Güney Kore

 

 

 

                                              GÜNEY KORE

 

Uğruna savaştığımız, binlerce şehit verdiğimiz ama tam olarak haritada nerede olduğunu bilmediğimiz 51,5 milyon nüfusu olan Asya’nın en gelişmiş ülkelerinden biri Güney Kore.

Sabah başkent Seul ve hemen işe koyulduk büyük şehir turu. Önce Changdeokgung Palace, Saray Joseon Hanedanı döneminde inşa edilen beş büyük saraydan biri. Bütün ihtişamı ile büyük bir bahçe içinde kralın çalışmalarını yaptığı, konuklarını kabul ettiği, toplantıların yapıldığı, dinlendiği, hanedanlığın devamı için eşlerinden biri ile beraber olduğu! gibi her amaca uygun bir sürü mekan. Böyle bir yerde muhteşem bir bahçe olmalı diye düşünürken geldik Huwon Saray Bahçelerine. Burası bitecek gibi değil başı sonu yok. Anlaşılan o ki bunlarda da Osmanlı da olduğu gibi hafiften sefa dingilliği varmış hani. En önemli yer, kral mezarları. Ölen bütün krallar mezarlarına, gayet özenli bir şekilde üzerlerine yükselti olacak şekilde toprak örtülerek gömülüyor. Ancak bu mezarlar her biri farklı yerlerde. Bütün krallar için farklı gün ve yerlerde anma töreni yapmak yerine, her biri için yapılan sembolik mezar yerlerinde hepsi için aynı gün birlikte anma töreni yapılıyor. İki büyük mezar kompleksin birinde 18 diğerinde 14 kral sembolik mezar var. Mezar dediysek, yan yana bitişik nizam odalar. Senenin belli gününde yapılan seremonide, okunan dualar sonucu kralların ruhları davet ediliyor. Krallar hayatta iken yardımcıları ve kendilerine en yakın olanların ruhları ile birlikte mezardan çıkarak, kendilerine ayrılan özel yoldan geçerek (bu yolda insanların yürümeleri yasak) kendine ayrılan mezar odasının önündeki kutuya girer ve seremoniyi izler, sonra da tekrar aynı yoldan dönerek esas yattığı mezarına gider. Yabancıların alınmadığı bu kutsal anma töreni 600 yıldan beri büyük titizlik ve ihtişam içinde senede iki defa olmak üzere yapılıyor.  Önceleri biraz garip gibi geliyor ama onlara da bizim veya başka birçok adet ve inançlar komik veya değişik gelebiliyor. İnandığın şey bağnazlık ve yobazlık boyutunda değilse, kimseye de zarar vermiyorsa saygı ile karşılamak gerekir. Bütün buralar Unesco Dünya Mirası.

Bukchon Hanok tarihi geleneksel Japon köyüne gidiyoruz. Laf aramızda ne tarihi kalmış ne gelenekselliği, bitmiş gitmiş.  Kiralık geleneksel elbiseler ile dolaşıp resim çektiren turistlerden başka bir şey yok. Kısa tur tamamdır.

Önemli yerlerden biri Joseon Hanedanı zamanında ölen kral ve kraliçelerin anılmasına adanmış en eski Konfüçyüs tapınağı. Burası da Unesco Dünya Mirası listesinde

Son olarak televizyon kulesine çıkıp Seul’u tepen seyredelim dedik.

Bugün tamamdır. İlk gün epey işler yaptık.

