinden, Viladivostok Federal Üniversitesi var. Biraz dolaşalım dedik, sahilde çok büyük bir Kampüs içinde bölgenin en önemli üniversitesi.

**
Bugün sadece fotoğraf çekmek için şehrin ilginç yerlerine gitmeye karar verdim. Tuttuğumuz arabanın şoförü epey uğraştı değişik yerler için, iyi de oldu güzel şeyler çıktı. Güzel geçen bir gün.

Viladivostok Rusya’nın bölgeyi koruma altında tutmak için öncelikle askerlerini yerleştirdiği, sonraları sadece Rus halkına yerleşim izni verdiği ülkenin en doğusu olan Büyük Okyanus sahilinde 160 yıllık çok genç bir şehir. Böyle olunca tarihi yerler, arkeolojik yerler, otantik yerler falan olmuyor.

Rusya da gerek Çarlık gerekse İmparatorluk dönemlerinde on binlerce ressam, heykeltıraş, şair, müzisyen, edebiyatçı, filozof gibi insanlar çıkmış, bunların bazıları dünyaca çok bilinenler olmuş ve insanlar bunlardan çok şeyler öğrenip feyz almışlardır. Bu Rusların diğer insanlardan daha zeki daha akıllı olduğundan değil her dönemde pozitif eğitim, bilim ve ilime verilen önemden olmuştur. Türkiye de Atatürk dönemi hariç, Osmanlı dahil bütün dönemlerde pozitif eğitime, bilim ve ilime yeterince önem verilmemiş bunun yerine dini eğitim öne çıkmıştır. Böyle olunca da tarihimizde yeterli sayıda bilim ve ilim insanı, sanatçılar, edebiyatçılar yetişmemiş. Demek ki dini eğitim öncelikli olunca çok bir şey olmuyor. Devam eden bu yanlışlık ile görüldüğü gibi baş aşağı gitmekteyiz.

Rusya, 85 bölge, 22 cumhuriyet, 46 özerk bölgeden oluşan 164 milyon nüfuslu dünyanın güçlü ülkelerinden biri.
Irkursk’tan başlayarak Baykal Gölü, Olkhon adası, KHabarorsk ve Viladivostok’a kadar uzanan Rusya’nın Sibirya bölgesinin bu etabın tamamladık. Güzel keyifli yeni kültürlere farklı yaşamlara şahit olduk.

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı
Ağustos 2018
www.hayrettinkagnici.com

error: iletişim : [email protected]