Keşmir (Kuzey Hindistan)

 

Dünyanın en yüksek sıradağlarından Himalayalar üzerinde dağlık bir bölge de yer alan yarası hep kanayan, barışın çok kolay olmayacağı bölgelerinden Keşmir’e gidiyoruz. Uç kültürlerde birlikte yaşamak zorunda olan üç farklı millet.

Keşmir, 10. asra kadar Hindu Racalar tarafından yönetilir, bu dönemlerde Müslüman Türkler racaların saraylarına ücretli asker olarak girerler. Bunlardan biri olan Şah Mirza kısa zamanda örgütlenerek, Keşmir tahtını ele geçirir ve 1339’da bölgede Keşmir İslam devletini kurar. Keşmir Sultanlığı 1589’a kadar bölgede hüküm sürer, sonraları 19. yüzyıl İngilizlerin hakimiyetine kadar da Babürlüler tarafından yönetilir.

İngilizler,1947 yılında Hindistan’ı terk ederken, bölgede huzursuzluk ve ayrımcılık yaratmak için %99 Müslüman olan Keşmir’i Hindistan’ın işgalinde bırakırlar. Bugün Keşmir diye anılan bölgenin %45 Hindistan, %35 Pakistan %20 si Çin tarafından kontrol ediliyor.

Sabah Yeni Delhi üzerinden iki saatlik uçuşla 1770 metre yükseklikte Keşmir’in baş şehri Srinagar’a geliyoruz. Srinagar, medreseler, camiler ve evliya türbeleri olan bir İslam merkezi. Karmakarışık bir trafik, her arabadan korna sesleri herkes farklı tarafa yürüyor koşuyor böyle bir dünya. Bütün bunların arasından geçerek 24 bin km² büyüklüğünde ki Dal Gölü üzerinde yüzer otelimize sandallarla gidiyoruz. O kadar gürültü hengameden sonra sandalcının sudaki kürek sesi sakinlik, sessizlik çok iyi geldi. Otelimiz suyun üzerinde yüzen otel, yemekler beklediğimizden iyi daha ne olsun. Öğle yemeği sonrası göl ve çevre tanıma gezisi. Burada sandal boyutunda kano tipi tekneler çok yaygın ulaşım aracı. Göl civarında oturanlar bütün ihtiyaçlarını bu tekneler ile karşılıyor.

Sahilde her çeşitten dükkanlar, kırık dökük iş yerleri, oturan, çamaşır yıkayan kadınlar, yaşamın gerçek yüzü. Sudan bir karış yükseklikteki tekne ile Dal Gölü’nü dolaşıyoruz. Her taraf suyun dibinden köklenen nilüfer çiçeklerinin geniş yaprakları ile dolu. Bazıları çiçeklenmiş, sakinlik, güzellik, huzur hissedebilene.. kısa süreli de olsa.

Göl sefası tamam şimdi birazda karada dolaşalım. Burada büyük araba tedariki zor, bu nedenle binek tipi araçlar ile dolaşıyoruz. Önce Mughal Shalimar bahçesine, sonrada Nishat bahçesine gidiyoruz. Bu coğrafyada büyük ölçekteki parklar sadece imparator veya ailesi tarafından yaptırıldığı için bahçe olarak anılıyor. Her iki bahçe de çok büyük boyutta yerler. Buralar, Mughal imparatorluğundan başlayan, imparator Cihangir ile devam eden, Şah Cihan ve eşleri, kızları, torunları ile tamamlanan hikayeler ile dolu. Bölge %99 Müslüman ağırlıklı olduğu için kadınların neredeyse hepsi kapalı.

Bazıları utangaç kafalar önde bazıları özellikle gençler heyecanla yaklaşıp konuşmaya çalışıyor. Önce biraz çekilerek sonra poz vererek resim çektiriyoruz. Akşam Shalimar Palas yüzer otelimize tekrar tekne ile gelip keyifli sohbet ve yemek. Dışarıda hazırlıklar var, takılar, şallar, giysiler girişte bir odaya saçılmış, satış var satış, Açık pazar. Yüz istediğine 30 verdin mi, mal sende hayırlı olsun…

Buralar fazla turistik bölge olmadığı için gelen giden az. Türkiye’den çok az sayıda insanın buralara geldiğini düşünüyorum. Hintliler hariç yurt dışından gelen turist sayısı yılda 100 bin civarında. Konuşma fırsatı bulduğumuz insanların ilk sorusu, nereli olduğumuz, Türk deyince sonra da Müslüman olduğumuzu öğrenince, hemen fotoğraf çektiriyoruz sonra da sarmaş dolaş, yani dinimiz ile çok önemsendik burada.