**

Seul’un kuzeyine Paju’ya gidiyoruz. Kuzey ile Güney Kore sınırı, yani 38. paralelin geçtiği yer. İki taraf arasında ateş kes anlaşmasından sonra Kuzey Kore tarafından Güney Kore istikametinde açılmış birçok tünel bulunmuş, tespit edilemeyen birçok tünel daha olduğu tahmin ediliyor. Belli ki adamların niyeti iyi değil, hele bir tünel, 30.000 kişinin aynı anda çok rahat hareket edebileceği boyutlarda. Bunlardan ziyarete açık olanına girdik, granit taşları adamlar yer altında dinamitle açmışlar, bunların haberi bile olmamış. Anlaşılan o ki, Kuzey Koreliler bir gece ansızın gelebileceklermiş. Barış anlaşması fikri Kuzey Kore’nin bir aldatmacası, adamların Güney’le barış yapmak gibi bir niyetleri yok. Burada Han nehri ile belirlenmiş sınırın her iki tarafı da ağır silahlarla devamlı kontrol altında. Aralarında husumetten öte ciddi bir sidik yarışı da var.  Uzun yıllar her iki taraf kendi bölgelerine diktikleri bayrak direğinin uzunluğu konu olmuş.  Kimin direği daha uzun! Birisi dikiyor, diğeri hemen daha uzun direği dikiyor. Bu yıllar sürmüş, sonunda Kuzey Kore 160 metrelik bayrak direği dikerek, şampiyon. 160 metre az değil haa, elli kat yüksekliğinde gökdelen gibi hani… Bölge üç ana sınır hattı ile belirlenmiş. Bir ve iki numaralı sınır bölgesine sadece siviller, iki ile üç numaralı sınır bölgesine sadece askerler girebiliyor. Bu bölgelere girip çıkarken özel pasaport kontrolü var, elini kolunu sallayıp girmek yok. Güney Kore vatandaşlarının Kuzeye girişi kesin yasak. Ne hayat hikayeleri vardır buralarda kim bilir, anlatmakla bitmez.

Buradan yakında bulunan Dorasan Tren İstasyonuna geldik. Seul’dan günde iki kez tren var, ancak rayların kuzey istikametine doğru döşemesi yarım kalmış.  Bir gün barış olursa tren Seul den kuzeyin başkenti Pyongyang’a  kadar devam edecek. 2018 yılında kuzey ve güney Kore liderleri buluşacaklar, sonra da K.Kore lideri Amerikan başkanı ile buluşacak. Hayırlısı olur inşallah diyelim. Ancak laf aramızda, dünya liderleri bu barışı gerçekten istiyor mu? Kore yarımadasında barış ancak dünya liderleri isterse, menfaatler yarsa gerçekleşir.

Program da Samchongdong Palas da askerlerin nöbet değişimi seremonisi izlemek vardı.  Sarayın tam önünde insanlar toplanmış, kalabalık bir grup ellerinde Kore ve Amerikan bayrakları hükümet aleyhine protesto gösterisi yapıyorlar. Düştük içlerine, gençlik günlerim geldi aklıma, bende kafama göre bağırıyorum. Birden aklıma geldi, iyi mi alsınlar beni içeri, ” oğlum, konu nedir ” diye sorsa hakim, ebelek gübelek, “atın bu deyyusu içeri”, valla tam öyle değil falan derken neyse birden ayıldım,  burası Kore, bütün insan haklarının geçerli olduğu yer, yani hak, hukuk, adalet var. Bağırmaya devam… Tamam da böyle olunca nöbet değişim seremonisi de iptal olmuş. Olsun hak verilmez alınır.

Buradan savaş müzesine.  Yaşanan bütün vahşet ve acıların anlatıldığı yer. Gerekli özen gösterilmiş, büyük bir bina. Türkiye için de bir köşe ayrılmış. Büyük acılar yaşandığı belli. Bütün dualar savaşların bitmesi yönünde, ama her gün daha da artarak devam ediyor

1945 yılında Rusya ile Amerika, Kore yarımadasını kendi aralarında 38. enlemin kuzeyi Rusya’nın, güneyi ise Amerika’nın kontrolünde olacak şekilde paylaşırlar. Neden mi, o dönemlerde başlayan emperyalizm yani üstünlük ve hakimiyet mücadelesi, birileri bilginiz dışında sizin ülkenizi paylaşabiliyor!!

**

Sabah ilk uçak ile G. Kore’nin en güneyinde olan Jeju adasına gidiyoruz. 71 km. uzunluğunda, 21km genişliğinde 640 bin nüfuslu Güney Kore’nin ilk ve tek otonom bölgesi durumunda volkanik bir ada. Her tarafta lav taşlarından yapılmış duvarlar, hatta evler. Kore’nin, deniziyle, güneşi ile gözde turistik yerlerinden biri, böyle olunca da keyifli bir yer..

Vakit kaybetmeden Manjanggul Cave diye bilinen lav tünelleri. Lavların akışı sırasında yüzeyin altında kalan hava boşluklarından oluşan, büyük sayılabilecek ölçekte uzun tüneller. 7 km. uzunluğunda tünel, çökme tehlikesi nedeniyle 1 km. kadarına gidilebiliyor.

İkinci olarak Sun Rise Peak, gün doğumu tepesi. Burası yanardağın en üst noktası, tepedeki krater çukurundan muhteşem manzara olduğu söylendi ancak zirveye ulaşmak epey vakit alacağından manzarayı daha aşağılardan bir yerden seyretmekle yetindik.  Daha sonra Seopjikoj tepesi. Burası da volkanik tepe. Başka bir açıdan manzara seyretmece.. Seongup FalkVillage diye otantik bir köye gidiyoruz. Köy otantik ama içinde kimse yok. Söylendiğine göre beş yüz civarında insan yaşıyormuş, biz beş kişi göremedik. Belli ki devlet buraları yaşatmak için destek oluyor, bazı değerler yaşasın diye paralar veriyor ama pek yaşam yok gibi.

Jeju adası bütün olarak Unesco Dünya Mirası listesinde, Ayrıca yapılan oylama ile de dünyanın yedi harikasından biri olarak ta seçilmiş.

**

Jeju adasında ikinci gün.  Aslında ada epey de büyük.  İlk olarak “Dragon head rock” ejderha taşına gidiyoruz. Asya kültüründe doğal şekilde oluşup da ucundan bir yerinden biraz bir şeye benziyorsa tamam, hemen ona bir isim bulunup altına da hikaye yazma geleneği vardır. Burası da öyle bir yer, sahilde lav döküntüsü ile oluşan kayaya, güneşe arkana alıp da hafifçe uzanarak tek gözle yan bakarsan ve de ısrar edersen ejderha kafasına benzetebilirsin. Tamam, işte böyle olunca hem kutsal hem mübarek hem çok önemli, görülmesi gerek… İşte bizde öyle yaptık gittik, gördük bolca fotoğraflarını çektik.  Biraz ileride farklı bir durum var. Kadınlar hemen orada salaş vaziyette tabaklarda deniz mahsulleri servis yapıyorlar, talep de çok hani. Durum farklı, giderek az sayıda kalan dalgıç kadınlar, sabahları denize dalarak çıkardıkları deniz mahsullerinin bazılarını pişirip bazılarını da temizleyip hemen orada servis yapıyorlar. Çok sırada bekleyen vardı fırsat olmadı ama muhteşem olmalı, tadamamak bir kayıp oldu bence. Adanın geleneklerinden biri, buranın ikonu haline gelmiş “haenyon” denilen kadın dalgıçlar. Adada deniz ürünleri toplama işi kadınların. Yılların geleneği olan dalgıç kadınların bu geleneği, somut olmayan, ” intangible  culturel heritage “Unesco Dünya Mirası aday listesinde.

Biraz havamız değişsin dedik “3D-Trick eye museum”a gittik. Çocuklar için yapılmış da büyükler çoğunlukta. Özel bölümde eksi bilmem kaç derece de buzdan heykeller iglolar falan, ama en önemlisi buz rampasından kaydırakla kaymak. Defalarca kaydık, sonrada simülasyon kulesi, oyunlar falan.. Laf aramızda böyle durumlarda çocuklaşıyor insan, hani çok keyifli de oluyor..

Halla dağında yürüyüş, buradaki hayvanlar, bitkiler hakkında bilgi, sonrasında Cheonjaeyon Şelalesi ve “Columnar Joint and Jeju Jangmun Daepa Coast”’a yani kısaca lav döküntüleri sahiline geldik. İşte burası görülmeye değer, lavların denize dökülürken oluşan dik ve keskin kayalıklar ve aldıkları şekiller.

Son bir Budist mabedi ziyareti tamamdır, zaten gün de bitti.