**

Kahvaltı sonra yüzer otelimizden ayrılıyor ve 400 yıllık Assari Sherief Hazratbal camiii’ne gidiyoruz. Keşmir’in en büyük ve en önemli camii. Hz. Muhammed’in sakalı yani sakal-ı şerif de varmış. Bütün İslam coğrafyasında her yerde Hz. Muhammed’in sakalı vardır, buralara nasıl gelmiş, bu kadar çok mu sakalı varmış, gerçek mi değil mi anlamak zor. Neyse fazla kurcalayıp çizgiden çıkmayalım. Cuma günleri yüz bin, bayram ve kandillerde 500 bin kişi namaz kılarmış dediler, bizde uzatmadık peki dedik! Yahu 500 bin kişinin ayakkabını nereye koyacaksın, bu şehre bu kadar adam sığmaz hacı! Rehberimiz biraz rahat konuşan cins den. Buradan Keşmir çarşısını dolaşıyoruz, hani derler ya “etin boka karıştığı” yer, işte burası.

Yolumuz uzun akşam Ladakh bölgesinde Kargil şehrinde olmayı planlıyoruz. Aslında 200 km yol. Kuzeye doğru, Himalaya dağlarına tırmanıyoruz. Önceleri yol güzel etrafı seyrediyoruz, sonraları giderek kötüleşmeye, yukarılara çıktıkça heyecan da ilave olmaya başladı Bir yanımız bilmem kaç bin metre uçurum diğer yanımız dik yamaç, iki araba yan yana geçmekte zorlanıyor, tek arabalık yol. İpteki cambaz gibiyiz. Hani Pollyanna’yı dağa kaldırmışlar da, oh ne güzel dağ havası alıyorum demiş ya, biz de öyleyiz. Çıktık bir kere yola hiç olmazsa dağ havası alıyoruz, keyfini çıkaralım! 24 km. yolu yaklaşık üç saatte gelebildik.4.300 metrelerde Himalayaların zirvesindeyiz. Yolda kocaman bir işaret “dur”, bizde durduk. Kulübenin önünde sıradayız, garibim asker herkesin pasaport bilgilerini kütük defterine elle kayıt ediyor. Tabi Japon’un, Çinlinin, Amerikalının, Türkün isimlerini, bilgilerini yazarken epey zorlanıyor. Neyse burada da kayıt altına alındık. Kışın 10 metre kar olurmuş, yani en az altı ay yaşam evlerin içinde geçiyor demektir.  Yolda Drass köyünden geçiyoruz, burası kışın -60 dereceye kadar varan dünyanın en soğuk yerlerinden biri. Vay be, ne hayatlar var, halimize şükredelim. Bu dağların hemen arkası Keşmir’in Afganistan tarafı. 1950 ler de burada Afganistan ile Hindistan arasında 50 bin kişinin öldüğü, 1,5 milyon insanın evsiz kaldığı büyük savaşlar olmuş. Tiger Hill geçidi esas çatışmaların olduğu yerlerden biri. Biraz ileride savaşta ölenlerin anısına büyük bir anıt mezarlık yapılmış. Buraya da girişte de kütük defterinde kayıtlara girdik. Yollar daha düzgün hale geldi, hava da giderek soğumaya başladı. Sonunda Keşmir eyalet sınırları içinde olan Kalgir’e geldik. Böyle bir yerde nasıl bir otel de kalacağız diye düşünüyordum ki otel gözüktü.  Dışarıdan ilk görüntüler fena değil, ama böylesine soğuk bölgede otelde ısıtma yokmuş. Neden sorusunun cevabı ilginç “çok gerekmiyor”. Ulan Allah’ın Himalayalarndayız, ısıtma olmaz mı? Gece sağlam soğuk. Akşam banyosu bere, kazak, mont geceyi sorunsuz atlattık. Ekipte sağlık yönünden fireler başladı, ilaçlar ortalarda geziyor. Önce anlamadan söylendik ama adamlar ısıtma olmaması koşunda haklılarmış. Buranın tek oteli ve bizden sonra otel kapanıyor, zaten kar yağar yollar kapanmaya başlar ve gelen giden olmazmış. Erken horozlanmışız. Kışın -24 dereceye kadar soğuk 8-10 metrede kar oluyormuş Özellikle kırsal kesimde yaşayanlar, ortalama altı aylık süreyi yakacak, erzak, ilaç ve diğer ihtiyaçlarını tedarik edip evlerinde geçiriyorlar.  Okullar kapalı, birçok hizmetin yapılamadığı izole bir dönem.