Kore de suç oranı oldukça düşük, burada neredeyse hiç yok gibi, olan bütün olaylar da dışarıdan gelen turistler tarafından oluyormuş. Buyrun bakalım..

**

Sabah erken uçakla Busan’ a gidiyoruz, görülecek yerler var. G. Kore’nin güney doğusunda 3,6 milyon nüfuslu, ülkenin ikinci büyük ve önemli sanayi merkezlerinden biri. Esasta burayı ziyareti sebebimiz, Kore savaşında burada şehit düşen askerlerimizin bulunduğu Birleşmiş Milletler Şehitliği’ni ziyaret etmek. 35.000 m² bakımlı, gayet güzel organize edilmiş bir yer. Kore savaşının acılarını hissettiğiniz yer Kore halkı, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında gelip kendi özgürlüklerine büyük destek olan her ulusa minnettarlar. En çok şehit veren ülkelerden biri olarak Türkiye ye de büyük saygı ve sempati duyuyorlar. Buraya geldiğimizden itibaren herhangi bir şekilde Türk olduğumuzu öğrenen Korelilerden gerçekten büyük ilgi gördük. Boynumuza sarılıp öpen, kucaklayan, kardeş Türkiye diye bağıran teşekkür eden, saygı gösteren bir sürü insan. Şehitliği girince Türkçe düzenlenmiş Kore savaşına ait kısa bir filim ve burada kahramanlık gösterip şehit olan 1005 askerimiz için ayrılan Türk Şehitliği’ne geldik. Bu kadar uzak diyarlarda Türk Bayrağı altında yatan şehitler için duygulanmamak imkansız.  Gözler nemli, tarifsiz bir burukluk.. Her şehidin isminin olduğu mezar taşı.  Herkes suskun ve karışık duygular içinde, saygı duruşundan sonra aniden patlayan hep bir ağızdan haykırırcasına söylenen İstiklal Marşı. Kimimiz dualar ederken, kimimiz neden burada şehitlerimiz yatar diye gözyaşlarını saklamaya çalışıyoruz. Tarifsiz karmaşık duygular içinde sessizce ayrılıyoruz Türk Şehitliğinden. Girişte büyükçe yazılmış yazı dikkatimi çekti, “freedom is not free”, “özgürlük bedava değildir”.

Neden binlerce km. uzaklarda şehitler verdik, neden buralarda savaştık, ne işimiz var buralarda. Bizim o günkü şartlarda burada savaşa katılmamız, Anzakların Çanakkale savaşına katılması gibi bir şey. Peki, nedir konu;

Rusya, Amerika’nın kontrolünde olan Güney Kore bölgesini de kendi hakimiyeti altına almak ister, bu nedenle Komünist Çin ile birlikte K. Kore’yi de önüne katarak 38. Paralelin güneyinde, Güney Kore topraklarına saldırı düzenler. 1950 yılında Kuzey Kore, Güney Kore’ye saldırdığında, Asya’nın uzak bir köşesindeki küçük bir ulusun kavgaya tutuşmasının çok ötesinde anlamlar taşıyordu. Bu olay, komünizmin, kapitalizme karşı ilan ettiği savaştı. Bunun üzerine ABD’nin girişimiyle Birleşmiş Milletler ordusu kurulur, Türkiye de 5090 asker ile 16 batılı devletin askeri arasında Güney Kore’nin yanında yer alır.

Önce gönüllü olanlardan seçilen, sonra askeri birliklerden toplanan askerler, hazırlıklar ve yolculuk başlar. Önce Mısır’a sonra da gemi ile Kore’ye gidilecek. Çoğunluğu hayatında hiç gemiye binmemiş hatta deniz bile görmemiş askerler için, kendi şartlarına göre son derece konforlu bu koca gemide önceleri intibak sorunu yaşanır. Yemekler dolu dolu ama ekmek yok. Ekmeksiz karnı doymayan “Mehmed” için özel olarak ekmek bile yapılır. Alafranga tuvaletler, nasıl açıldığı belli olmayan duşlar, lavabo gibi aletler için ilerleyen zamanda uygulamalı eğitimler. Dağıtılan kumanyalarda, tavuklu pilav, makarna, tatlı tuzlu bisküvi, su temizleme hapları, ispirto ocağı, su, çay, şeker..Memed, sanki sarayda kral sofrasında gibiydi. Buraya, nedenini ve kim olduklarını bilmedikleri gerillalara karşı savaşmak için gelmişlerdi ama araç gereç ve silah eksiği vardı.  Yola çıkmadan eksik olan silahlar ve eğitimler, gemi yolculuğunda tamamlanmaya çalışıldı. Silahlar da, hani atom bombası değil, M1 çakaralmaz piyade tüfekleri. Artık gemide, ne kadar savaşa hazırlanıldı ise o kadar.. Aslında ciddi şekilde Amerikalılar ile lisan yani iletişim sorunu da vardı.