Kargil, Şii Müslüman ağırlıklı bir yer. Söylenen, İran tarafından çok yardım geliyormuş. Artık bilmem, duyduğumuz bu, ne dümenler uğruna bu yardımlar…

Keşmir, Hindistan, Pakistan ve Çin sınırlarında, Himalayalar’ın batı ucunun güneyindeki vadi de 220 bin km² lik dağlık bir bölge. Adını da burada yetişen yünü ile çok meşhur kaşmir diye bilinen bir keçi türünden almış. Pakistan, 1947 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanınca, nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olan, geçmişte Keşmir Emirliği diye bilinen bölgeyi almak ister. Ancak bir kısım bölge halkı, Pakistan yerine Hindistan’a bağlanmayı tercih eder. Bu talep üzerine Hindistan da bu bölgenin kendisine bağlanmasını ister ve çatışmalar başlar. Bölge savaşları sonucu parçalanma olur. Bölgenin batı tarafı Hindistan’ın kontrolüne girer ve geçmişte buralarda yaşayan krallıkları ismi olan Cemmu ve Keşmir diye anılır. Pakistan tarafında kalan ise Azad-i Keşmir diye bilinmektedir. Bölgenin kuzey doğu kısmı ise Ladakh bölgesi. Burası da Hindistan’a bağlı ancak Çin’in burada gözü var her an işgal edebilir.

Keşmir, bölgenin tamamının adı. Burada, Cemmu, Keşmir (aynı isim) ve Ladakh diye üç farklı eyalet var. Bilmem anlatabildim mi! Karışık bir tarihi ve coğrafi yapı. Şimdi işler daha da karışıyor. Buralar geçmişte krallık ve emirlikler olduğu için kültürler çok farlı.  Cemmu bölgesi, nüfusun çoğunluğu Hindu dinine mensup, kendilerine özgü lisanları ve alfabeleri var. Keşmir bölgesi, çoğunluk Müslüman, Arap alfabesi kullanıyor ve ayrı lisanları var. Ladakh bölgesi, dini Budist, alfabesi ve lisanı farklı. Yani üç bölgenin de dili, dini, alfabesi farklı. Bitmedi, buralar Hindistan toprakları içinde olduğu için resmi lisanları Hintçe ve Hint alfabesi kullanılıyor. Her üç bölgenin de ortak baş şehri Keşmir de Srinagar şehri.

Türkiye’de, Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Karadeniz bölgelerini düşünün, hepsinin dini, dili, alfabesi, kültürleri ve ortak resmi dilleri farklı, yani herkes kendi çalıp kendi söylüyor. Tarihsel sebeplerden birbirlerini çok sevmedikleri halde beraber yaşamak zorunda olan insanlar. Eğitimli olanların çoğu her dört lisan ve alfabeyi biliyor. Şükredin halinize… bir yabancı dil öğrenmek için yırtınıyoruz.

**

Sabah erken düştük yollara, artık Ladakh bölgesindeyiz, Himalayaların zirvelerinde 4850 metrelerdeyiz. Böyle yükseklikte oksijen solunum sıkıntısı oluşabiliyor, ekipte şimdilik bu yönde bir sıkıntı yok. Budist bölgesinde olduğumuz çok belli, etrafta dua bayrakları gözükmeye başladı. Yolumuzun üzerinde Mubakh Manastırı’na uğruyoruz. Küçük bir Budist Tapınağı. Ziyaret, fotoğraf falan, dağların arasından yola devam. Arada bir ihtiyaç molası, Şaka değil, bizim coğrafyada yaşayan birileri için önemli, Himalaya sıra dağlarındayız, tadını çıkaralım. Buralara bir daha yaşarsak 100 sene sonra gelebiliriz herhalde! Hava güneşli ama keskin ayaz. Ladakh taki en eski Budist tapınağı olan Lamayuni Manasatırına gidiyoruz. Yolda davul sesleri geliyor, bu iyi haber yakın bir yerde düğün veya eğlence var demektir. Bulduk izlerini düğün var, hemen vardık oraya. Hediye kabul kayıt defteri ortada, herkes getirdiği hediyeyi kaydettiriyor. Genelde yiyecek, giyecek gibi şeyler. Televizyon falan da var. Durum iyi gibi masraftan fazlası çıkar. Bizde girdik sıraya uygun bir parayı, isim ve memleket belirterek kayıtlara geçirdik damada bizim de katkımız olsun, adamın şansı. Paraları bastık ya fotoğraf serbest. Epey çektim, güzel kareler var, bir gün paylaşırım. Yollar düne göre daha iyi, kartallar gibi 3 bin 4 bin metre rakım da zirvelerdeyiz. Ladakh bölgesinin büyük yerleşim merkezi Leh’e yaklaşıyoruz. Yaklaştıkça asker ve karargah sayısı artıyor. Bölgede resmen savaşa hazır ordu var. Kaşmir de 1,2 milyon Hindistan askeri olduğu söyleniyor. Buralar da yakın geçmişte Pakistan ile sıcak savaşlar yaşanmış. Hindistan’ın Çin ile de arası iyi değil, çok ciddi gerginlikler var. Yani Hindistan, kuzeyde Keşmir bölgesinde Pakistan ve Çin’e karşı her an savaşa hazır gibi. Otelimiz, 3.700 metre yükseklikte buraya göre gayet güzel.  Bir de internet bağlantısı düzgün olsaydı tamam olacaktı.  Buralar da yaşam gerçekten zor. Leh, önemli bir yer dört gece buradayız.