Artık karaya çıkılmış, Taegu’da son eğitimler ve kahraman 5000 Memed’im cepheye.. Dakka bir, ilk gün kamyon devrilmiş ve başçavuş şehit.

Wawon da düşman ile ilk karşılaşma; gece soğuk, asker üşümüş, ısınmak için ateş yakınca düşman askerler tarafından baskın, göğüs göğüse savaş birkaç er ve subaydan başka sağ kalan olmamış onlar da Kuzey Kore askerlerine esir.

Türk Tugayı, Simninni de de baskına uğradı, Amerikan birliklerinden istedikleri yardımı alamayınca büyük kayıp verdiler.  Daha sonraları da Kunuri Savaşları olarak bilinen Wawon, Simninni, Kaechon, Sunchon Boğazı denilen yerlerde de Türk tugayının kayıpları çok ağırdı. BM Ordusu içinde en çok kayba uğrayan Amerika’dan sonra Türk askeri olmuştu. Bu kadar fazla kayıp, Amerikan askerlerinin bile dikkatini çekmiş, Türkler çok başarılı savaşçılar, çok iyi işler yaptılar falan diye gaz vermiş havamızı almaya çalışmışlar.

Yani kısaca Memed’im, haritada yerini bile tam olarak bilmediği bir yerde, kendisi ile ilgili olmayan konular yüzünden Amerika’nın dümen suyundan giderek büyük kayıplar vermiş. Kore’de bok yoluna niyazi…

Sonuç; Temmuz 1953 de ateş kes ile sonuçlanan Kore savaşında BM ordusunda, 100 bin ölü olmak üzere toplam yaralı ve kayıp 500 bin kadardı. Baştanbaşa yanan yıkılan Kore de ise 1,5 milyon Güney Koreli sivil ölmüştü. Türkiye’nin kaybı ise 1005 şehit kalanı tutsak ve yaralı toplam 3.300 asker. 1954 yılında savaşa katılan Güney Kore ile birlikte 16 ülkenin ve karşı taraf olarak da Çin, Rusya ve Kuzey Kore temsilcileri bir araya gelmiş aylar süren görüşmelerde hiçbir şekilde anlaşma sağlanamamış. Bugün iki ülke halen ateşkes anlaşması ile durumu sürdürmektedir.

Şimdi Kore’de o kan ve barut dolu serüvenin bir anısı olarak Kumyangjangni’de “Türk Zafer Anıtı” ve bir de Busan da Birleşmiş Milletler Ordusu Mezarlığı’nda “Türk Şehitliği” bulunuyor.

1952yılında savaş devam ederken, Amerika’nın desteği ile Türkiye Nato ya kabul edildi. Günümüze kadar olan süreçlere bakılırsa, doğru mu olmuş acaba!!

Bugün bile değişen bur şey yok, savaşlar ölümler tam gaz devam. Savaşta ve kavgada her zaman, her iki taraf da daima kaybeder, sadece birisi daha az kaybeder. Napolyon’un dediği gibi,” tarih, kazananların yazdığı bir destandır.”. Herkes kendi hikayesini yazar..