**

Bu gün sakin bir gün olsun, kendimize gelelim diye düşündük, hafiften şehri tanıma. Sabah çarşı pazar neler var önce keşif sonra uygulama, küçük hediyeler. Leh, manastırlar şehri, Tibet Budizm’in ağırlık merkezi kabul ediliyor. Bu nedenle Budist manastırlar, mabetler, stubalar çok var. Stuba, Budizm dininde, ölülerin yakıldıktan sonra gömüldüğü kubbe gibi bir yapı, yani küllerin olduğu mezar. Leh, Ladakh bölgesinin merkezi, Geçmişte İngiliz istilasından önce dini yönetim merkezi olan Leh Palas’ a gidiyoruz. Yüksekçe bir tepenin üzerinde altı katlı yığma tarihi bir yapı. Yapının en üst katına tırmanıyoruz. Şu anda 4.000 metre den daha yüksekteyiz ve nefes alma sorunları başladı, biraz sakinleşip devam. Eski bakımsız bir yapı, rahiplerin ibadet ettikleri bir mabet ve onarılmayı bekleyen boş odalar. Buradan sonra da bir kaç manastır ve stuba ziyareti bu gün tamamdır, istirahat vakti.

**

Dört bin metre yüksekliklere alışınca hedefi yükselttik. Bugün 5.350 metre yükseklikte Pangong golüne gidiyoruz. Geldiğimizden beri Himalaya Dağlarının üzerlerindeyiz. Gene kötü ve bozuk bir yoldan tırmanıyoruz. Hani filmlerde vardır ya, bir tarafı uçurum zig zag yaparak dağlara tırmanırsınız, her virajda karşıdan bir araba gelir işte öyle bir yoldayız. Askeri kışlaların arasından geçerek, pasaport kayıtları yaptırarak sonunda geldik Pangogn gölüne. Gölün büyük kısmı Çin’e üçte bir kısmı Hindistan’a ait. Yani 134 km. uzunluğundaki sınır Pangong Gölü’nün ortasından geçiyor. Bu nedenle yolda askeri kontrol noktalarına önceden alınan izin belgesini gösterme durumu var. Aslında bu kadar zorlu yola değecek bir yer değil gibi. Nesi meşhurmuş buranın; dağların arasında bu yükseklikte suyu tuzlu bir göl, güneşin farklı ışıklarında farklı renkler gözüküyormuş. Yahu böyle gölden bizde çok var, sanki biraz yanlış program olmuş gibi. Neyse geldiğimiz yoldan geri, zaten akşamı ettik.

**

Leh, Tibet Budizm’inin doğduğu yer. Bu nedenle burada çok eski, çok büyük, çok önemli olan bir sürü Budist Manastırı var. Bunlardan Hermis Manastırı ilk durağımız. Burada ki en önemli manastırlardan, Tibet te bulunan Potala sarayına benzemesi ile ünlü. İkinci olarak Shey Manastırı Karakteristik Budist manastırı. Bu bölgede yüzlerce Budist manastır ve tapınağı bulunuyor, bunların hepsini ziyaret etmeye üç ömür yetmez Artık yeter, son olsun dedik ve Thiksey Manastırı’nı ziyaret ettik gerekli bilgileri aldık. Aslında her manastırın farklı hikayesi ve kendine göre özellikleri var.

Kalan zamanı kendimize ayırıyoruz ve günü tamamlıyoruz.