**

Bugün hava güzel, Lego Village (Gamcheon Culture Village) diye bilinen otantik bir köy. Kore savaşından sonra, savaş bölgesinden gelen Korelilerin yerleşmesi ile başlayan kasaba daha sonra gelenler ile 20.000 nüfusa ulaşmış. Değişik ve renkli mimari yapısıyla dikkati çeken Gamcheon, 2009 yılında Busan da yaşayan mimarlık öğrencilerinin burada sanatsal faaliyetlerde bulunması ile meşhur olmaya başlamış. Çevrede hediyelik eşya satan dükkanlar, küçük kafeleri, geleneksel kıyafetleri giyip dolaşan insanlar ile güzel renkli bir yer.

Yakında Busan Tower var, oradan şehre tepeden bakıyoruz. İlk dikkatimi çeken ciddi büyüklükte ticari liman. Belli ki adamların kuvvetli ticaretleri var.  Akşam da yaklaştı, önce balık pazarı sonrası balık restoran da günü tamamladık.

Busan, etrafında otuza yakın birbirlerine köprülerle bağlanmış adaları ile dünyanın en büyük alışveriş merkezinin olduğu, denizi ve plajları ile güzel bir sayfiye yeri. Tek kolon üzerinde inşa edilen dünyanın en büyük binası, sanayi ve ticaret merkezi, modern bakımlı tertemiz bir yer. Her tarafta çiçek açmış, sakura ağaçları ile kamelyaların birlikle şölen gibi güzellikler sunduğu doyumsuz Busan.

Haeundae plaji veya Diamond Beach, bu mevsimde sakin, uzun kumsal plaj. Yazın öyle kalabalık oluyormuş ki, neredeyse denize girmek için numara almak gerekli. Etraf modern yüksek binalar.

Buradan dünyadaki tek deniz kenarında olan Haefong Yonggungsa Budist Tapınağı’na gidiyoruz. Burası 1376 yılında Budist öğretmen Neong tarafından yaptırılmış ve türbesi de burada bulunmaktadır. Burayı önemli kılan, Deniz Suyu Tanrıçası “Haesu Gwaneum Debul”un kutsal mekanı olması.

Busan, önemli mabetlerin yanı sıra endüstri, deniz taşımacılığı, gemi inşa. turizm, kozmetik ve sağlık konularında G, Kore’nin önemli ikinci büyük şehridir.

Kore, savaşta büyük darbe almış, ülkenin büyük kısmında ağır hasarlar oluşmuş, birçok sanayi tesisleri, okul ve hastaneler yakılıp yıkılmıştı. 1960 yılında anca kendine gelebilen ülke hızlı bir kalkınma ve yapılanma projesi başlatır. Öncelikle sanayi, elektronik, sağlık, denizcilik gibi konularda mesleki eğitime önem verilmiş. Her firma kendi konusunda mesleki iç eğitim, mesleği olmayanlar için de devlet tarafından meslek okulları açılmış, eğitimler verilmiş, en kısa zamanda ülkede üretim faaliyetlerine başlanmış. Büyük sülale ve hanedanlık ailelerine de devlet tarafından üretim konusu verilerek en kısa zamanda faaliyete geçmesi için desteklenmiştir.

Sonuç; 1960 yılında asfalt yolu olmayan her şeyini tüketmiş, bugün gemi inşa, deniz taşımacılığı, sanayi ve endüstri makinaları, elektrik. elektronik, otomotiv, çelik, petrokimya,  nükleer enerji, savunma gibi konularda dünyanın önde gelen büyük firmalarına sahip, birçok kişinin İngilizce konuşabildiği, kişi başı milli gelirin 39,400 Dolar, enflasyonun %1,9 olduğu Asya’nın en uç noktasındaki ülke G. Kore. 60 yılda gelinen nokta bu. 23 milyon nüfuslu Tayvan da 1975 yılında sanayileşme ve kalkınma projeleri ile mesleki eğitim ve inovasyona verdiği önem ile 45 yılda 23.500 Dolar kişi başı milli geliri ile dünyanın gelişmiş ülkelerinden olmuştur. Türkiye, 95 yılda kişi başı milli gelir 10.000 Dolar civarı, boş konuşmak, gevezelik ile olmuyor bu işler..

Aslında söylenecek çok şey var ama.. biz nerede yanlış yaptık demeden kapatalım konuyu!!

 

 

 

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

Nisan 2018

 

error: iletişim : hayrettin@ozka.com