Bugün Kuzey Hindistan Keşmir geziminiz son günüydü.

Ladakh 150 bin nüfusu ile bölgenin kuzeyinde Çin’e sınırı olan ama gümrük kapısı olmayan, merkez şehri Leh olan bölge.  Leh, 30 bin nüfuslu etrafı dağlar ile çevrili yerleşim yeri. Buralarda kışın, altı ay dükkanlar, oteller, ortalama üç dört ayda okullar ve resmi daireler kapalı. Sadece polis ve asker göreve devam, hayat durma noktasında. Yani burada çocuklar kışın tatil yapıyor ve evlerde hapis. Ekim ayının ortasındayız, on beş gün sonra kış bütün haşmeti ile başlıyor olacak, yani buralarda birkaç hafta oyalanırsak memlekete anca seneye dönebiliriz.

İnsanlar kışın genelde manastırlara gidiyor hem ibadet hem de sosyalleşiyorlar. Gitmeyenler evde oturuyor, yapacak başka bir şey de yok. Böyle bir hayat. Şehrin ticareti, gelen turist ve çevredeki askeri birliklerin lojistik ihtiyaçlarından. Enerji büyük sorun, neredeyse her gün uzun süreli elektrik kesintisi oluyor. Çözüm içinde planlanan bir yatırım yok galiba. Himalaya sıra dağları genç dağlar grubundan. Kendini yaratan tektonik plakların hareketi nedeni ile yılda bir cm yükseliyor. Yani on sene sonra on cm daha yüksek olacak.

Peki, buralarda ne yenir içilir. Bağışıklık sisteminiz çok kuvvetli değilse kesinlikle sokaklardan bir şey yememek gerekir. Yemekleri genelde baharatlı. Böyle coğrafyalarda, bölgenin iyi otellerinde kalıp oranın imkanlarını kullanmak gerekir.  Arkadaş canlısı dost insanlar.

Hindistan buralara ciddi ölçüde askeri yığınak yapmış. Etrafta dikkat çekecek kadar askeri karargahlar var. Hindistan, Çin ve Pakistan’a karşı buraya konuşlanmış. Bölgeler arasında bitmeyen din esaslı husumet var, biraz konuşunca bu gerginlik hissediliyor. Konuşmaya başladığınız herkes önce hangi dinden olduğunuzu soruyor. Müslüman kesiminde işimiz kolaydı. Burası Hindistan toprakları, bazı yerlerde yazıldığı gibi özerk bölge falan değil, her yerde Hindistan bayrakları. Laf aramızda çalışmak falan yok, tembellik hakim gerçi yapacak fazla bir şey de yok gibi, sanayi falan hak getire. Bütün yollar, alt yatırımlar Hindistan tarafından yapılıyor, ortalama memur maaşı 300-400 USD.

Kaynayan cadı kazanı gibi. Bitmeyen uzun hikayeler. Tabi işin temelinde, İngilizlerin buradan ayrılırken bıraktıkları emperyalist ayrılıkçılık tohumlar. Ladakhlılar da, Keşmirliler, Cemmular gibi bir gün bağımsız olacaklarını inanıyorlar.

Bölge savaşlarının temel nedeni buranın stratejik önemi. Çin buraları yani Himalayaları ele geçirmek istiyor, çünkü buradan aşağıya akmak Hindistan, Pakistan’ı ve bu coğrafyayı kontrol etmek istiyor. Hindistan da bu coğrafyada büyük güç ve o da kontrolü kaybetmek istemiyor. Pakistan ise, tarihsel sorunlar nedeniyle Hindistan ile barışçıl noktada değil, başa çıkması da mümkün gözükmüyor. Bu nedenle arada bir Çin ile flört etmekten çekinmiyor.

Dünyanın birçok coğrafyası benzer davranışlar içinde. Kendi ülkemiz ve Ortadoğu ya bakalım, son on yılda bile ne kadar olaylar oldu, neler değişti ne coğrafyalar , sınırlar değişti.. neler. Devlerin bitmeyen acımasız ölümcül savaş oyunları.

Bütün bunları düşündüğüm, buralar ile yaşadığım toprakları mukayese ettiğim zaman, CANIM VATANIM BENZERIN YOK diyorum ve biz nankörlük edip bu büyük ödülün kıymetini bilemiyoruz.

Yarın sabah erken uçak ile Hindistan baş şehir Yeni Delhi ye gidiyoruz.

 

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

Ekim2017

www.hayrettinkagnici.com

 

 

 

 

error: iletişim : hayrettin@ozka.com